Peki, dünyada oylamaların en çok yapıldığı ve doğrudan demokrasinin beşiği olarak kabul edilen bir ülkede söz sahibi olmadan yaşamak nasıl bir duygu?
Ülkede yapılan düzenli referandumlar, kimin seçmen olmadığını tekrar tekrar ortaya koyuyor.
İsviçre’de yaşayan 8,7 milyon insanın yaklaşık %35’i ulusal düzeyde oy kullanma hakkına sahip değil.
Referandum sonrasında basında sıklıkla yer alan “ İsviçre oy kullandı“, “İsviçre seçti“ söylemleri, ülkenin %35’inin oy kullanamadığı göz önünde bulundurulduğunda pek de doğru sayılmaz.
Uygulama kapsamında, vatandaş olan çok özel kişiler başkaları hakkında karar verebilirken, İsviçre’nin sadece kendilerine ait olduğunu hissettirerek oy kullanamayanlara hükmeden bir gruptan söz edilebilir.
Ulusal konularda söz sahibi olamayan en büyük grup ülkede yerleşik olan göçmenlerdir.
Peki diğer ülkelerde durum nasıl?
Dünyada vatandaş olmayanların, ulusal düzeyde oy kullanma ve seçilme hakkına sahip olduğu dört ülke bulunuyor; Şili, Uruguay, Yeni Zelanda ve Malavi. Ancak İsviçre’de, yaklaşık her dört kişiden birinin İsviçre pasaportu olmadığından ve oy kullanmayan göçmenlerin oranı yüksek olduğundan, yerleşik olan göçmen nüfusun oylamalara katılım sorunu diğer ülkelere göre daha fazla.
OECD verileri
İsviçre’de yabancı yerleşik nüfusun oranı oldukça yüksek. OECD verilerine göre İsviçre, dünyadaki en yüksek göçmen oranına sahip ülkelerin başında geliyor. OECD’nin sıralaması söyle;
Lüksemburg: %47,3
İsviçre: %24.2
Estonya: %16.3
Avusturya: %16.1
Letonya: %14
İzlanda: %13.1
Almanya: %13.1
İrlanda: %12.8
Belçika: %12.3
Norveç: %10.9
Rakamlar, İsviçre’deki yerleşik göçmen nüfusun oranının artık göz ardı edilemeyecek kadar büyük bir hale geldiğini ortaya koyuyor.
İsviçre’nin doğal çeşitliliği ve yabancı düşmanlığı
Ülkede yabancı düşmanlığında artışlar görülürken, Yabancılar Yasası sertleştirilerek, İsviçre pasaportu olmayanların kimliklerinin iptali ya da sınır dışı edilmeleri de gündeme gelebiliyor.
Kimi politikacılar, İsviçre’nin ne ve kime ait olduğu konusunda dürüst tartışmalara ihtiyacı olduğunu savunup, toplumun mevcut çeşitliliğini yansıtan bir öz imaja gereksinim duyulduğunu vurguluyorlar.
Zorlaştırılan ya da keyfi nedenlerle verilmeyen vatandaşlık hakkı
Yabancı düşmanlığı konusu, göçmenlerin vatandaşlık başvuru yapmak istedikleri zamanlarda daha çok gündeme geliyor. Birçok kanton ya da belediye, vatandaşlık başvurularına keyfi gerekçelerle olumsuz yanıtlar verebiliyorlar.
İsviçre İltica ve Yabancılar Yasası Gözlemevi’nin (SBAA) yürüttüğü bir çalışmaya göre, İsviçre vatandaşı olmak isteyen herkes bir takım zorlu engelleri aşmak zorunda.
Avrupa ülkeleri içinde yapılan bir karşılaştırmada, İsviçre’nin en kısıtlayıcı vatandaşlığa kabul prosedürlerine sahip olduğu ortaya konmuş.
Gözlemevi tarafından belgelenen vakalar, entegrasyon ve vatandaşlık kriterlerinin çok katı bir şekilde uygulandığını gösteriyor. Bu durumdan yola çıkan SBAA, İsviçre pasaportuna giden yolda engellerin kaldırılması, vatandaşlık işlemlerinin daha da kolaylaştırılması çağrısında bulunuyor.
Keyfiyet örnekleri
İsviçre’de kimi zaman keyfi nedenlerle insanlara vatandaşlık hakkı verilmiyor. Keyfi nedenlerle kırmızı pasaporttan mahrum bırakılan insanların hikayeleri İsviçre medyasında da yer edindi. Medyaya yansıyan beş örnek şöyle;
Kaza
Emir, 1994 yılında Türkiye’den İsviçre’ye geldi ve burada oturum izni aldı. 2019 yılında ise kriterleri yerine getirip vatandaşlığa kabul başvurusunda bulundu. Tam da bu zamanda bir trafik kazasına neden olan Emir, kimseyi yaralamadan ve kendisi de yara almadan kazadan kurtuldu. Kaza daha sonra Emir’in sabıka kaydına işlendi. Bu kayıt nedeniyle kanton makamları Emir’in vatandaşlığa alınma başvurusunu askıya aldı. Emir, kanton makamına yaptığı bir temyiz başvurusunda, bireysel davanın bütünüyle değerlendirilmesi gerektiğini ve trafik kazası nedeniyle başvurusunun askıya alınmasının orantısız olduğunu iddia etti. Yapılan itiraz henüz sonuçlanmış değil.
Kurt ve ayı
Adriano, Schwyz Kantonu’ndaki Arth Belediyesi’nde vatandaşlığa kabul edilmek istediği sırada 30 yıldır İsviçre’de yaşıyordu. İtalya doğumlu olan Adriano, vatandaşlığa kabul için tüm gereklilikleri yerine getirmişti. Ancak Arth Belediyesi’nin vatandaşlığa kabul makamından gelen bazı sorular nedeniyle Adriano’nun başvurusu başarısızlıkla sonuçlandı.
Adriano sorulan sorularda “Iffelen”in ne olduğunu ya da Goldau hayvanat bahçesindeki kurtla ayının aynı kafeste yaşayıp yaşamadığını bilememişti.
Adriano daha sonra reddedilen vatandaşlığını Federal Mahkeme’ye taşıdı. Federal Mahkeme Arth’daki yetkilileri azarlarken, Adriano’nun vatandaşlığa alınması talimatı verdi. Mahkemeye göre, bireysel kriterler ve ayrıntılar entegrasyon değerlendirmesinin merkezine yerleştirilmemelidir. Adriano’dan çok spesifik cevaplar istenmişti.
Alphorn
Mattia, İtalya’dan İsviçre’ye mevsimlik bir işçi olarak geldi ve 20 yıldan fazla bir süre sonra vatandaşlığa kabul başvurusunda bulundu. Vatandaşlığa kabul makamı, Mattia’nın entegrasyonunun yetersiz olduğuna hükmetti. Çünkü Mattia, kendisine sorulan bir dağ ismine yanlış yanıt vermiş, Alphorn’u “Schwizerhorn” olarak adlandırmıştı.
Mattia başvurunun reddi sonrasında Federal Mahkeme’ye gitti. Mahkeme şikayet başvurusunu onaylarken, kimi detayların entegrasyon değerlendirilmesi için belirleyici olamayacağını savundu ve Mattia’ya İsviçre vatandaşlığı verilmesi yönünde karar verdi.
Titlis
Funda Yılmaz İsviçre’de doğdu, burada okula gitti, inşaat mühendisliği teknik ressamı olarak çıraklık yaptı, öğretmenlik şirketinde kalıcı bir pozisyon aldı ve bir İsviçreli ile nişanlandı. Vatandaşlığa geçtiğinde yazılı bir sınava girmesi gerekiyordu. Bu sınavda sorulan soruların %100’ünü doğru yanıtladı Yılmaz.
Bir sonraki adım komisyonun karşısına çıkmaktı. Funda Yılmaz, Buchs’un Vatandaşlığa Kabul Komisyonu ile görüşmesinde Engelberg (OW) yakınlarında bulunan “Titlis“ isimli ünlü dağın adını unutur.
Komisyon Yılmaz’ın, bulunduğu köydeki kasap ve fırıncının isimlerini bilmemesinden de rahatsız olur. Yılmaz’a tipik İsviçre sporları sorulduğunda ise kayaktan bahseder.
Komisyon böylece Yılmaz’ın talebini reddederken, Yılmaz ise karara itiraz ederek kendini savunur. Ekim 2017’de, ikinci denemesinde ise vatandaşlık hakkı edinir.
Raklet
43 yaşındaki Lewis, kendisinin ve altı yaşındaki oğlunun, Obersee’deki ikamet ettiği yerde vatandaşlığa alınmasını ister.
Lewis, Londra’daki doğumundan kısa bir süre sonra Château-d’ Œx VD’ye taşınmış, akıcı bir şekilde Almanca ve Fransızca konuşuyordu.
Vatandaşlığa kabul komisyonu, diğer şeylerin yanı sıra İngiliz’e Reklet’in menşe yerini sorar. Komisyon, “Wallis“ yerine “Batı İsviçre“ cevabını verdiği için Lewis’in “İsviçre yaşam tarzına ve geleneklerine yeterince aşina olmadığına” kanaat getirir!
Lewis buna ek olarak, bir halk oylamasının nasıl gerçekleştiğini söyleyemediği ve milis sistemi hakkında çok az bilgiye sahip olduğu için olumsuz not da alır.
SBAA: Vatandaşlığa alma prosedürleri daha adil ve eşitlikçi olmalı
2008 yılında kurulan İsviçre İltica ve Yabancılar Hukuku Gözlemevi SBAA, iltica ve göçmenlik prosedürlerinde yasaların nasıl uygulandığını ve etkilenenler üzerinde ne gibi etkilerin olduğunu gözlemleyen bir kurum.
Yukarıda belirtilen vakaları sistematik olarak toplayan ve ana sayfasında listeleyen SBAA, vatandaşlığa alma prosedürlerinin daha adil, daha eşitlikçi ve ayrımcı olmaması için çağrılarda bulunuyor.
Federal Göçmenler Dairesi’nin (SEM) istatistiklerine göre, vatandaşlığa kabul sayıları 2018’de, zorlaştırılmış Medeni Haklar Yasası’nın yürürlüğe girmesinden bu yana azaldı.
Kuruma göre vatandaşlığa kabul için resmi gerekliliklerin azaltılması ve entegrasyonun daha kolay hale getirilmesi gerekiyor.
SBAA tüm bunlara ek olarak, vatandaşlığa kabulün katılımı ve entegrasyonu hızlandırdığını da savunuyor.