
Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine 5-7 Mayıs tarihlerinde kongresini toplayan PKK, bu kongrede aldığı kararları kamuoyuna açıkladı.
İmralı Cezaevi’ndeki PKK lideri Öcalan 27 Şubat’ta yaptığı açıklamada, Türkiye’nin yanı sıra Avrupa Birliği’nin (AB) ve ABD dâhil birçok ülkenin de terör örgütü olarak kabul ettiği PKK’ya kendini feshetme ve silah bırakma çağrısında bulunmuştu.
PKK, Öcalan’ın çağrısının ardından düzenlediği olağanüstü kongresinde fesih ve silah bırakma kararı aldığını duyurdu.
PKK açıklamasında, “PKK’nin Olağanüstü 12. Kongresi PKK mücadelesinin, halkımız üzerindeki inkâr ve imha siyasetini parçaladığını, Kürt sorununu demokratik siyaset yoluyla çözme noktasına getirdiğini, bu yönüyle PKK’nin tarihi misyonunu tamamladığını değerlendirdi. Bu temelde PKK 12. Kongresi, pratikleşme süreci Önder APO tarafından yönetilmek ve yürütülmek üzere PKK’nin örgütsel yapısının feshedilmesi ve silahlı mücadele yöntemini sonlandırması kararlarını alarak PKK adıyla yürütülen çalışmaları sonlandırdı” denildi.
Fırat Haber Ajansı’nda (ANF) yer alan PKK sonuç bildirgesinde, “Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat tarihi açıklamasıyla başlayan süreç, yaptığı çok yönlü çalışmalar, değişik tarzlarda sunduğu perspektifler ışığında 5-7 Mayıs tarihleri arasında toplanan 12. Parti Kongremiz başarıyla tamamlandı” denildi.
Kongrenin güvenlik nedeniyle iki farklı alanda eş zamanlı bir biçimde yapıldığı ve 232 delegenin katıldığı aktarılan bildirgede, “PKK 12. Kongresi, pratikleşme süreci Önder Apo tarafından yönetilmek ve yürütülmek üzere PKK’nin örgütsel yapısının feshedilmesi ve silahlı mücadele yöntemini sonlandırması kararlarını alarak PKK adıyla yürütülen çalışmaları sonlandırdı” ifadelerine yer verildi.
Bildirgede Meclis’e ve partilere işaret edilerek, ‘sorumluluk’ çağrısı yapıldı:
“Kongremizin aldığı PKK’nin fesih ve silahlı mücadele yöntemini sonlandırma kararı kalıcı barışa ve demokratik çözüme güçlü bir zemin sunmaktadır. Söz konusu kararların uygulanması Önder Apo’nun süreci yürütüp yönlendirmesini, demokratik siyaset hakkının tanınmasını ve sağlam bütünlüklü bir hukuki güvenceyi gerektirir. Bu aşamada Türkiye Büyük Millet Meclisinin tarihi sorumlulukla rolünü oynaması önemli olmaktadır. Aynı şekilde hükümet ve ana muhalefet partisi başta olmak üzere mecliste temsili bulunan tüm siyasi partileri, sivil toplum örgütlerini, din ve inanç topluluklarını, demokratik basın kuruluşlarını, kanaat önderlerini, aydınları, akademisyenleri, sanatçıları, işçi-emekçi sendikalarını, kadın-gençlik örgütlerini, ekolojist hareketleri sorumluluk altına girerek barış ve demokratik toplum sürecine katılmaya çağırıyoruz.”
Uçum: Kuruluş süreci kapsayıcı reformlarla tamamlanacak
Açıklanan karar sonrası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanı Mehmet Uçum da X hesabından yaptığı paylaşımda “Görünen o ki; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın büyük Ülke Liderliğinde, Sayın Bahçeli’nin cesur siyasi öncülüğüyle Devlet inisiyatifi olarak başlayan ve Devlet politikası olarak yürütülen Terörsüz Türkiye gerçeğe dönüşüyor” dedi.
Uçum, “Yeni dönem Türkiye’yi her bakımdan güçlendirecektir. Demokrasi ve hukuk alanında kapsamlı reformların yapılacağı, ulusal ve yurtsever demokrasi hukukunun somutlandığı yeni bir aşamaya geçileceği herkesin kabulündedir. Görüldüğü üzere Kurtuluşla başlayan, Cumhuriyetin ilanıyla tescillenen Kuruluş sürecimiz, Terörsüz Türkiye’ye geçişi takiben yeni anayasa başta olmak üzere kapsayıcı reformların yapılmasıyla tamamlanacaktır” açıklamasında bulundu.
Uçum, “Terörsüz Türkiye için yapılan açıklamaların ortaya koyduğu şudur: Kürtler, Türk Milletinin asli kurucu bileşenidir. Kürtler, Türk Milletinin ayrılmaz parçası sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve daimi sahibidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Kürtlerin de Milli Devleti’dir. Türkiye Yüzyılı; Türk ve Kürt yüzyılıdır” ifadelerini kullandı.
Şimdi ne olacak? Devlet hangi adımları, ne kadar sürede atacak?
Gözler bundan sonra hangi adımların atılacağına ve bu çerçevede yanıt bekleyen sorulara çevrildi. Sürecin başından beri DEM Parti’nin “şart değil gereklilik” olarak tanımladığı bazı adımları atmak için PKK’nin kararını bekleyen Cumhur İttifakı’ndan sürecin ilerlemesi için hangi alanlarda ne gibi düzenlemelere gideceği merak konusu.
Devletin atacağı adımların hepsinin hemen olmayacağı ve yıllara yayılacağı konuşulurken, bazı kritik düzenlemelerin seçim öncesine denk getirileceği ihtimalinden söz edilmesi Cumhur İttifakı’nın anayasa değişikliği ya da erken seçim kararı alınabilmesinde DEM Parti’den destek beklentisinde olduğu izlenimlerini güçlendiriyor. Ancak hem Cumhur İttifakı üyeleri hem de DEM Parti yetkilileri bu konuların şu anda masada olduğu iddialarını yalanlıyor.
Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat çağrısındaki “Kürt halkının demokratik hakları çerçevesinde eşit yurttaşlık” vurgusunun içinin doldurulması, kayyumların kaldırılması, anadilde eğitim ya da yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gibi bazı talepler de DEM Parti’nin gelişme görmek istediği alanlar.
Bu arada DEM Parti barış sürecinin kalıcı hale gelmesi için TBMM’nin liderlik yapmasını ve yasal-kurumsal düzenlemeler için sorumluluk almasını talep etmişti ve bu nedenle bir komisyon kurulmasını istemişti. Parti “toplumsal barışın inşası için Meclis’in önünde tarihsel bir görev olduğu” vurgusu yapmıştı. Bu komisyonun kurulup kurulmayacağı da takip ediliyor.
Öcalan’ın şartları ne olacak, umut hakkı gelecek mi?
PKK’nin Cuma günkü açıklamasının sonunda “Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için mücadeleyi daha da yükseltmeye çağırıyoruz!” denilirken, Öcalan’ın koşulları ve Bahçeli’nin bahsettiği “umut hakkı” bir başka tartışma konusu.
Basında, Öcalan’ın cezaevi koşullarının iyileştirildiği, daha geniş bir alanda kalabildiği ve yanına gönderilen başka tutuklularla sekreterya oluşturulduğu haberleri yer almıştı. Bundan sonra Öcalan’ın kaldığı İmralı’daki yaşama koşullarının düzeltilmesi, gazetecilerin ya da farklı kesimlerden insanların PKK liderini ziyaret edebilmesinin önünün açılması da bekleniyor.
Öcalan’ın “umut hakkı” kapsamında değerlendirilmesi ve serbest bırakılması Bahçeli’nin önerisiyle gündeme gelmiş, ancak bu konuda somut bir adım atılmamıştı. Yetkililer ağırlaştırılmış müebbet cezası alan birisi için umut hakkının teknik olarak mümkün olmadığını birkaç kez açıklarken, Öcalan’ın da güvenlik endişesiyle İmralı’dan ayrılmayı çok arzu etmediği belirtiliyor.
PKK önceki barış süreçlerinde ne tutum aldı?
PKK 1978’deki kuruluşundan bu yana resmi olarak kendini hiç feshetmezken zaman zaman farklı isimler alarak imaj değişikliğine gitmeye çalıştı.
Öcalan’ın 1999’da yakalanmasının ardından PKK 2002’de kendini “Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi” (KADEK) olarak yeniden adlandırdı ve örgüt silahlı mücadele yerine daha fazla siyasi mücadele vurgusu yaptı. Ancak bu isim değişikliği bir fesih olarak tanımlanmadı ve örgüt aynı lider kadrosu ve yapısıyla faaliyetlerini sürdürdü.
2003’te ise KADEK’in yerine “Kürdistan Halk Kongresi” (Kongra-Gel) kuruldu. Bu da bir isim değişikliği olarak kayda geçerken örgüt bu dönemde de eylemlerine devam etti. Daha sonra ise PKK ismine yeniden dönüldü.
Örgüt, kuruluşundan itibaren farklı dönemlerde Türkiye ile ateşkes ya da barış görüşmeleri yürüttü. Bunların sonuncusu 10 yıl önce 2013-2015 çözüm sürecinde gerçekleşti.
İlk ateşkes girişimleri 1990’lı yılların başında gerçekleşti. 1993’te dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın girişimiyle PKK 20 Mart’ta tek taraflı ateşkes ilan etti. Ancak Özal’ın Nisan ayındaki ölümü ve PKK’nin 24 Mayıs’ta düzenlediği bir saldırıyla bu ateşkes sona erdi.