Gezi Rehberiİsviçreisviçre

Stein am Rein

Schaffhausen Kantonu’na bağlı bulunan tarihi Stein am Rhein şehrinin geçmişi Ortaçağ dönemine kadar uzanıyor.

Sanat, tarih ve doğa Stein am Rein’da buluştu

Schaffhausen Kantonu’na bağlı bulunan tarihi Stein am Rhein şehrinin geçmişi Ortaçağ dönemine kadar uzanıyor.

Tarihi dokusunun çok iyi ve özenle korunduğu Stein am Rhein; ön cepheleri çıkma pencereleri, fresklerle süslü ahşap evleri ve antik sokakları ile ünlüdür. Şehrin tarihsel mekanları araç trafiğine kapalı iken, burada yaya olarak gezilip görülecek çok güzel sokakların olduğunu söylemeden geçmeyelim. Surlarla ve kulelerle çevrili olan şehrin kale kapısı iyi korunurken, surların dokusunu bozan modern yapılar da göze çarpıyor.

Şehrin tarihi

Ren Nehri üzerinde bulunan Stein am Rhein her zaman stratejik bir öneme sahip oldu. Roma İmparatoru 2. Heinrich 1007 yılında Singen bölgesinde bulunan bir manastırı, o zamanlar küçük bir balıkçı köyü olan Stein am Rhein’a taşır. İmparator’un amacı birçok ana yolun ve nehir yolunun geçtiği bu stratejik mevkiyi tutarak bölgedeki varlığını sağlamlaştırmaktır. Bu nedenle başrahiplere olağanüstü yetkiler vererek bölgede ticaretin gelişmesini teşvik eder. Köy kısa zamanda hızlıca gelişir ve 15. Yüzyıla gelindiğinde “imparatorluk şehri” (Reichfrei) statüsü alır. Finansiyel ve politik olarak Zürich’in koruyuculuğuna verilen şehir, 1798’de kurulan Helvetia Cumhuryeti tarafından Schaffhausen’e bağlanır.

Görülecek belli başlı mekanlar

 

 

 

 

 

 

 

 

Tarihi şehir merkezinde bulunan ve 1300’lü yıllara kadar uzanan evlerin duvarlarında yer alan renkli figürlerin değişik dönemlere ait olduğu söyleniyor.

Örneğin “Weisser Adler” (Beyaz Kartal) isimli bir evin ön yüzündeki fresklerin 1520’li yıllardan kalma ve İsviçre’deki en eski duvar resimleri olduğu ifade ediliyor.

Schwarzes Horn (Kara Boynuz) isimli yapı, yine güzel fresklerle süslenmiş 1515 tarihli bir evdir. Bu ev 1629-1643 yılları arasında Osmanlı Sultanlığı’nda imparatorluk elçiliği yapan Johann Rudolf Schmid’in doğduğu evdir.

Evlerin ön duvarlarında bulunan bu figürlerde halk hikayeleri ve önemli tarihsel olaylar resmedilmiş.

Ortaçağ’dan bu yana çok iyi derecede korunmuş manastırlarından biri olan St.George Manastırı, 1225 yılında inşa edilmiş olan Hohenklingen Kalesi, 1548’den beri var olduğu ifade edilen Schiffsländi’deki Cadı Kulesi ve 19. yüzyıl tarımını konu alan Lindwurm Müzesi burada ziyaret edilebileceğiniz mekanlardan bazılarıdır.

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı