Özgür Tamcan

Şema terapilerinde bağ ile ilişkili şemalar

www.haberpodium.ch

Dr.Phil. Özgür Tamcan

otamcan@gmail.com

 

 

 

‘Doğruluğu tartışma götürüyor olsa da anlatılan hikâyeye göre Kolombus, gemileri ile Amerikan kıtasının kıyılarına vardığı zaman, Kızılderililer kıyıya yaklaşan gemileri görememiştir. Çünkü gemiler daha önce gördüklerinden tamamen farklıydılar. Sudaki dalgaları inceleyen Kızılderili şamanları, suya bir süre baktıktan sonra, onun hareketlerinden gemileri tanıyabildiler. Diğerlerini uyardıktan sonra, onlar da gemileri görmeye başladılar.’

Bu hikâyenin gerçek olup olmadığı tartışmalıdır, ancak gerçek olmasa bile hikâyenin bize anlattığı şey beynin prensip olarak yalnızca bildiklerini gördüğüdür. Beynimizin aynı anda çevresinde olan her şeyi görme, algılama ve hafızasına alma imkânı yoktur. Bu yüzden dikkat ve algılama ancak bizim için önemli olana yoğunlaşır.

Anlatılana göre Rus yazar Iwan Turgenjew bir gün yolda yürürken, yanına bir dilenci yaklaşır. Dilenci kendisinden para ister. Turgenjew onu yanından uzaklaştırırken; ‘Kusura bakma kardeşim, sana verecek bir şeyim yok’der. Dilenci Turgenjew’e teşekkür eder ve ekler; ‘istediğimden daha fazlasını verdiniz efendim. Bana kardeşim dediniz’.

Çocukluk travmaları

İnsanlar arası ilişkilerde, yani karşımızdaki ile olan ilişkimize beklentilerimiz de bu anekdotta anlatılandan farklı değildir. Hangi tür bir ilişki olursa olsun ilgimiz, dikkatimiz karşıdakinin bize verdiğine değil, bizim istediğimiz ya da ihtiyaç duyduğumuz şeyi sunup sunmadığına yoğunlaşır.

Örneğin ailelerinde gerekli ilgi ve yakınlığı bulamamış insanlar, varlık kaygıları ile yaşarlar. Önemli olmadıkları, önemsenmeyecekleri, değerli olmadıkları kaygıları, onları ilgi ve alakayı aramaya yönlendirir. Sürekli geçmişlerinden bahsetmeleri, başlarına gelen sıradan şeyleri abartılı bir şekilde överek anlatmaları bu arayışla ilgilidir. Kendilerini ya diğer insanların üstünde ya da altında görürler. Onlara göre ilgi görmek ise sadece diğerlerinden farklı ve üstün olmakla mümkündür. Gözleri güzel olanı değil, onlara ilgi gösterini görür. Anlattıkları gerçek değil, onların olmak istedikleridir.

İnsanı yaşam boyunca istemese de sürekli bulan hoş olmayan duygular vardır; değersizlik, fazlalık, terk edilme kaygıları, dünyada tek başına kalmışlık duygusu. Yukarda örnekte bahsettiğim varlık kaygısı ile yaşayan insan da benzeri duygularla doludur. Ondan kurtulmanın yolu olarak abartmayı, kendini övmeyi tercih etmiş olabilir. İnsanların bu tür kaygılarından kurtulmasında belki de en zararsız yolda budur.

Çok azımız içimizdeki kaygıların kökleri ve nedenleri ile yüzleşmeyi tercih ederiz. Çünkü onlardan kaçmak için daha keyifli şeyler ya da daha kolay yollar bulmuşuzdur; iş, aşk, oyun, kumar, seks, uyuşturucu, alkol, televizyon, eğlence, abartma, yalan söyleme vb. Oysa kaçtığımızı sandığımız o hissiyatlar ister beyin ister de ruh diye adlandırın, oranın en derinliklerindedir.

isvicre haberleri, isvicre gündemi, www.haberpodium.chAdını çocukluk travması diye adlandırdığımız bu derin varoluş korkuları, anne-babalarımızın birçok kez istemeden, birçok kez engel olamadıkları için, birçok kez farkında olmadıkları için (5 maymunun hikayesinde olduğu gibi -bakınız àhttps://www.haberpodium.ch/5-maymun/), çok az da olsa bilerek bıraktıkları yaraların izleridir. Şema terapileri insanın günlük yaşamında farkına varamayacağı bu kaygıları ve onlarla baş etme biçimlerini ortak bir paydada toplar, isimlendirir ve mağduriyetini yaşayan insanlara bunları elle tutulur, anlaşılır hale getirir.

Çocukluk travmalarının oluşmasında 4 temel psikolojik ihtiyacın anne-baba tarafından yeteri kadar ‘beslenmemesi’ ya da bu ihtiyaçlar etrafında çocuğun travmatik, yaralayıcı deneyimlere maruz kalması vardır: bu 4 ihtiyaç Alman kökenli psikolog Prof. Grawe’ye göre güvenli bağ, değerli olmak, kontrol duygusunu yaşamakve oyun/yaşamdan keyif alma duygusudur.

Bu yazıda güvenli bağ ihtiyacının zedelenmesi ile ortaya çıkan inanç ve duyuların neler olduğuna ve onları nasıl tanıyabileceğinizi göstermeye çalışacağım.

İçimizdeki çocuk

İçimizdeki çocuk birçok psikoterapi ekolünün kullandığı bir alegoridir. Bilinçaltımızda kalmış anılar ve onların bugün yaşamımıza bilinçdışı etkilerini anlamamız için kullanılır. Gerçekten de iç dünyamızın farkına varmak hiç de kolay değildir. Çocuğun dünyaya dışardan bakıp, analiz etme, anlama şansı zaten yoktur. Dünya ile deneyimleri neyse, dünya çocuk için odur. Bu deneyimlerde onun için etkili olan dört temel psikolojik ihtiyacı yukarıda sıraladık. Bunlardan ilki ve en önemlisi ise güvenli bağ kurma ihtiyacıdır. Peki nedir güvenli bağ?

Bağ ve psikolojik sağlık arasındaki ilişkinin önemini anlamayı, İngiliz çocuk doktoru ve çocuk psikiyatristi John Bowlby’nin araştırmalarına borçluyuz. Güvenli bir bağ, çocuğun hayatta kalması için temel bedensel ihtiyaçları kadar önemlidir. Ebeveyn çocuğa bağlanırken ona koruma ve güven duygusunu verir. Çocuklarda ebeveynlerinde güven duygusunu ve korunmayı ararlar.

Çocuk ilk aylar ve yıllarında yüz ifadesi ve beden dili ile ihtiyaçlarını anlatmaya çalışır. Anne-babanın görevi ise çocuğa hassasiyet göstermektir: anne-baba çocuğun sinyallerini ve isteklerini algılayabildiği, doğru şekilde yorumlayabildiği ve derhal ve uygun şekilde cevap verebildiği zaman çocuk onlara güvenmeyi öğrenir ve bunun sonucunda güvenli bir bağ kurmaya başlar. Bunu hiçbir anne babanın kusursuz yapması mümkün değildir. Zaten önemli olan bunun kusursuz olması değildir, önemli olan çocuğun ilk yıllarında ağır, travmatik ya da sürekli tekrarlanan negatif deneyimlere maruz kalmamasıdır. Bu tür negatif ve ağır/travmatik deneyimlere küçük yaşta terk edilen çocukları, ev içi şiddeti, ebeveynlerin kronik hastalık yaşamalarını, cinsel ya da duygusal istismarı, bakımsızlık ve ilgisizliği, anne-babanın iş ya da başka nedenden yokluklarını örnek olarak verebiliriz. Buna sosyal nedenlerde etki edebilir (yüksek derecede çocuk sayısı gibi).

Bağ odaklı şemalar

isvicre gündemi, isvicre haberleri, www.haberpodium.ch

Şema terapilerine göre güvenli bağ ihtiyacının yaralanması ya da bunun gerektiği olmaması durumlarında insanlar aşağıdaki şemaları geliştirirler:

Duygusal ihmal edilme şeması:bu şema özellikle ilgisiz, soğuk anne-babaların çocuklarında gelişir. Çocuk direk ya da dolaylı olarak anne-baba tarafından istenmediğini hisseder (örneğin evlatlık olarak verilen çocuklar, istenmeyen hamilelikler sonucunda dünyaya gelen çocuklar). Bu insanlar ilerleyen yaşlarında değersiz ve fazlalık olduklarına inanırlar. Yaşamda her şeyi kendilerinin yapmaları gerektiğiyle hareket ederler, çünkü kimsenin onların yanında olmayacağına dair derin inançları vardır. Değersizlik, fazlalık ve tek başınalık/yalnızlık duygusundan kurtulmak için kendilerini bırakırlar, boş vermişlik duygusu ile yaşarlar.  Bazıları fantezi dünyasında, insanlardan geri çekilmiş yalnız bir kurt olarak yaşamayı tercih eder. Diğer bir kesim ise ya diğer insanları sömürüp, onları kullanmayı, yeni yeni cinsel partner aramayı ya da tam tersi kendini kullandırtmayı, sürekli birileri için kendini feda etmeyi tercih eder. Hangi baş etme biçimi olursa olsun, duygusal ihmal yaşamış insanların hedefi değersizlik, fazlalık, yalnızlık duygusundan kaçmak ya da onun acısını azaltmaktır.

Terk edilme şeması:bu şemayı taşıyan insanların anne-babaları sürekli renk değiştiren bir yapıya sahiptir. Davranışları, duyguları aşırı değişkendir. Bir an çok yoğun ilgi ve yakınlık gösterirken, diğer yandan hiç beklenmedik bir şekilde soğuk ve uzak olabilirler. Çocuğun dünyasına hiç beklemedikleri bir anda girerler ve yine aynı şekilde onu terk ederler. Buna neden olarak beklenmedik ölüm olayları ya da boşanma sonrası ebeveynlerden birinin ortadan kaybolmasını da sayabiliriz. Hangi nedenden olursa olsun bu insanlar çocukluklarında sıklıkla yalnız bırakılmışlardır. Bu şemayı taşıyan insanlar sürekli terk edilecekleri kaygısı ile yaşarlar ve çevresindeki insanların güvenilmez olduklarına inanırlar. İçsel kaygılarından kurtulmanın yolu olarak ulaşılmaz platonik aşkları tercih edebilirler. İlişkilerinde kendilerini korumanın yolu olarak aşırı kıskançtırlar ve kontrolü severler. Terk edilmemek için kendilerini özel ve vazgeçilmez yapmaya çalışırlar. Onlar terk edilmeden, gemiyi herkesten önce terk etmeyi tercih ederler. İlişkileri genelde yüzeyseldir.

İstismar şeması:çocukluklarında duygusal ya da bedensel/cinsel istismara uğramış insanların geliştirdikleri bir şemadır. Cinsel istismarın yanında bedensel istismara, çocukların işgücü olarak kullanılması örnek olarak verilebilir. Duygusal istismarın örnekleri ise eşlerinden memnun olmayan annelerin çocuklarına sarılmaları, onları dert ortağı olarak seçmeleri, ya da onları diğer ebeveyne karşı kendilerinin ortağı yapmalarıdır. Bu insanların içsel inançları yakın olmanın tehlikeli bir şey olduğudur. Diğer insanların onlara yaklaşmalarıyla korkuları artmaya başlar. Ağır travmatik istismara maruz kalmışlarsa borderline kişilik bozukluğunu geliştirebilirler. Diğer yandan daha iyisini zaten hak etmediklerine inanırlar ve kendilerine yapılan her türlü acımazlığı ise mübah görürler. Yaşadıkları ilişkilerde genelde geçmişi tekrar ederler: maddi, manevi ya da cinsel istismar yaşadıkları ilişkileri bulurlar ve bu ilişkilerden kopamazlar. Diğer insanlara karşı hep şüphecidirler. Ya da bunun tersi, ‘yakınlık can yakıcıdır’ parolası ile insanlardan uzak durur ve cinselliklerinden feragat ederler. Bunun yanı sıra kavgacıdırlar ve politik olarak ‘haksızlıklara ve istismara’ karşı militanca tavırlar gösterebilirler. Diğer yandan kendileri diğerlerini istismar edebilirler ve cezalandırmaya eğilimli insanlardır.

Sosyal dışlanma şeması:bu şemayı geliştiren insanların ebeveynleri kendilerini toplumdan izole etmiş insanlardır. Bunun arkasında anne-babaların sosyal korkuları olabileceği gibi, örneğin göç nedeni ile var olan toplumun içinde yer bulamamak gibi toplumsal bir neden olabilir (getto). Bunun yanı sıra okul ve sosyal çevrede mobbinge maruz kalmak (dini, etnik, ten rengi, dili vb. ya da bunlardan bağımsız herhangi bir denenden kaynaklı) bu şemanın gelişmesine neden olabilir. Bu tür insanlar kendilerinin diğer insanlardan farklı olduğuna, hiçbir zaman anlaşılmayacaklarına inanırlar ve aidiyet duyguları yoktur. Yaşamlarında aşırı derecede uyum göstermeye çalışırlar ve kendilerini göze batmamak için geri tutarlar ve hep alttan alırlar. Çok yakınları dışında diğer ilişkilerden kaçarlar. Vazgeçilmez olmak için aşırı derecede başarı olmaya çalışırlar ya da çevrelerinde kendilerine benzer insanlar ile holiganlık türü çeteler oluşturmaya çalışırlar.

Yetmezlik/yetersizlik şeması:bağ ihtiyacı ile yakından ilişkili son şema ise yetmezlik/yetersizliktir. Bu şemayı taşıyan insanların ebeveynleri çocuklarını sıklıkla cezalandırır, kritize eder ve aşağılarlar. Bunun sonucunda çocuk, ilerleyen yaşta yetişkin, kendisini her şeyin sorumlusu olarak görür ve sıklıkla suçluluk duygusu çeker. Kendisinde bir hasar ve kusur olduğundan emindir. İnsanların er ya da geç bu kusurları ve göründüğü gibi olmadığını keşfedeceklerine inanır. Tercihleri ve yaptıkları şeyler ulaşabilecekleri ve yapabileceklerinin altındadır. Utanacağı ilişkiler yaşar ve utanacağı işlerle uğraşırlar. Kendisinden bahsetmekten, göze batmaktan kaçınır, ‘derin ve sessiz’ olmayı tercih ederler. Bu tür insanlar kendilerinden beklentileri yüksek olan, aşırı doğrucu, kendilerini yüksekte, diğer insanları aşağıda gören yapıya sahiptir. Kendilerini genelde tek yönde geliştirirler.

Bir dahaki yazıda diğer ihtiyaçlar ile ilişkili şemaları anlatmaya çalışacağım.

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı