Ayhan Demirden

Ayın filmleri: Trumbo ve Son of Saul

Ayhan Demirden-www.haberpodium.ch,derya ozgul, www.haberpodium.ch,isvicre'de is kurma, isvicre'de evlenme, Isvicre'e oturum hakki, isvicre'de iltica, isvicre egitim sistemi, www.haberpodium.ch. İsviçre gündemi, haberpodium, isvicre vatandasligi, isvicre haberleri, isvicre gezi rehberi, isvicre'de nereler gezilir, isvicre'de corona virus

Ayhan Demirden

Sinema Eleştirmeni

a.demirden@gmx.de

 

 

 

Trumbo

Trumbo filmi-haberpodium.ch

Amerika’da soğuk savaş yıllarında Komünistlere karşı başlatılan cadı avı, sadece politikacıları hedeflemiyordu. Kendi halinde iyi bir aile babası olan ve Holywood’da başarılı bir senaryo yazarı olarak çalışan Dalton Trumbo (Bryan Cranston) da bu insafsız kampanyanın kurbanlarından biri olur. Amerikan Temsilciler Meclisi’nde kurulan komisyona ifade vermeyi reddettiği için hapis cezasına da çarptırılan Trumbo, başka isimler altında yazdığı senaryolarla hayatını sürdürmeye çalışır.

Ülkemiz için artık çok alışıldık olayların bir zamanlar Amerika’da da yaşanmış olduğunu görmek bir yandan bizi teselli etse de, bunların geçip gideceği, zorbalık uygulayanların cezalarını göreceğini umarak tekrar filmimize dönelim.

Breaking Bad dizisindeki harika performansıyla hepimizi büyüleyen Bryan Cranston Trumbo rolünde de harikalar yaratıyor. Diğer rollerde son derece iyi cast edilmiş. Özellikle Helen Miller (Hedda Hopper) fitne yazar rolünde hepimizin nefretini karakterin üzerine çekmeyi başarıyor. Ancak burada yandaş yazarlara duyduğumuz nefretin çok aktüel olması da rol oynamış olabilir. Türkiye’de gösterime sokulmayan bu filmi, hem ülkemizin ne gibi bir dönemden geçtiğini anlamak hem de daha önce komedi filmleri ile başarılı olmuş bir yönetmenin böyle ciddi bir konuyu bile mizah dolu sahnelerle bezemesini görmek için izleyin derim.  Mizah deyince başka ülkelerin konsolosluklarını çağıran yöneticilerimize iyi bir mesaj bu film.

 

Son of Saul

Son of Saul filmi-haberpodium.ch

Macar Yönetmen Laszlo Nemes’in bu ilk uzun metrajlı filmi ile hem Cannes’dan hem de Los Angeles’tan en iyi yabancı dilde film ödülüyle dönmesi kesinlikle bir sürpriz değil. Şimdiye kadar Auschwitz üzerine belki de onlarca film çekilirken, bu durum yavaş yavaş Auschwitz’in ilginç olma özelliğini yitirme tehlikesine yol açtı. Bunu çok iyi keşfeden Nemes  filminde tamamen ayrı bir yol izliyor. Auschwitz’de özel güvenlik olarak çalışan Saul’un ensesinden ayrılmayan dar açılı kamera ile, Saul’un yaşadığını ve görebildiğini bir şekilde Saul gibi etkilenerek izliyoruz.

Biz çok iyi örgütlenmiş bir ölüm makinasının dişlisinden başka bir şey değiliz. Korkularımız ve insanlıktan uzak tavırlarımızla olayın içine seyirci olarak çekiliyoruz. Film bittikten sonra çok güçlü yumruk yiyen bir boksörün abondene hali ile baş başayız adeta. 40 mm’lik dar açılı bir objektifin flu gösterdiği odak dışı olayları zihnimizde tamamlıyor, yeni sahneler yaratıyoruz.

Krematoryumda çalışan Saul gaz odasından henüz ölmemiş olan bir genci çıkarır. Gencin ölümünden sonra onu geleneklerine uygun bir şekilde defnetmek için ölümü göze alan çabalarını, sadece kendi yaşamını değil arkadaşlarınınkini de tehlikeye sokmasını bu dar perspektiften izleriz.

Saul karakteri  Geza Röhrig tarafından canlandırılıyor. Kendisi aynı zamanda yazar ve şair olan Röhrig bu işin altından mükemmel bir şekilde kalkıyor. İnsanlarımızın cesetlerinin günlerce sokaklarda bırakılabildiği acı günleri yaşadığımız bir dönemde insan kalabilme isteminin hiç son bulmayacağını, bir ölüm makinasının içinde bile devam edebileceğini bize usulca fısıldıyor bu film. Mutlaka izlemenizi öneririm.

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı