Mehmet Meral

Yas tutmak ve yas ile yaşamak

Mehmet Meral

Mehmet Meral

lic. phil. Psychologe FSP

Systemischer Therapeut

mehmetmeral@gmx.ch

 

 

‘Yas tutmak’ insanın yaşamında en can alıcı bir dönemdir ve kendini en çaresiz hissetiği anlardan biridir. Genellike insanın sevdiği birisini kaybetmenin ağır üzüntüsüyle, o kişiyi bir daha görememenin verdiği ebedi ayrılık acısının yarattığı kaygıyla; ağlayarak, derin duygular ve düşünceler içinde bir takım ritüellerle geçiridiği döneme yas deriz. Bu ritüeller bazen bir ağıt, bazen bir söz, bazen de kaybedilen kişinin sevdiği halleri hatırlatan bir çok şeyi yapmadan oluşan eylemlerden oluşur. Her insan içinde yetiştiği kültüre ve yaşadığı toplumun tarihi geçmişine göre bu ritüelleri yaşar.

Toplumumuzda genellikle bir yakınını kaybeden kişinin/ailenin başsağlığına gidilir ve gidilmesi konusundada çaba gösterilir. Acıyı paylaşmak toplumsal ve insani bir görevdir aynı zamanda. Başsağlığı dilemek insanlar arası ilişkide bu ritüelin en önemli kısmıdır. Anadolu’da bir çok bölgede insanlar yaşadıkları yörenin yas ritüellerini uygularlar. Genellikle ölen kişinin üçüncü gününde ‘ölü yemeği’ verilir. Bazı bölgelerde ölenin kırkının çıkmasıyla anılan ‘kırkının yemeği’ de verilmektedir. Öldükten kırk gün sonra verilen bu yemekli ritüelle beraber, bu yemeği geride kalan yakınlarına bu geçen zaman zarfında başsağlığı ziyaretinde bulunmuş ve hizmeti geçmiş herkese şükran manasında verseler de, önemli bir toplumsal dayanışma ritüeli olarak benimsenmektedir. İnsanlar yaslı dönemlerinde bu kırk gün boyunca devamlı akrabalarından, komşularından ve dostlarından destek alarak bu acılı günlerde yalnız bırakılmamaktadırlar.

yas tutmak ve kayip acisi-haberpodium.ch

 

 

 

 

 

 

 

Yas tutma ritüelleri toplumdan topluma, ülkeden ülkeye göre de değişiklikler göstermektedir. Mesela Batı Avrupa’da geride kalanlara baş sağlığı genellikle kaybedilen kişinin defnedildiği gün dilenmekte ve hep beraber aynı gün mezarlıktan sonra bir restorantta yemek yenilmektedir. Bu andan sonra geride kalan yakınları kendi acılarıyla baş başa bırakılmaktadır. Onları acılarıyla baş başa bırakmak kendi acılarıyla başetmelerini ve ‘normale’ dönmelerini beklemekle geçer.

‘Acıyı hissediyorsan canlısın, başkasının acısını hissediyorsan insansın’

Toplumumuzda bazı insanlar genellikle acıyı yaşayanlara yaklaşırken nasıl davranılması gerektiğini bilmemektedirler. Özellikle kayıp duygusunun içeriğine göre bu yaklaşım değişkenlik göstermektedir. Ölen birisi yaşlı ise,’ya zaten yaşadığı kadar yaşamış’, ‘Allah’tan daha fazla çekmeden göçüp gitti’, ‘keşke bizlerde okadar yaşasak’ ya da ‘elden ayaktan düşmeden ölmek en iyisi’ vs. gibi sözde teselli gelebileciğini düşündükleri sözleri sarf ederek bazen duruma uygun etki yaparlarken bazen de bir çuval inicir mahvetmektedirler.

Kanımca her ölüm geride kalanlar için zordur daima. Bazı insanlar böyle durumlarda ne söyleyeceklerini bilemezler. Özellikle ölen birinin genç olması durumu daha da zor hale getirmektedir.

Ölüm hayatın tek gerçekliğidir. Genellikle yakınları ölen insanlarda belli bir dönem ‘kemale ermişlik’ gibi haller gözlemlenir. Bu konuda ünlü bir filozofun cümlesi geldi aklıma: ‘Acı akıllı insanın hocasıdır’ demişti. Burada akıl sahibi olanlar için geçerli olan bu söz akıldan yoksun olanlar için ölümün veya kaybın öyle pek derin manası olmayabilir sonucuda çıkıyor. Yine acıyla baş etmede ünlü sinemacı Ken Loach bir söyleşisinde, acının iki kız kardeşi olduğunu söylemişti; birisi ‘katlanma gücü’ diğeri ‘umut’tur demişti. Bu ikisinin sayesinde insanlar acılar karşısında ayakta kalabilirler. Özellikle toplumsal kıyımlarda, savaşlarda sevdiklerini kaybedenler için doğru bir tespit.

Sevdiğimiz/bağlandığımız birisinin kaybı daima travmatik bir örselenmedir.

Kayıp duygusu özünde travmatik bir durumdur. Sevdiği birini kaybeden kişi derin ruhsal sarsıntı geçirerek yaşamında yeni bir süreçten geçmektedir. Bu travmatik durumu atlatmada bazen tıbbi destek ve yardım almak kaçınılmaz olmaktadır. Özellikle çocuk/evlat kayıplarında anne ve babalar için bir çoğumuzun ilk söylediği söz: ‘Allah kimseye evlat acısı tattırmasın’ olmaktadır. Evlat acısı yaşanılan kayıp duygusu içinde tüm toplumlarda en ağır durum olarak kabul görmektedir. Sevdiği birinin vefatı durumunda insanın verebileceği en normal tepki ‘yas tutmaktır’. Şayet bir kişi travmatik bir kayıptan dolayı yas tutamıyorsa kendini doğal olarak kötü hissetmesi gerekir. Mesela en doğal tepkilerden bir tanesi de ‘ağlamaktır’. Ağlamak yas tutmak için geride kalanın duygularının bir ifadesi olarak belli bir dönem devam eder. Bazı durumlarda kişi ağlamak ister ama hiçbir göz yaşı gelmez. Genellikle bu durumu yaşayan insanlar kendilerinde bir şeylerin ‘normal’ olmadığı duygusuna kapılabilirler. Bir seferinde evladını kaybetmiş bir baba, danışanım olarak, kendini bu ağlayamama durumundan dolayı daha kötü hissetiğini ve suçluluk duygusu altında ezildiğini söylemişti. Burada genellikle buna sebep olan durumun kendisi bir taraftan toplumun erkeklere ağlama görevini pek yakıştırmamasından kaynaklandığını görmekteyiz. Diğer taraftan bu tür kayıpları toplum içinde konuşan cesur insanların olmayışı, susarak zamanla unutulacağını umut eden anlayıştan kaynaklandığını söyleyebiliriz. Yaşanılan kayıp üzerine konuşabilmek ve bu yasaklamamak her şeyden önce en önemli bir toplumsal tutum olarak karşımıza çıkmaktadır. Terapide yaşanılan kayıbın yeniden dillendirilmesiyle buna imkan tanınması, yası olanların yaslarını doğru yaşamalarına da imkan sunmaktadır. Çocuk ölümleri genellikle üzerinde konuşulması zor bir mesele olduğu için ihtiyaç duyulduğunda mutlaka bir uzmanıyla bu meseleyi konuşmak en doğru yoldur. Bazı yas durumlarında uzun süreli ilaç tedavilerde kaçınılmaz olabilmektedir.

Isvicre yasta-haberpodium.chDört çeşit sıkıntılı yas durumu bulunuyor

Literatür de 4 çeşit yastan bahsedilmektedir;

1) Kronik yas durumu, 2) Gecikmiş yas durumu, 3) Abartılı yas durumu 4) Yaşanılmamış yas durumu (Alm.: larvierte Trauer).

Geride kalan insanlarda genellikle bu reaksiyonlar gözlenmiştir (J.William Worden, S. 76-79).

Yine literatürde kayıp duygularının en yoğun olduğu sıralama şöyle yapılmaktadır; ilk sırada çocuk kayıpları yer alırken, burada bir anne ve babanın yasının en az 4-5 yıl kadar sürmesi söz konusudur. Ikinci sırada eş kayıbı gelmektedir. Eş kayıbının yası 2-3 yıl arası sürmektedir. Üçüncü sırada anne veya baba kaybı gelmektedir. Buradaki yas 1-2 yıl arası sürebilmektedir. Dördüncü sırada kardeş kayıbı yer alırken, bunun yanında hemen çok iyi bir dost/arkadaşın kaybı yer almaktadır. Buradaki yas durumları içinde uzmanlar yasın 6-12 ay arası sürebileceğini belirtmektedirler. Bütün bu öngörülen zamanı aşan yas süresine uzmanlar ‘kronik yas durumu’ olarak tanımlamaktadırlar. Evladını kaybetmiş bir anne evladının ölümünden 5 yıl geçmesine rağmen, kayıbı hala aynı gün yaşanmış gibi yaşıyorsa bu ‘kronik yas’ olarak görülmektedir. Babasının ya da annesinin kaybından üç yıl geçmesine rağmen bu durumu hala dün gibi yaşıyorsa bir insan, bu durumda da ‘kronik yas’tan bahsedebiliriz. Uzmanlar kronik yas durumlarında mağdurların mutlaka uzman desteği alarak bu yas dönemini geride bırakmalarını tavsiye etmektedirler. Aksi takdirde yas durumunun kendisi kronik safhada tedavi edilmezse kaçınılmaz olarak depresif bir rahatsızlığa sebep olabilmektedir. Yas halindeki belirtiler ve depresif rahatsızlık belirtileri zaten birbirlerine çok benzemektedirler. Ama yaşanılan her yas durumunun kendisi depresyon rahatsızlığı değildir. Yas durumu kayıp karşısında insanın verdiği normal bir tepkidir. Yasın gecikmesi, kronikleşmesi, abartılması ya da yaşanmaması mutlaka uzman birine gitmek için yeterli bir gerekçedir.

İnsanın acıları ancak paylaşılabilirse azalabilir, paylaşılamayan acıların kendisi geçmek bilmez ya da geçmesi daha da zor ve meşakatli olmaktadır. Bazı yaralar hiç bir zaman kapanmaz. Ama kapanmayan yaralar üzerine konuşabilmek ve bunları ifade etme imkanı bulabilmek büyük bir kazanımdır. Etrafımızda canları yanmış insanlara duyarlı olmak ve onların acısını paylaşmak bizleri insanileştirir, insanlar en çok zor anlarında yanında olanları asla unutmazlar ve onlar yeri geldiğinde bunu fazlasıyla geri iade ederler.

Bir yerde şöyle yazıyordu: ‘Sevgi paylaşıldıkça çoğalır, acı paylaşıldıkça azalır’

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı