Gülter Locher

Friedrich Dürrenmatt

derya ozgul, www.haberpodium.ch,isvicre'de is kurma, isvicre'de evlenme, Isvicre'e oturum hakki, isvicre'de iltica, isvicre egitim sistemi, www.haberpodium.ch. İsviçre gündemi, haberpodium, isvicre vatandasligi, isvicre haberleri, isvicre gezi rehberi, isvicre'de nereler gezilir, isvicre'de corona virus

Gülter Locher

 

 

“Politikada zorunlu olan yenilikler; eskiyi yenilemek için çok geç kalındığında yapılmaya çalışılır.  Geç kalan politika (zorunluluklar ve yenilikler için), cenazesine tam zamanında yetişir. Bizim özgürlüğümüz, zorunda kalmadan önce, kendi isteğimizle gerçekleştirdiklerimize bağlıdır. Demokrasi yeniliklerden mutlu olabilmektir. Yeniliklerden mutlu olunmuyorsa demokrasi de yoktur.”

Friedrich Dürrenmatt

(1921 Konolfingen/Bern-1990 Neuenburg)

Dürrenmatt’ın İsviçre ve Avrupa Üzerine Bazı Düşünceleri…

Herşeyden önce, Friedrich Dürrenmatt 20. yüzyılın en önemli İsviçreli düşünürlerindendir. Öncelikli olarak O’nun düşünce dünyasına bir bakış atmayı tercih ettim. Evet… İsviçrelidir. İsviçreli olmaktan dolayı da mutlu, belki de gururludur. Bu kanıya varmak zor değil; yaşamı boyunca İsviçre sınırlarından hiç çıkmamıştır. Hatta yaşamı boyunca, sanatlarını -aynı zamanda ressam ve şairdir- icra ederken, düşünürken, yazarken neredeyse Neuenburg’dan hiç ayrılmamıştır. Ama göl kenarında dalgaların seslerini zevkle dinlerken dünyada olanlar ve İsviçre’nin politikaları da asla gözünden kaçmamıştır.

O’na göre İsviçre bir sanat ülkesidir ve sanat icra etmek için gerekli her türlü inspirasyonu fazlasıyla vermektedir. Bu yüzden dünyayı gezmeye gerek yoktur. Zaten seyahat etmekten de nefret etmektedir.

Dürrenmatt İsviçre’yi en çok eleştiren İsviçrelilerden biridir aynı zamanda da; “…her devlet sahip olduğu ideolojinin ekonomik, tarihi, uluslararası ve duygusal bir sonucudur. İsviçre’nin ideolojisi ise kendisini pasif sunmaktır.  Bir Üst-Kurt olan İsviçre, kendisini nötral olarak açıklayarak, bir Üst-Kuzu olduğunu deklare eder.”

Dürrenmatt sürekli olarak pasif politikalar uygulayan İsviçre üzerine çok düşünmüştür.  Dünya üzerindeki zor sorunlardan nötralitet, yani tarafsızlık maskesi ile kaçılmaktadır. Aslında İsviçre de tüm diğer devletler gibi bir kurttur, ancak kendince ve çıkarlarınca gerektiğinde bir kuzu olmayı tercih etmiştir.  Dürrenmatt bu yanıltmacayı ahlaki açıdan çok sorgulamıştır.

“İsviçre, tarihi olarak çok özel nedenlerden dolayı kurulmuş bir devletler federasyonudur ve herşeyden önce bir sanat-ülkedir.  Bunu bir kez kavradıktan sonra şunu söylemek zorundayız; İsviçre çok moderndir ve çok daha modern olabilir. Mesela bugünkü Avrupa sorusunu ele alalım; Avrupa’dan bir ulus yapılamaz, Avrupa’dan ancak bir çeşit İsviçre yapılabilir.”

1 Ağustos kutlamasında yaptığı bir konuşmadan alıntı olan bu sözlerden de anlaşılıyor ki yazar, isviçre’nin Avrupa düşüncesine örnek olabileceği görüşündedir. Konuya ilişkin düşüncelerini yansıtan çeşitli metinler iyi incelendiğinde, çarpıcı analizler yapmak mümkün: Lokal ve kantonal tek tek küçük olaylardan başlayıp, resmin tamamını görerek, bunu Avrupa’nın bütünü ile sonuçlandırmaktadır.

Dürrenmatt, küçüğün -burada yerelin- önemini vurgulamaktadır gerçi; lakin, siyasi dargörüşlülüğe ve tipik İsviçreliliğe karşı da ikaz etmektedir.

O Skandal Konuşma…

Bilindiği gibi 1990 başlarında Doğu Avrupa’da sosyalizm tarih oldu. Zamanın Çekoslovakya’sında kendisi de yazar olan Vaclav Havel Cumhurbaşkanı seçildi. Havel İsviçre’nin Ruschlikon şehrinde Gottlieb Düttweiler ödülüne layık görüldü. Bu ödül töreninde Havel’e övgülerin yanısıra İsviçre’yi bir hapishane olarak niteleyen konuşması, salonda bulunan seçkin davetliler ve kabine bakanları arasında buz gibi bir hava esmesine neden oldu. Seçkin davetlilerin ve bakanların tüm neşesi kaçmış, hatta pek çokları Dürrenmatt ile tokalaşmak için elini bile vermemişti.

İsviçreli muhalifleri görev-retçileri olarak adlandıran yazar, İsviçre’nin bir hapishane olduğunu da söylemişti. Halk hem mahkum hem de kendisinin gardiyanıdır. Tek zorluk, bu hapishanenin aslında hapishane olmadığının, tersine özgürlükler için bir sığınak olduğunun kanıtlanmasıydı.

O zaman 69 yaşında olan Dürrenmatt’ın son konuşmasıydı bu. Dürrenmatt üç hafta sonra kalp yetmezliğinden yaşamını kaybetti.

Bir romancı olarak Dürrenmatt

Friedrich Josef Dürrenmatt’la ilk tanışmam Yargıç ve Celladı adlı romanı ile oldu. Bu romanı ile İsviçreli yazar, polisiye romanlara edebi bir madalya takmıştır. Polisiye romanların edebi olmadığını düşünenlerin bu kitabı mutlaka okumaları gerektiğini söyleyebilirim. Ayrıca pek çok romanı gibi Yargıç ve Celladı da sinema dünyasına kazandırılmıştır; Maximilen Schell tarafından filmi çekilmiştir.

Yemin isimli romanı, Sean Pean yönetmenliğinde The Pledge olarak Hollywood film arşivlerindeki yerini almıştır. Pek çok dile çevrilmiş ve filmleri de çekilmiş olan bir diğer önemli eseri olan Yaşlı Kadının Ziyareti tüketime dayalı refah toplumlarında paranın değer yargıları üzerindeki olumsuz etkileri sorgulanmaktadır.

Yargıç ve Celladı, Şüphe gibi romanlarından yazarın suç ve suçlu üzerine çok derin düşündüğünü anlıyoruz. O’na göre suç ve suçlu sürekli değişkenlik içerir ve görecedir. Günümüz dünyasında suç insanın üzerinde bir kavramdır. Suçun gerçek sahibi belli değildir, aslında insan suçun içine doğmuştur zaten.

Dürrenmatt çağdaşlarının hepsini okumuş ve derinlemesine incelemiştir. Dostoyevsky’yi hatim etmiştir. Romanlarında hiç çekinmeden diğer edebiyatçılardan etkilendiğini de sakıncasızca belli etmektedir. Tiyatro eserlerinde Berthol Brecht etkisi çok açıktır. Lakin Brecht’ten farklı olarak tiyatro ve veya sanat aracılığıyla insanın düzeleceğine, öğreneceğine inanmamaktadır. Aslında insanları sevmektedir ama insanların iyi olduklarına inanmamaktadır. İnsan, sorunları çözemez, bu sorunlarla yaşamaya alışır görüşündedir. Dünyayı anlamsız, düzenini yitirmiş bulan Dürrenmatt, insanın bu sorunları düzeltebilme yeteneğinden yoksun olduğunu düşünür. İnsanın tek çaresi katlanmaktır. Tiyatro gerçekte insanın sosyal sorunlarını gözler önüne serer, lakin insan tiyatroda sergilenen olaylara yabancı bir ilgiyle bakar. (Burada yazarın da çok ilgi duyduğu Albert Camus ve meşhur romanı Yabancı akla geliyor.)

Kitapları ince, üslup açısından okunması kolay, akılda kalıcıdır. Kendisi bir felsefeci olan yazarın kitaplarında, felsefi düşüncelerin metinlere yoğun bir biçimde ama doğallıkla yerleştirildiği de görülmektedir.

Dürrenmatt, sanat ve tiyatro anlayışını içeren yazılarını “Theater Problemen” adı altında kuramsal bir metinde toparlamıştır.  Tiyatronun günümüzün somut sorunlarını ortaya koyması gerektiğini belirtir. Bu da ancak komedi ve grotesk (daha kaba gülmece) ile mümkündür. İnsanları irdelerken onların düşünce ve davranışlarındaki farklılıkları giderek groteskleşen bir komedi anlayışı ile adeta oyar. İster ki insanlar gülerken düşünsünler, düşünürken eleştirsinler. Ama eğer sorunsalları gözler önüne seren Dürrenmatt’tan çözüm önerisi beklerseniz hayal kırıklığına uğrarsınız. İnsanları sorunların içine sokar ve orada terkeder. Oradan çıkmak ise yeni bir sorun olarak izleyiciye ya da okuyucuya bırakılır.

Sonsöz

Sonuç olarak Dürrenmatt’ı bir kez tanıyan bir daha O’ndan kurtulamaz; Dürrenmatt yaşadığımız evrenin kapısını açar ve bizi o kapının önünde bırakır. Sonrası bizim sorunumuzdur.

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı