isviçreİsviçreKültür-Sanat

Zürich’te Anadolu’dan Fotografik Ezgiler sergisi

Zürich’te, 14 – 16 Ekim 2016 ile 21 – 28 Ekim 2016 tarihleri arasında  "Anadolu'dan Fotografik Ezgiler" isimli fotoğraf sergileri düzenlendi.

Artkultur tarafından düzenlenen bu sergilerde, fotoğraf sanatçısı Naki Erikli’nin Anadolu’nun farklı mekanlarını yansıtan 60 ayrı fotoğrafı sergilendi.

Reformierte Kirche Unterstrasse ve Quartierzentrum Aussersihl’de düzenlenen fotoğraf sergilerinin açılışları için özel konserler ve kokteyler düzenlendi. Açılışlarda İsviçreli katılımcıların yoğunluğu dikkat çekerken, Türkiye’den özel olarak gelen Merih Aşkın ve Mehmet Günay Eser isimli müzisyenler izleyicilerine unutulmaz müzik ziyafetleri sundular.  Merih Aşkın, kopuz ve perdesiz gitarı ile Mehmet Günay Eser ise üç telli ve bağlaması ile dinleyicilerini Anadolu’nun kültürel zenginliği ve çeşitliliği yansıtan keyifli bir yolculuğa çıkardılar.

Sergide yer alan fotoğraflar; günümüz, tarihi yerler, manzaralar, portreler, ışık efektleri ve ayrıntı gibi konu başlıklarına göre ayrılırken, enstantenelere yansıyan geçmişe dair izler, fotoğraf severler üzerinde derin hatıralar ve duygular oluşturdu.

Sergi sonrasında fotoğrafçı Naki Erikli ile sergiye ve çalışmalarına dair bir kısa bir söyleşi de gerçekleştirdik.

Fotoğrafla kurduğunuz ilişki nasıl gelişti?

Fotoğrafın benim için 1983 yılı sonlarında izlediğim “Ateş Altında” filmi ile gerçek anlamını buldu. O tarihte hala 12 Eylül darbesinin etkileri sürmekteydi. Nikaragua`da Faşist Somoza iktidarına karşı halk ayaklanması ve bir grup foto muhabiri-gazetecinin yaşadıklarını anlatan bir sinema filmiydi bu. Bu bende fotoğrafın gerçeği gösterebilmenin en etkili araçlarından biri olduğu düşüncesini pekiştirdi ve beni motive etti.

naki erikli zürich'te Fotograf sergisi acti - www.haberpodium.chi
Naki Erikli

Çalışmalarınıza bir süre sonra İsviçre’de devam ettiniz…

Türkiye’de gazetecilik faaliyetlerinin en riskli olduğu dönemlerden biri olan 1994 yılı, birçok insan gibi benim için de arkamda birçok emeği ve umudu bıraktığım bir yıl oldu. Bu tarihten sonra  yaşamımı İsviçre’de sürdürmeye başladım. Buraya gelirken yanıma aldığım birkaç şeyden biri de fotoğraf makinasıydı. Fotoğraf çekme işine burada da devam ettim. Ancak bir süre sonra kendimi tekrar ediyorum duygusu fotoğrafa ara vermeme neden oldu. Uzunca bir süreden sonra ülkeye gitmeye başladım. Yeniden fotoğrafa da döndüm. Eski dostlarımla tekrar karşılaşma duygusu gibi güzel bir şeydi fotoğraf çekmeye başlamak. Daha önce yabancısı olmadığım şeylerin fotoğraflarını çekerken, yıllar sonra yeni baştan tanıma ve anlamanın bir olanağı haline dönüştüğünü hissettim.

Sergilenen fotoğraflarınızın temel özellikleri nelerdi?

Sergilenen çalışmalarım son birkaç yılda çektiğim fotoğraflardan oluşan bir seçmece diyebilirim. Sergide kullanılacak fotoğrafların seçim süreci, fazlalıkların atıldığı bir arınmanın ve bir toparlanmanın da aynı zamanda başlangıcı oldu benim için. Fotoğraf seçimi süresinde sadece bir konuya bağlı olmaksızın çekim yapmanın ve bir konuya yoğunlaşılamamış olunmasının dezavantajını yaşadık. Ama bu aynı zamanda izleyiciler açısından daha fazla konunun bir arada görülebilecek olması nedeniyle aynı zamanda bir avantaj.

Artkultur daha çok düzenlediği konserlerle tanınıyor. Bu kez sanat severlerin karşısına yeni bir konseptle çıktınız. Bu çalışmanın hazırlık süreci nasıl oldu?

Uzun süreden beri oldukça profesyonel organizasyonlar yapmakta olan Artkultur ,bu serginin de “fikir anası” diyebilirim. Alanın tüm zorluklarına rağmen hala direnen Arkultur, bu kez de müziği dışarıda bırakmadı ve fotoğrafla birleştirdiği bir etkinlik ortaya koydu. Gerçekten kolay işler değil. Bu zorluğu sergi hazırlığı sürecinde bir kez daha yaşadık. Böylesi organizasyonları düzenlemek ve bunu izleyici-dinleyicilerle buluşturmak yorucu bir süreç. Bağımsız bir girişim olan Artkultur`un bu çabasının karşılıksız kalmaması gerekiyor. Kültürel değişimin ve ona ulaşmanın bir adresi olarak desteklenmesi gerekiyor. Çünkü gerçek anlamda kültürel değerler ancak izleyicilerle buluşturulduğunda var olabiliyor.  Aksi taktirde sadece bizim bildiğimiz ve bizde kalan, kelimenin tam anlamıyla yalnızlığımız oluyor.

Bahsettiğiniz yalnızlığı yaşamamak için ne yapılmalı sizce?

İnsanların belirli bir etkinlik çerçevesinde bir araya gelebilmesi tek başına önemli bir kazanım. Bunun dışında, karşılıklı sözleri olanların söyleyebilmesi, sözcüklerin oluşturulduğu ve ileride benzer etkinlik yapmak isteyenlerin deneyimleri bir araya getirebilecekleri bir süreç olarak görülmesi çok değerli. Canlı bir konser sırasındaki atmosferi yaşamaksızın müzik sevgisi ile yılları geçirmek nasıl bir şeydir? Bu aynı zamanda kendimize de yöneltmemiz gereken bir soru. Ya da yıllardır duyduğumuz memleket özlemi denilen şey; geldiğimiz toprakların bize sunduğu ve her birimizin göçmen olarak buralara kadar özenle taşıdığımız renk ve birikimlerimiz… Buraları sadece yabancısı olduğumuz yer değil de, artık beraber yaşadığımız ve aynı zamanda bize ait bir yer haline getirebilmemizin tek koşulu, sahip olduğumuz değerleri burada bir biçimde bir araya getirmek ve bir diğerimizle paylaşmaktan geçiyor.

Naki erikli zürich'te Fotograf sergisi acti - www.haberpodium.chTekrar fotoğrafa dönersek… Fotoğraf sizin için ne ifade ediyor?

Fotoğraf çekmek ve birisine göstermek satın aldığın değil de ellerinle topladığın bir buket çiçeği sevdiğin birine vermek gibi bir duygu. O çiçek artık karşındaki için aynı zamanda sensin… Bu nedenle andan bir izi görüntüleyip o anın bittiği ve bir daha tanığı olunamayacak bir zaman dilimini başkalarıyla paylaştığın kare; tercihin ve çekim yaparken durduğun yer itibarıyla aslında seni de yansıtıyor.

Fotoğrafçı olarak anı çekiyorsunuz ve çektikleriniz bir süre sonra geçmiş ya da hatıra oluyor. Fotoğraf çekerken geleceğe dair ne tür kaygılar taşıyorsunuz?

Bir kısmı tek ulus ya da inanç bağlamında harabeye çevrilmiş, yok edilmiş, ya da rant motivasyonlu çarpık yapılaşma nedeniyle görünmez hale gelmiş tarihin zengin izlerini taşıyan o kadar çok eser var ki Anadolu’da… Hala zamanımız varken bunları bir biçimiyle yarınlara taşıyabilmek gerekiyor. İnsanlardan her adımda izin almaksızın çekim yapabilmek hala mümkün. Ancak zamanın çok sınırlı olduğunu düşünüyorum ve geç olmadan bu durumu değerlendirmek gerekiyor. Fotoğrafla bunu başarabiliriz. Çalıştığım alanın bilgisi ile kısaca söyleyebilirim ki; çok renklilik farklılıktır, zamandır, dildir… Yarınlara aktarılacak bir süreç öngörülmemiş, hatta yok sayılıyor ve aynılaştırılmaya çalışılıyor. Maalesef ülkemizde olan bu. Bir manastırdan bozma cami, toplumun kültürel hafızalarının özel mülk haline dönüşmesi, bin yıllık bir tarihin üzerine inşa edilen binalar giderek yeni yetme zenginliğin ucubelikleri oluyor. Bu sadece birilerini zengin ya da kültür-inancı görünür kılmıyor, aynı zamanda dünümüzle ve bir arada yaşadığımız kültürlerle aramızdaki bağı koparırken doğup büyüdüğümüz yerlerde… O toprağa ait olmayan mülteci bir duygusu yaşatılıyor adeta.

Son olarak ne söylemek istersiniz?

Şöyle söylersek hiç abartmış olmayız; konumuz fotoğraf ve müzik olduğu için, bunlarla sınırlamaksızın, benzeri insana ait yaratıcı üretimlerin eksikliği her şeyi eksiltecektir. Umudu, sevgiyi, özlemi, devrimi, cenneti…

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı