Ayhan Demirden

Ayın filmleri: Loving Vincent ve 3 Billboard Ebbing Çıkışı, Missouri

Ayhan Demirden-www.haberpodium.ch

Ayhan Demirden

Sinema Eleştirmeni

a.demirden@gmx.de

 

 

 

Loving Vincent

Filmin Rejisörü Hugh Welchman 2008 yılında kısa animasyon filmi Peter ve Kurt ile Oscar almıştı. Daha sonra tanıştığı şimdiki eşi ressam Dorota Kobiela ile çok daha büyük bir projeye kalkışmışlar. Vincent van Gogh’un hayatını onun stili ile yağlı boya resimlerle beyaz perdeye uyarlamak olsa olsa çılgınca bir fikir olabilir. Çılgın bir ressamı konu alıyor olmasına rağmen… Evet 125 Ressamın 57.600 resmi yağlıboya ile resmetmesi 6 yıl sürmüş. Van Gogh’un resim tekniği ile anlatılan hikâye ise onu tanıyan okurlarımız için çok da yabancı değil;

Posta memurunun oğlu Armand Roulin (Douglas Booth) babasının ricası ile Paris’e yola çıkar. Van Gogh öldükten 1 yıl sonra kardeşi Theo’ya göndermiş olduğu mektubu iletmesini ister. Ancak Theo’da hayatını kaybetmiştir. Dolayısıyla Van Gogh’u tanıyan birine mektubu ulaştırmak üzere Van Gogh’un son olarak yaşadığı kasabaya doğru yola çıkar.

Gauguin’le şiddetli bir tartışmasının sonunda kendi kulağını kesen ve resmeden Van Gogh’un 28 yaşında başladığı ressamlığı süresince, 37 yaşında ölene değin yaklaşık 800 esere imza attığını biliyoruz. Bugüne kadar bilmediğimiz, kendi yaşamına kendisinin mi son verdiği, yoksa öldürüldüğü mü? Bu sorudan yola çıkan yönetmenler Van Gogh’un tanıştığı ve resmini yaptığı kişilerin Van Gogh’la anılarını dile getirdiği bu biyopic hikâye örgüsünde istemeden fazla tekrara düşerek öykü yapısını kimi zaman zora sokuyorlar.

Goethe, sanat türleri arasında transferin sorunlu olduğu konusunda bizleri uyarıyor. Yoksa sanatın o formunun olmasının anlamı olmazdı, diyor. Bütün dünyada resimleri milyonlarca dolara alıcı bulan Van Gogh, maalesef yaşadığı dönemde çok az resmine alıcı bulabilmişti. Bütün hayatını kendisini çevresine kabul ettirmek, insanların sevgi ve saygısını kazanmak için uğraşmakla geçirdi. Psikolojik-psikiyatrik rahatsızlıkları dolayısıyla toplumun dışına itilen, ciddiye alınmayan, yaptığı tablolar hala hepimizi can evinden vuran, son derece subjektif bakış açısının estetik dünyamızı zenginleştirdiği eserlerin canlanıp hareket etmeye başlamasını ben yadırgadım.
Benim için meta katmanlı bu tablolar canlandırmayla -animasyonla- iki boyutlu bir hale dönüşüyor. Çok değişik bir teknik kullanan rejisörler önce aktörlerle filme aldıkları sahnelerin Van Gogh resim tekniği ile tek tek resmini yaptırıyorlar ve çıkış noktası olarak tabii ki ressamın Orijinal eserlerinin retroskopilerini kullanıyorlar. Eğer kısa bir animasyon olsaydı 10-15 dk. harika bir deneme ile karşılaşmış olacaktık. Ancak 95 dk. bir yapımda ister istemez öykünün gücü çok büyük ağırlık kazanıyor.

Harika resimlerin cazibesinden kendini kurtaramamış yönetmenler maalesef öykünün gereklerini yerine getirmeyi savsaklıyorlar. Çok büyük emeklerle oluşturulan bu filmi resim sanatına ilgi duyan okuyucularımıza her türlü öneriyorum, Van Gogh’u tanımayan okurlarıma da onunla tanışmak için bir fırsat olabileceğini hatırlatıyorum.

 

3 Billboard Ebbing Çıkışı, Missouri

www.haberpodium.ch

Yönetmen McDormand, ilk uzun metrajlı filmi İn Bruege’da kara mizaha olan düşkünlüğünü ve yetkinliğini ispatlamıştı. Bu kez Coen kardeşlerin ustası olduğu bir tema ile karşımıza çıkıyor. Hem de unutulmaz filmleri ile, Fargo’nun unutulmaz aktristi Frances McDormand’a başrol veriyor. Film müzikleri de aynı müzisyenin (Carter Burwell) elinden çıkma.

Mildred Hayes ( Frances McDormand ) 7 ay önce buluğ çağındaki kızını kaybetmiştir. Soruşturmalardan hiçbir sonuç çıkmaması ve dosyanın rafa kaldırılmasını kabul etmeyen kızgın anne her gün eve giderken önünden geçtiği yıllardır kullanılmayan reklam panolarının önünde duraklayıp, tırnaklarını kemirirken, birden kararını verir ve Ebbing kasabasının reklamcısında soluğu alır. Kasaba ertesi gün kırmızı üzerine siyah puntolarla yazılmış afişlerle donatılmış reklam panolarını konuşmaktadır.

Öldürülürken tecavüz edildi, hala kimse yakalanmadı, bu nasıl oluyor bay Willoughby?

Mildred Hayes’in etrafındaki hiç kimse onun kızgınlığından payını almadan kurtulamaz. Polis şefi Willoughby (Woody Harrison), aslında pek kötü biri değildir. Kanser hastası ve ölmek üzeredir. Soruşturmada da elinden geleni yaptığını öfkeli Mildred Hayes’e anlatmaya kalkıştığında onun buz gibi bakışları ve sarsılmaz iradesi ile karşılaşır. Hayır hiçbir şey, hiçbir neden onu ikna edemeyecektir. Ölümcül bir hastalık hali bile. “Zavallı zencilere işkence yapacağınıza işinize konsantre olun“der. Polis şefinin cevabı ise: “Eğer bütün ırkçı polisleri işten atsam sonuçta 3 polis kalır. Onlar da büyük olasılıkla homofobiktir.” olur. “Son kart olarak ölmek üzere olduğumu bilmene rağmen niye adımı anarak beni herkese rezil etmeye çalışıyorsun? “sorusu ise “Sen öldükten sonra bu reklam panolarının etkisi herhalde bu kadar kuvvetli olmaz.“ diye cevaplandırılır.

Kasabalıların çoğu Polis şefinin haksız yere suçlandığını düşünerek rahibin birde bayan Hayes ile konuşmasını isterler. Kasabalının düşüncelerini aktaran Rahip’e Mildred’ın cevabı kısa ve sert olur: “Siz küçük çocukların ırzına geçen kilise görevlileri ile ilgilenseniz daha iyi olur“.

Polis şefi ile daha ileri gidemeyeceğini anlayan Mildred, Polis şefini babası gibi seven Jason Dixon’a ( Sam Rockwell) yönelir. Siyahlara işkence yapan, anasının kuzusu, ırkçı, pek zeki olmayan, öfkelendiğinde kontrolünü yitirip reklam ajansı sahibini reklam panolarını kiraya verdiği için feci şekilde döverek pencereden dışarı atabilecek kadar gözü kör Dixon, daha sonra büyük bir dönüşüm geçirecektir.

Yönetmen neredeyse dişi John Wayne gibi ciddi ve sadece hedefe kilitlenmiş bir karakterle bütün diğer karakterlerin varoluşlarını tekrar sorgulamalarını sağlarken, duygu paletinin bütün nüanslarına kadar ortaya çıkmasına olanak sağlıyor. Sanılanın aksine tecavüz, ırkçılık, ya da kendi kaderine bırakılmış gibi görünen kasabalar değil yönetmenin derdi. Bunların hepsi var filmde ama asıl problem dünyanın bu evresinde neredeyse her yerde geçerli olan herkesin kendi dar kalıpları içinde kalıp diğerlerini dıştalaması, kampların oluşma hali. “Her kampın içinde ayrı hikayeler var“ diyor yönetmen ve kamplarımızın dışına çıkabilirsek belki beraber yürümek de mümkün olabilir.

Mildred Hayes’ı canlandıran Frances McDormand bu kararlı, kıpırtısız, donuk mimikleriyle, öfke fışkıran gözleriyle öyle şahane bir performans sergiliyor ki, sadece onu seyretmek için bile filmi bir kez daha izleyebilirim. Polis şefi rolü ile Woody Harrison, Polis memuru Sam Rockwell de harikalar yaratıyorlar. Rejisör Martin McDonagh Polis şefinin ölmesinden sonra dizginleri biraz elinden kaçırsa da neredeyse kusursuz bir yönetim sergiliyor. Golden Globe ta birçok ödül alan film Oscar ödüllerinin de en ciddi adayı. Kesinlikle izlemenizi öneririm.

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı