Yasemin Schreiber-Pekin

Beyaz Zambaklar Ülkesi’ne yolculuk

Yasemin Schreiber Pekin

Dr. med. Yasemin Schreiber-Pekin

Kadın Doǧum Uzmanı, Psikoterapist

y.schreiber@bluewin.ch

 

 

Geçtiǧimiz ayın bașında Finlandiya`nın bașkenti Helsinki`deydim. Kızıl Ay ve Kızıl Haç Örgütü`nün Avrupa Psikososyal Destek Birimi toplantısında İsviçre`yi temsil ediyordum. Yanımdaki el çantasının bir köșesinde de „Beyaz Zambaklar Ülkesi“ isimli kitap duruyordu. Babamın, yıllardır ısrarla okumamı tavsiye ettiǧi, benim de hep „boș vaktim olunca okurum“ dediǧim kitaplardan biriydi. Sonunda Helsinki`ye giderken okudum bu deǧerli eseri.

Mustafa Kemal Atatürk`ün bu destansı öyküye hayran olușu, kitabın özelliklerinden biridir. Türkçe`ye çevrildikten sonra, derhal ülkedeki okulların, özellikle askeri okulların müfredatına konulmasını emretmiș ve öǧretmenlere ücretsiz daǧıttırmıș Atatürk.

Kitabın yazarı Gregory Petrov, 20. yüzyılın bașlarında yașamıș bir düșünür ve din adamı. Görüșleri nedeniyle kiliseden kovulduktan sonra kendisini tamamen yazarlıǧa vermiș ve kitleleri etkilemeyi sürdürmüș.

Roman gibi belirli bir öykü anlatarak yazılmamıș kitap, fakat sürükleyici bir șekilde genel kültür açısından çok șey öǧretiyor. Tüm yoksulluǧa ve elverișsiz doǧa koșullarına raǧmen, Finlandiya`nın geri kalmıșlıktan kurtuluș mücadelesini anlatır. Bir avuç aydının önderliǧinde, askerlerden din adamlarına, profesörlerden öǧretmenlere, doktorlardan iș adamlarına kadar her meslekten insan omuz omuza, örnek alınacak bir dayanıșma sergilemiștir.

Benim Helsinki`de katıldıǧım toplantıda yapılan çeșitli sunulardan bir tanesi de ev sahibi Finlandiya`nın Aǧustos ayında yașadıǧı bir șiddet olayıydı. Sokak ortasında bir șahıs, iki kadını bıçaklayarak öldürmüș, sekiz kișiyi de yaralamıș. Fin Kızıl Haç derneǧinden 16 psikolog, bu olaya șahit olanlara ve onlarla ilgilenen kendi yardımcılarına haftalar boyu psikolojik destek vermiș.

Yanlarında oturduǧum Türk Kızıl Ay heyetindeki arkadașlarla bakıștık bir an, hafifçe gülümseyerek. Yani, açıkçası, „ne anlatıyor bu adamlar?“ dercesine bakıștık. Daha sonraki yemek sohbetinde de anlașıldıǧına göre, hepimizin kafasından aynı düșünce geçmiș. Her gün, her açtıǧımız gazetenin hemen her sayfası, kanlı cinayetler, bıçaklamalar, dayak, tecavüz, bol can kayıplı trafik kazaları, dehșet verici șiddet olayları tasvirleriyle dolu olan bir ülkeden geldiǧimiz için, Finlandiya`da yașanan olay devede kulak gibi kalıyordu biraz.

Finlandiya`nın yüz ölçümü Tükiye`nin yarısı, nüfusu yaklașık altı milyon. Ülkenin büyük bir kısmı bataklık ve on binlerce gölle kaplı olduǧundan yerleșim birçok yerde mümkün deǧil. Finler kendilerine, bataklık veya bataklıkta yașayan insan anlamına gelen Suomi diyorlar. Yüzyıllar boyunca son derece yoksul ülke, sırayla İsveç ve Rusya ișgali altında yașamıș. 1917`de baǧımsız olduktan sonra, apayrı bir dil grubuna ait Fince yanında, İsveçce’yi de resmi dil olarak kabul edip iki dilli eǧitime karar vermișler.

Yazar Petrov, Finlandiya`da birkaç iyi niyetli, çalıșkan, azimli ve kendisini ülkesine adamıș insanın yararttıǧı kalkınma öyküsünü anlatır Beyaz Zambaklar Ülkesi`nde. Bu șekilde yaratılması mümkün olan mucizeyi örnekler. Bataklıklar ülkesinden, açan çiçekler ülkesine döner Finlandiya. „Mutluluǧu bulmak“ anlamı yüklenen vadi zambaǧı, Finlandiya`nın sembolü olup, aynı zamanda Fin`lerin doǧal yașam, çevreyi koruma bilincini de vurgular.

Beyaz Zambaklar Ülkesi`nin ilk bölümünde, 1850’lerde ahșap temelleri çürüyen Moskova Devlet Tiyatrosu`nun yıkılıp yeniden yapılması gündemdedir. Ancak temel kazılıp ahșap yerine granit yerleștirmeye karar verilir, böylece tarihi eser ayakta kalır. Bu örnek, yok etmek yerine mevcut olanı korumak, emek vererek daha da iyileștirmek için bir semboldür.

Kitabın kahramanı Snelman (1806-1881) dönemin büyük bir bilim adamı filizofu ve siyasetçisidir. Fin kültürünü yaratan halk öǧretmeni olarak bilinir. Snelman aydınlara seslenerek tüm ülkeye bir aile gözüyle bakmalarını ve kendilerinin de bu ailenin içinden çıktıklarını unutmamaları gerektiǧini hatırlatır. Eǧitim görmemiș halkın cehaleti, kabalıǧı, sefaleti, aydınların da utancı; yurttașlarını eǧitmek, ödemeleri gereken borçlarıdır. Bu șekilde kıșlalar halk okullarına çevrilir, üniversite profesörleri, toplumun her kesiminden insanlara eǧitimci konferanslar verir. Bașarılı iș adamları zanaat sahiplerine yol gösterir. Halka hizmet yerine, gelenleri boșu boșuna bekleten, insanlara baǧırıp çaǧıran memurlar, çocuklarına doǧru yol gösteremeyen anne-babalar, çeki düzene çaǧrılır ve eǧitilir.

Bu anlatılan olaylar sadece sözde kalmamıș, gerçekten bașarıyla uygulanmıștır. Ülkemizde, 1940’lı, 1950’li yıllarda, Hasan Ali Yücel, Așık Veysel ve buraya sıǧmayacak kadar çok ve büyük daha bir çok deǧerli insanların ders verdiǧi köy enstitülerinin benzeri aslında.

Her çocukta potansiyel vardır ve ancak eǧıtimle ortaya çıkar. Eǧitim sistemi bu güne kadar olaǧan üstüdür Finlandiya`da. Unicef etüdlerine göre dünyanın en bașarılı öǧrencileri arasında Fin çocukları. Eǧitimin yanında çocukların ruh ve beden saǧlıǧı, güveni, eșitliǧi, mutluluk duygusu gibi öǧeler de incelenirse, Danimarka`dan sonra ikinci sirada Finlandiya. Araștırılan 41 sanayi ülkesi arasında İsrail ile en son yeri paylașıyor Türkiye.

Türkiye Kızıl Ay heyetinin temsilcileri, öz veri sahibi üç genç kadın arkadaș, göǧüs verdikleri güçlüklerden bahsettiler aramızda konușurken. Finlandiya`nın, yașadıǧı bıçakla saldırı olayına gösterdiǧi tepki abartılı bulunabilir. Fakat aslında  daha önemlisi, „adamların tuzu kuru, bașka dertleri yok“ yaklașımı yerine, bizim buna benzer haberleri olaǧan ve deǧiștirilmesi mümkün olmayan bir gerçek olarak kabullendiǧimiz. Sohbetimiz sırasında, arkadașlarla paylaștıǧımız düșüncelerden biri de, insan yașamına böyle deǧer verilmesinin güzel bir șey olduǧuydu.

Atatürk`ün, Beyaz Zambaklar Ülkesi`ni bu denli önermesinin nedeni, sanırım herkesin isterse kendini yetiștirebileceǧini ve ülkesi için bir șeyler yapabileceǧini düșünmesidir. Kitabın bir yerinde, yazar okurlarına șu soruyu sorar: „Hayat yapıcılıǧına ne zaman bașlıyorsunuz? Siz, erkek ya da kadın, hayat borcunuzu ne zaman ödeyeceksiniz?“

Bu yazımı babam Dr. Hüseyin Pekin`e ithaf ediyorum.

www.praxis-schreiber.ch

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı