Mehmet Meral

Zorunlu mültecilik ve olası sonuçları

Mehmet Meral

Mehmet Meral

lic. phil. Psychologe FSP

Systemischer Therapeut

mehmetmeral@gmx.ch

 

 

Mülteci Dalgası-2

Travma sonrası stres bozukluğu

Geçen sayıda yeni mülteci dalgasının yaşatabileceği sıkıntıları ve getireceği olası sorunlar üzerine yazmıştım. Bu sayıda da özellikle travmaya maruz kalmış insanların neler yaşadıklarını ve travmayı nasıl yaşadıkları ile ilgili bazı tespit ve düşünceleri ele almak istiyorum.

Travma Sonrası Stres bozukluğu (TSSB)

Sayıl (1992) travmayı şöyle tanımlamaktadır: ‘İnsanların başından geçen ileri derecede üzücü ve sarsıcı yaşantılara travma adı verilmektedir ve bireyin kontrol edemediği, duygusal olarak üstesinden gelmekte zorlandığı yaşantılara bağlı olarak ortaya çıkmaktadır’. Herman’a göre travmatik olaylarda kayıp durumu söz konusu ise, kayıp olgusunun yaratttığı duygusal yıkım nedeniyle insanlar ağır ruhsal sıkıntılar yaşamaktadırlar. Travmatik olay yaşayanlar, yaşadığı korkuyu genelleyebilmekte, o an hissettiği duygu durumunu yeniden yaşamın diğer alanlarında hissedebilmektedirler (Herman, 1992).

Yaşanılan travmatik bir olay bir kişi açısından aşırı düzeyde örseleyeyici, kişinin varlığını tehdit eden, hatta ona ölebileceğini düşündüren ve bu duyguyla başa çıkmada zorlandığını görüp, normal gidişatı olan hayatın içinde çıkmazlık duygusunu hissettiren durumdur. Özelliklede ABD’nin 60’lı yıllarda Vietnam savaşından dönen askerlerinde, yaşadıkları ve şahit oldukları olaylardan dolayı gündelik hayata alışamamalarıyla başlayan uyumsuzluk belirtileri, bu askerlerde ciddi anlamda ruhsal sıkıntılar ve sorunlar baş göstermiş, dönemin uzman psikiyatırları tarafından bunun teşhisi ‘Travma sonrası Stres Bozukluğu (TSBB)’ olarak literatüre geçmiştir.

Mültecilik ve travma-haberpodium.chTravmatik bir olayla karşılaşan birey, suçluluk, öfke, karamsarlık, uyku bozukluğu, korku, endişe, kaygı, çaresizlik ve ümitsizlik duygusu yaşarken, bu tür insanlarda sıklıkla ani iniş ve çıkışları olan duygu halleri gözlemlenir. Duyguları ve düşünceleri yaşadığı olayların etkisi altındadır, yaşadıkları, tanık oldukları olaylar gözlerinin önünden gitmeyebilir ve her an aynı olayları yaşayacaklarmış gibi kendilerini hissedebilirler. Bu tür duygu ve düşünce bozukluluklarından dolayı yaptıkları bir işe yoğunlaşmada sıkıntı yaşayabilierler, karar alamda zorlanabilir ve bellek ya da hafızayla ilgili zorluklarla karşı karşıya kalabilirler.

Travma Sonrası Tepkiler

Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) belirtileri genellikle travmayı yaşamış ya da buna şahit olmuş kişilerde travmatik olayla ile direk olarak bağlantılı olduğu için belli bir başlangıç zamanı belirlemek mümkün değildir. Kişiden kişiye değişlik arz ettiği kadar, belirtilerin başlaması travmadan 6 aydan daha uzun bir süre sonra da kendinin gösterebilir. Bu gibi durumlarda TSBB ‘gecikmeli başlangıçlı’ olarak nitelenebilmektedir. TSBB genellikle kronik gidişli bir bozukluktur. Bozukluğun belirtileri 3 aydan kısa sürerse ‘akut’, daha uzun sürerse ‘kronik’ olarak adlandırılır (Dilling et. al, 2008, S. 124).

Travmatik bir olay yaşayan insan başlangıçta zorlanır. Bu zorlanmalar çoğunlukla kendisini travmatik stres olarak gösterir.

Stres belirtilerini özetleyecek olursak kişilerde tespit edilen şu durumlardan bahsedebiliriz; yaşadıkları olayları zihinlerinde bilinç ve bilinç dışı biçimde devamlı yeniden yaşamak, acı veren, korkutan bölümleri ‘intrusyon’ (=acının en üst düzeyde hisedilme anı) olarak yaşama, kabuslar görerek ya da film seyreder gibi göz önüne getirmek gibi hallerden bahsedebiliriz. Olayı çağrıştıran nesneler, mekanlar, şahıslar, duyumlar (koku ve ses gibi) içten içe ya da doğrudan tehdit olarak alıgılanmaktadır. Ölüm oruçlarını yaşayan bir danışanım çay ve çayı çağrıştıracak her şeyden yıllardır kaçtığını ve karşılaşmamak için çok çaba sarfettiğinden bahsetmişti. Bir başkası kuru fasülye ve pilavı artık yiyemediğini, çünkü cezaevini ona çağrıştırdığdan behsediyordu. Unutkanlık ve konsentrasyon problemleri travmatik olayları yaşayanlarda göze çarpan diğer önemli belirtilerdendir. Bunun sebebide çoğunlukla zihne üşüşen, ızdırap veren anların üstesinden gelebilmek için, kişi zihinsel faaliyetlerini olabildiğince kısıtlamaya ve azaltmaya çabaladığından, sonucu olarak unutkanlıklar kendini göstermekte. Özellikle de tanıdığım bir çok mağdur, kendilerini günlük hayat içinde yormayacak, stresten uzak etkinlikler tercih etmekte, balık tutmak, müzik icraa etmek, dağ gezisi yapmak gibi vs. Kısaca özetlersek travmatik stresteki temel şikayetler, kaygı, depresyon, güvensizlik, ‚flashbackler, nefret ve öfke, uyku problemleri, öfke nöbetleridir.

Bu bahsettiğimiz şikayetler her travma yaşamış insanlarda olmak zorunda değildir. Araştırmalara göre, işkence ve savaş gibi durumları yaşayanların üçte birinde travmatik stres kronikleşme eğilimindedir. Yapılan araştırmalar ayrıca travmatik stres belirtisi olmadan bir kişi yaşantısını sürdürürken, ileri bir zamanda depresyona girme riski travması olmayanlara göre daha yüksektir. Bahsi geçen psiko patolojik durumları yaşayanlar, hayatlarının çeşitli alanlarında da işlevlerini kayberderler. Kişiler arası ilişkiler bozulur, yalnızlık duyguları çoğalır, sosyal faaliyetlere katılmaz, ev, iş, eğitim gibi meseleleri çözemezler. Özellikle de yabancı ülkelerde yaşayanlar o ülkenin dilini öğrenmede, toplumsal hayatın akışını yakalamada zorlanabilirler.

Mülteci cocuk-haberpodium.ch

Travmanın şiddeti, bireyin içinde bulunduğu sosyal ilişkiler ağı, travma sonrası yaşanılan koşullar yaşanılan travmadan etkilenme düzeyinin seyrini belirleyen faktörlerdir. Travma ve onun yarattığı stres karşısında bireyin dayanma gücü onun biyolojik yapısına, benlik gücüne, bu tür olaylar karşısındaki tutumuna ya da hazırlıklı olup olmadığına ve daha bir çok etkene bağlıdır. Kısacası travmanın stres olma ihtimali kişiden kişiye göre değişmektedir diyebiliriz. Yapılan araştırmalarda ağır travma ve stres altında kalan insanların hepsi aynı bozulma, yıkılma belirtilerini göstermemektedirler (TSBB, 2008).

Herbert & Sungur (1999) insanların birbirlerinden farklı olmalarından, kendileri, diğerleri ve yaşadıkları dünyayla ilgili algı ve deneyimlerinin de birbirinden farklı olduğu sonucuna varmışlar. Bu sebeple bireysel farklılıklar ve gelişimsel dönem farklılıkları travma sonrası verilen tepkilerinde farklı olmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle travma sonrası verilen tepkileri gelişim dönemlerine göre ele almak daha anlaşılır olacaktır.

Son söz yerine

Bundan 40 yıl önce köyünü terk edip İsviçre’nin batısında Fransızca konuşulan, 40 bin nüfuslu küçük bir kasabasına gelen annem ve babam, yeni işe başladıkları bir otelde o ülkenin dilini hiç bilmemelerinden dolayı, imdatlarına yine aynı işyerinde 25 yıldır çalışan Afyonlu bir Ermeni kadın yetişmiş. Bu durum onları hem çok şaşırtmış hem de çok duygulandırmıştı. Bu Ermeni kadının ve eşinin dedeleri, zamanında Afyon’un en zengin transport şirketlerine sahipken (o zamanın taransport araçlarınında atlardan ve at arablarından olduğunu hatırlatmak isterim), 1915 Ermeni soykırımında Anadolu’yu nasıl terk etmek zorunda kaldıklarını, hiç görmedikleri, sadece adını ve yakınlarının hikayelerini duydukları bu ata topraklarının anadili olan Ermenice’nin yanısıra Türkçeyi de konuşmalarına şaşırmışlardı. Unutmamalarının en önemli bir sebebide, evlerinde hem türkçe hem de ermenicenin konuşulmasıymış. Zoraki göçle beraber herşeyini kaybeden bu insanlar önce Suriye’ye sonra da gittikleri Mısır’da daima hem Ermenice hem de Türkçe konuşmuşlar. Türkçeyi kırık aksanla konuşmaları, hikayelerinin anlatılmasına ve anlaşılmasına engel değilmiş ve onlardaki Anadolu’ya aidiyet duygusunu hiçbir zaman yok etmemiş. Annem ve babam her seferinde bu insanların hikayelerini anlattıklarında, etrafı garib bir hüzün kaplar ve tuhaf bir keder çöker mekana. İki çocukları olan bu çiftin büyük oğulları 40 yaşında ani bir ölümle, onlarda evlat acısı olarak kalmış. Küçük kızı da zihinsel engelli dünyaya gelmiş ve bugün devletin bir sosyal hizmetler kurumunda bakıma muhtaç olarak yaşamakta. Bugün o küçük sessiz ve sakin İsviçre kasabasında doksan yaşlarına merdiven dayamış bu iki ihtiyar kaldıkları bir huzur evinde ölümü beklemektedirler. Onları her yıl düzenli olarak ziyarete giden annem ve babamı her seferinde sadece bir hüzün kaplamaz, aynı zamanda anne ve babamı gören yüreği Anadolu topraklarında kalmış bu iki yaşlı insanın gözlerinde her seferinde iki damla göz yaşı birikir ve yüreklerinde daimi olan bir hüzün hemen hissedilir. Çünkü onlar tarihin masumudurlar ve hak etmedikleri bir acının ve kederin çocuklarıdırlar. Belki de ben bu satırları yazarken, onlar bu dünyadan çoktan hakka yürümüşlerdir.

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı