Özgür Tamcan

Tekrarlama obsesyonu- Alın yazısı mı?

www.haberpodium.ch

Dr.Phil. Özgür Tamcan

otamcan@gmail.com

 

 

 

Sıklıkla “neden bunlar hep benim başıma geliyor? “diye soruyor, aynı hataları, aynı acı tecrübeleri tekrarlıyor, benzer şekillerde yaralanıyor ya da hayal kırıklığına uğruyor ve her seferinde bir daha olmayacağına dair yemin edip, ama çok geçmeden kendinizi aynı yerde buluyorsanız, Sigmund Freud’un ölüm güdüsü (Todestrieb) ile açıkladığı tekrarlama obsesyonunu yaşıyor olabilirsiniz.

Her türlü şiddet ve aşağılamaya maruz kalan kadınların tekrar cünha kârlarına geri dönmesini, ya da onlardan kurtulduktan sonra “yeni“ diye başladıkları ilişkilerinde eski cünha kârlarının üç aşağı beş yukarı aynısını yeniden bulmalarını siz nasıl açıklıyorsunuz? Ya da bazı erkeklerin kendilerini terk eden kadınların peşinden, bıkmadan usanmadan koşmalarını, tekrar tekrar onlara yüz vermeyen ya da yüz verir gibi davranan kadınlar bulmalarını, yaşadıkları her ilişkide kendilerine önem verilmemesini kaderleri ile mi açıklamak gerekir? Peki tüm şüphecilik ve güvensizliklerine rağmen bütün kötülüklerin onları bulduğuna inanan insanlar? Ya da pastadaki payın en küçüğü sürekli onlara düşerken, tekrar tekrar işin en ağırını sırtlamak zorunda kalanları neyle açıklamak gerekir?

www.haberpodium.ch

Alın yazınız

Yukardaki örnekler ya kendinizden ya da çevrenizdeki insanlardan tanıdığınız durumlardır. Tekrar tekrar denemenize rağmen kurtulamadığınız, belki de alın yazısı adını verdiğiniz bu durumları ilk olarak tanımlayan yukarda değindiğim gibi Sigmund Freud olmuştur. Modern psikoterapinin kurucusu Sigmund Freud, Almanca Wiederholungszwang (tekrarlama obsesyonu) diye adlandırdığı bu durumu, kendi kuramı içerisinde açıklamaya çalışmıştır. Freud şu soruyu sorar; “İnsanlar kendileri için çok ciddi derecede ruhsal acılara neden olacak davranışları, düşünceleri, hayalleri neden sürekli olarak tekrarlarlar? Hem de birçok kez bunun farkında oldukları halde.“

Freud bu durumun, ölüm güdüsü (Todestrieb) diye adlandırdığı derin bir itinin sonucu olduğunu iddia eder. Travma sonrası stres bozukluğu yaşayan insanların yaşadıkları acı olaylarla ilgili resimlere, düşüncelere karşı koyulamaz bir yakınlaşma arzusu, ondan kaçıyor olsa da bu olaylarla ile ilgili resimleri anlama isteği, travma yaşamış inşalarda sıklıkla gözlenmektedir.

Freud tekrarlama obsesyonunu, benzer bir şekilde travma üzerinden açıklar. Ona göre kişi,tekrarlama obsesyonu ile çocukluk-gençlik döneminde yaşamış olduğu travmatik deneyimi benzer koşullarda tekrar yaratıp (inszenieren) ve tekrar yaşayarak, travmanın yol açtığı nevrotik etkiyi bu sefer yeni bir deneyimle yenmeyi amaçlar. Tercüme edersek, sürekli şiddet gören kadınlar, şiddet gösteren ebeveynler ile büyümüştür ve anne-babalarının benzeri olabilecek bir erkeği seçerek bu travmayı o erkeklerde içgüdüsel olarak yenmeyi planlarlar. Kendilerine zarar verilerek, kandırılarak büyütülen insanlar örneğin, içgüdüsel olarak güvenilmeyecek insanları bularak bu travmayı bu sefer doğru davranarak, kendilerini koruyarak yenmeyi planlarlar.

Çocukluk travmalarının yol açtığı nevrotik etkiyi, içgüdüsel olarak yenme çabası, akla çok yatkın olsa da, böyle bir ölüm güdüsünün varlığını, sadece Freud’un oldukça etkileyici bir açıklama çabası olarak görmek gerekiyor. Gelişen nörobilim sayesinde, psikoloji bilimi de insanı, insan beynini ve tekrarlama obsesyonu gibi durumları daha iyi anlamaya başladı. Bugün artık biliyoruz ki tekrarlama obsesyonu, kişinin özellikle çocukluk döneminde yakın insan ilişkileri içerisinde (aile içi, aynı yaş grubu içi vb.) yaşamış olduğu ve çocuğun ruhsal ve bedensel varlığını son derece tehdit eden ve yaralayan (travma) olayların sonucunda oluşur.

Tekrarlama obsesyonundan yaşam tuzaklarına

www.haberpodium.ch

Amerikalı bir psikolog olan Jeffrey Young, alın yazısı dediğimiz bu tekrarlama obsesyonlarını anlamaya çalışmakla kalmamış, özellikle bu durumların tedavisi için “şema terapileri“ adı verilen yeni bir terapi metodunu da geliştirmiştir. Young, insanların ilişkilerde sürekli tekrarladıkları, ciddi ruhsal yaralanmalara neden olan ve akabinde psikolojik bozuklukların oluşması ile sonuçlanan davranışların toplamına şema (schema, şablon) adını verir. Bu durumun şema (şablon) diye adlandırılmasının arkasında, benzer durumlarda aynı psikolojik davranma paketinin açılıp; algıdan duyguya, davranıştan çıkarsamalara kadar her şeyin bir tekrardan ibaret olması vardır.

Bazen insanların hikayelerini terapi odamda dinlerken, çocukluklarındaki ilişkilerle bugün yaşadıkları ilişkiler arasındaki birebir benzerlikler beni birçok kez hayrete düşürmüştür. Ve birçok insan bu benzerliği ilk defa, psikoterapik yüzleşme ile görebilmiştir.

Jeffrey Young bu durumlara ‘yaşam tuzakları’ adını verir. Çünkü onlar tuzak gibidir. Görmemiz, sezinlememiz çoğu kez mümkün değildir. Zaten aynı tuzağa düşmemizin nedeni de budur; artık el ve ayak gibi bedenimizin, ruhumuzun bir parçası haline gelen bu alışkanlıklar bizim için bir anormallik değil, hayatta kalmak için zorunlu olan inanç ve davranışlar bütünlüğüdür. Psikolojik dünyamızın vazgeçilmez unsurlarıdır onlar artık.

Sütten ağzı yandıktan sonra, yoğurdu üfleyerek yesek de hiç beklemediğimiz bir anda sıcak bir sütü yudumlamak zorunda kalırız. Babanıza dahi güvenmeseniz de dost kazığından canınız çok yanmış olabilir. ‘Erkek milleti değil mi, hepsi aynı, hiçbirini yaklaştırmayacaksın’ demenizin üzerinden çok geçmeden sizi kene gibi sömüren bir erkeği yaşamınıza katmış olabilirsiniz. ‘Kadınlar onlara iyi davranan erkekleri tercih etmezler’ diye inanıyor olsanız da tekrardan sizi sürüm sürüm süründüren bir kadına aşık olmuş olabilirsiniz. Çünkü şemalar aslında başınızın belası değil, çocukluk döneminde yaşamış olduğunuz travmaların sonucunda öğrendiğiniz ve sizi hayatta tutacağına inandığınız can simitleridir.

Şemalar aile kokusudur. Şemalar, bu durumları sıklıkla yaşayıp, tanıdığınız için, her şeyin sizin kontrolünüzde olduğuna dair bir bilinçaltı yanılsamalarıdır. Bu yüzdende tüm acılarınıza ve tekrarlamalarınıza rağmen onlardan vazgeçemezsiniz. Her sıkıştığınızda o can simitlerine tutunursunuz.

Şemaların oluşması

www.haberpodium.ch

Çocuk dünyaya belirli genetiksel eğilimlerle gelse de dünya, kendi ve diğer insanlar hakkındaki bilgisi bu dünyada ki deneyimlerinin sonucudur. Bunu beynin dil merkezi olan Broca alanı ile karşılaştırabiliriz. Beyindeki Broca alanı konuşmanın anlamlı seslere dönüştürülmesi işlevini görür. Ama çocuğun hangi seslere ne anlam vereceği, büyüdüğü toplumdaki konuşulan dilin ne olduğuna bağlıdır. Şemaların oluşması da böyle bir öğrenme sürecinin sonucudur.

Şemaların oluşmasında çocuğun psikolojik sağlığı açısından beş ana içerik vardır; güvenli bağ ve korunma ihtiyacı (1: bağ), otonom olma ve kendi yetilerine güvenme (2:pozitif kimlik algısı), sağlıklı sınır koyabilme ve disiplin (3: sağlıklı sınırlar), öz değer duygusu, ihtiyaçlarını dile getirebilme ve onları giderebilme (4: kendini ifade özgürlüğü), doğallık ve oyun (5: yaşam keyfi).

Psikopatolojik açıdan negatif şekilde oluşan şemalar bu ihtiyaçların ciddi derecede zedelenmesi sonucunda oluşur. Yalnızlık adlı yazımda, güvenli bağ ihtiyacının zedelenmesi sonucunda, insanların yalnızlık hastalığını nasıl geliştirdiğini anlatmaya çalışmıştım (https://www.haberpodium.ch/yalnizlik/).

Bunun dışındaki şemaların neler olduğunu, psikolojik ihtiyaçlarımızın yaralanması sonucunda hangi yaşam tuzaklarını (tekrarlama obsesyonlarını) geliştirdiğinizi, onların nasıl oluştuklarını ve nasıl tanıyacağınızı, sonuçta da bunların üstesinden nasıl gelebileceğinizi ayrıntıları ile bir sonraki yazılarımda anlatmaya çalışacağım.

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı