Yazar Hasan Sever ile Su Duydum üzerine
Etkileyici diyalogları, zengin yan karakterleri, dozunda lirizmi ile karşımıza çıkan bu eser, uzun yıllar ülkesinden uzak, sürgünde yaşamak zorunda bırakılan Ferdi ile 18 yıl sonra birdenbire karşısına çıkan (sevgilisi) Feride’nin 3 günlük diyalogları üzerine kurulu.
“Su Duydum, bir politik sürgün ile bir iç sürgünün, “kadın ve erkek”, “sevgili ve dost”, “dün ve bugün”, “uyumlu ve uyumsuz” ikilemlerinin gölgesinde geçmiş uzun ayrılıklarının üç günlük muhasebesinin romanıdır. Roman, iki kişinin hikâyesine dünyanın dört bir yanından hikâyeler katarak bir anlatı ortaklığı oluşturuyor. Ve o anlatı ortaklığında, kim nereden ve nasıl gelmiş olursa olsun, birbirini sarmalayan, birbirinin yanından geçen, birbirine temas eden ya da etmeyen bütün hikâyeler bizim büyük birlikteliğimizi oluşturuyor.”
Bu sözler Hasan Sever’in “Su Duydum” adlı yeni romanının tanıtım bülteninden. Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlanan “Su Duydum” isimli kitap, Hasan Sever’in ikinci romanı. Yazar, daha önce “Birazcık Halil” isimli kitabı ile ismini duyurmuştu.
Etkileyici diyalogları, zengin yan karakterleri, dozunda lirizmi ile karşımıza çıkan bu eser, uzun yıllar ülkesinden uzak, sürgünde yaşamak zorunda bırakılan Ferdi ile 18 yıl sonra birdenbire karşısına çıkan (sevgilisi) Feride’nin 3 günlük diyalogları üzerine kurulu. Ankara’dan, Elbistan’a, Çankırı ve Çorum’a (Boğazköy) uzanan bu diyaloglar, Zürich’te adeta geçmişle birer hesaplaşmaya dönüşürken; beklentileri, hayal kırıklıklarını, itirafları ve sürgün hayatların durumunu da gündeme getiriyor. Yazar bu diyaloglar eşliğinde okuyucusuna Zürich’i de gezdiriyor, ona adeta şehir rehberi oluyor.
1995 yılından bu yana İsviçre’de yaşayan Hasan Sever ile çalışmaları üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Bugüne kadar iki edebi çalışmaya imza attınız ve her ikisini de burada yazdınız. Burada yazmanın zorlukları oluyor mu?
Yazmanın bir zorluğu varsa bu her yerde kendini hissettirir. Ama buraya has bir zorluk var mı bilmiyorum. Ben daha ziyade burada yazmanın kolaylık sağladığını düşünüyorum.
“Birazcık Halil” ile “Su Duydum”u kıyaslamanız mümkün mü? Su Duydum ilk kitabınızın devamı denebilir mi?
“Birazcık Halil” ürettiğim, “Su Duydum” yarattığım bir kitap. Hacim olarak “Su Duydum” “Birazcık Halil’in çeyreği olsa da benden aldığı enerji “Birazcık Halil”e harcadığım enerjinin en az üç dört katı oldu. İki kitabın yolu Zürich’e uğruyor, hatta ortak bir “hikâye” bile var ama birbirinden bağımsız kitaplar.
İsviçre’de bir dönem sürgünde yaşamak zorunda bırakılanlardan birisiniz. Edebiyata yönelmenizde yaşadıklarınızın etkisi var mı?
Edebiyata yönelmemde tabii ki yaşadığım hayatın etkisi var ve bu doğal zaten. Bir derdiniz yoksa derman aramanızın da bir anlamı yok.
“Su Duydum”un ortaya çıkışı nasıl oldu? İlhamınızı nerelerden aldınız?
“Su Duydum” “Birazcık Halil”den daha önce aklımda olan bir hikayeydi. Bilhassa kısa zamanlı bir şey yazmak istiyordum. Niye bilmiyorum; ama zamanla oynamak, onu eğip bükmek, genişletip daraltmak hoşuma gidiyor.
Kitapta Ankara’yı ve Zürich’i anlatıyorsunuz. İki şehir üzerinden toplumsal dokulara kadar iniyorsunuz…
Zürich güzel bir şehir. Adeta bizim İstanbul’umuz. Bilhassa hikâyeye mekân yapmak istedim burayı. Yazması kolay bir şehir. Korunmuş, korunuyor: Üniversiteleri, eski şehri, tramvay hatları, otobüsleri, içindeki banliyö istasyonları ve pek tabii Limmat Çayı ve Zürich Gölü…
Yazar daha çok hangi şehirde mutlu?
Ne desem… Birinde doğdum birinde doğurdum.
Politik bir sürgün olan Ferdi üzerinden kendine yabancılaşmayı da yansıtıyorsunuz. Geçmiş de unutulmuyor ama…
Geçmiş çoğu zaman ayak bağıdır. Gelecek ise bir illüzyon. Sanki elimizde kala kala bugün, yaşadığımız an kalıyor. Peki o nedir diye sorarsak? Sanırım, geçmişle geleceğin en girift ve canlı olduğu dönem. Aslında biz hızla katılaşan bir karışıma canhıraş şekil verme telaşındaki insanlarız.
Ferdi’nin ki nasıl bir unutma? Bilinçli bir hatırlamama yabancılaşma durumu var galiba. 18 yıl ülkeye gitmemesi, gitmek istememesi buna bağlanabilir mi?
Bir telefon konuşmasını bazen öyle bir erteleriz ki, bir de bakmışız araya yıllar girmiş. “Su Duydum”u yazdıktan bir iki ay sonra tesadüfen iki arkadaşım Zürich’te 18 yıl sonra bir araya geldiler. Bizzat şahit oldum ve o an sanki “Su Duydum”u yeniden yazdım. Aynen şu cümle ile başladılar konuşmaya: “Daha dün gibi her şey değil mi?”
Merkezde Ferdi var ama asıl kahraman Feride. Her şey onun etrafında dönüyor. Feride’ye dair belirgin muğlaklıklar, belirsizlikler de var. Ferdi kadar okuyucu da merak ediyor ama birçok soruya yanıt alamıyor mesela. Bu kıvama büründürmenizin nedeni nedir?
Kitabın içimden geçen ilk ismi “Feride” idi… Ben halâ öyle çağırırım (gülüyor). Lakin “Su Duydum” bölümü kitabın ortasına öyle bir oturdu ki, onu oradan kaldırmak (başta okura olmak üzere) ayıp olurdu. Hikâyenin merkezinde bence hikâye var; Feride ve Ferdi’nin hikâyesi. Ben öyle görüyorum. Gözümü kapattığımda zihnimde beliren ilk şey hikâyeleri oluyor, ondan sonra Feride ve Ferdi geliyor. Boşluklara dair eleştiriler geldi. Bence, bir hikâyede boşluklar varsa sorundur; fakat boşluklar oluşuyorsa o hikâyeye dairdir… Çok mu boşluksuz yaşıyoruz?
Son olarak ileriye dönük yeni projeleriniz var mı diye soralım.
Elbistan-Malatya bozkırıyla meşgulüm. “Birazcık Halil”de Fevzi’nin söylediği gibi söylersem: “Harita okuyorum.”
AYDIN YILDIRIM / ZÜRICH