Yasemin Schreiber-Pekin

Ölmeden önce yapılacaklar listesi ‒ Likya Yolu Yürüyüşü

Likya Yoluʼnun tamamı, yaklaşık 540 kilometre uzunluğunda ve Fethiye’den Antalya’ya kadar uzanıyor. Biz Karaöz ile Çıralı arasındaki kısmını yürüdük. Burası doğa açısından en güzel etaplardan biri.

Dr. med. Yasemin Schreiber-Pekin

Kadın Doǧum Uzmanı, Psikoterapist

www.praxis-schreiber.ch

www.schreiberry.ch

 

Likya Yolu, 1999 yılında İngiliz asıllı, bitmeyen enerjisiyle tanınan gezgin, rehber ve kitap yazarı Kate Clow tarafından işaretlenerek Türkiye’nin turizmine kazandırılmıș. Antik Likya uygarlığının izlerini taşıyan bu yol, taş patikalar, keçi yolları ve tarihi ticaret rotalarının birleşimiyle oluşmuș. Bölge bugün, doğaseverler için hem fiziksel hem de ruhsal bir yolculuk sunuyor.

Yürüyüș yolları kırmızı-beyaz çizgilerle ve üst üstüste konmuș tașlarla çok iyi ișaretlenmiș. Organize turlara katılmak mümkün, fakat biraz yürüyüș deneyiminiz varsa gerekli değil. Tanımadığınız, belki de hoșlanmadığınız insanlarla birlikte bir rehberin ardına düșmek yerine, doğayla bașbașa yürümek çok daha güzel.

Yolun büyük bir kısmında telefon çekiyor, en kötü ihtimalde yardım çağırmak mümkün. Duyduğumuza göre, yardım hattını en çok da telefona çıkmayan gençlerin aileleri arıyormuș. Jandarma, mis gibi çam kokulu yollarda kamping yaparken dünyayı unutmuș, evdeki telaștan bihaber gençleri arayıp buluyormuș bu durumda.

Eșimle ben fazla yük tașımamak amacıyla çadır getirmedik yanımızda. Tașınması gereken en önemli șey, yeterince su. Su yolda pek bulunmuyor çünkü. Mümkün olduğu kadar hafif sırt çantalarını yüklendik, botlarımızı bağlayıp düștük yola.

İlk etap Karaözʼden Adrasanʼa, dimdik çıkıșlı, ardından inișli, sekiz dokuz saatlik bir yol. Pek göze alamadık. Biraz olsun kısaltalım bu uzun etabı diyerek ilk gün Karaözʼden 5 Adalar kamp yerine kadar gittik ve geceyi orada geçirdik. Kampingin sahibi Sevim Hanım limonatalar, çaylar, kahveler, nefis yemekler ve çok hoș sohbetlerle misafir etti bizi. Bize hazırladığı çadırda bir kilim, matlar, çarșaf, battaniyeler vardı. Buna „glamping“ deniyor. İngilizce, „glamorous camping“ kelimelerinin birleșiminden olușmuș, büyüleyici kamp yapma ve doğallıkla lüksün bir arada sunulduğu tatil șekli olarak ifade ediliyor.

Likya, MÖ 2000’li yıllara dayanan bir medeniyet olup, özgün bir yazı dili ve demokratik şehir birlikleriyle tanınır. Persler, Romalılar ve Bizanslılar döneminde de önemli bir rol oynamış. Dağlık ve zor ulaşılır coğrafyası sayesinde Likyalılar, uzun süre bağımsız kalmayı başarmışlar. Yol boyunca, antik Likya uygarlığının kalıntılarıyla karşılaşmak mümkün; Patara, Olympos, Myra, Xanthos gibi eski şehirler  izlerini bırakmıș. Özellikle kaya mezarlarına çok önem vermiș Likyalılar.

Bu bölgede en sık karşılaşılan ağaç Kızılçam. Yol boyunca reçine kokusu, adeta bu yürüyüşün fon müziği gibi. Biz Mayıs ayının son haftasında yaptık yürüyüșümüzü. Geceleri oldukça serindi, fakat gündüzleri sıcaklar bastırmaya bașlamıștı. İdeal olarak Mart – Haziran ve Eylül – Kasım arası tavsiye ediliyor.

Ertesi sabah, nefis bir kahvatıdan sonra, Sevim Hanımʼın kendi yaptığı ekmekler, zeytinlerle donanmıș, erken çıktık yola. Gelidonya Feneri’ne tırmanış zorlu ama keyifliydi. Ter içinde ulaştığımız zirvede tarif edilemez bir manzarayla karșılaștık: Önümüzde sonsuz bir deniz, aşağıda sarp kıyılar ve suların ortasında, uykuda gibi duran beş küçük ada. Ve ortalarında, yıllardır yalnız başına duran o meşhur deniz feneri. Ters akıntıdan dolayı sayısız gemi kayalara vurup batmıș burada. Fener 1936ʼda inșa edilmiș, günümüzde güneș enerjisiyle çalıșıyor, adı da kırlangıç anlamına geliyormuș Likya dilinde.

Adrasanʼa kadar yolda sadece tek tük yürüyüșcü, bir çoban iki de kaplumbağayla karșılaștık. Yerde gördüğümüz, yola zarif bir şiirsellik katan mor çiçekli küçük bitkiler, yabani siklamenmiș. Mis gibi kokan kekik, nane ve adaçayının arasında yürüyerek vardık Adrasanʼa.

Çay ve gözlemeyle dolu iki günlük moladan sonra Çıralıʼya doğru yola çıktık. Bu etap da 7 saatlik ve yine inișli çıkıșlı. Kayan toprak ve tașlar nedeniyle inmek yokuș tırmanmaktan daha zor oluyor, son sattlerinde sırt çantasının her gramını hissetmeye bașlıyorsunuz.

Yolda İstanbullu bir gazeteciyle karșılaștık. Yıllardır bütün Likya yolunu yürüyormuș her sene. Eskiden 33 günde bitirirken șimdi 40 günde tamamlıyormuș rotayı. Aynı zamanda sırt çantasını her yıl biraz daha hafifletmiș.

Çıralıʼya giden yolun büyük bir kısmı gölgeli patikalardan geçiyor. Ağaçların arasından masmavi bir deniz göz kırpar gibi görünüveriyor.

Öğle molamızı yaşlı bir sedirin gölgesinde verdik. Lübnan sediri, sadece heybetiyle değil, mitolojideki yeriyle de büyüleyici. Antik çağlarda tapınak yapımında kullanılırmıș, bazılarına göre ölümsüzlüğün sembolü.

Muhteşem manzaralara sahip bir sırt hattından geçerek Çıralı’nın düzlüğüne vardık. Uzakta, kıyıya usulca vuran dalgalarıyla o uzun çakıllı sahil görünmüştü bile.

Biz biraz yorgun olduğumuzdan ve eski gezilerden bildiğimizden, Yanartaş’a uğramadık, ama söylemeden geçmeyeyim. Binlerce yıldır kayaların arasından alevler çıkan efsanevi yer. Bu doğal gaz sızıntıları, Likyalılar için kutsalmıș. Mitolojiye göre bu ateşler, zamanında Chimera adlı canavarın nefesiymiș.

Çıralı, Beydağları Sahil Milli Parkı sınırları içinde Olimpos antik kentini barındırıyor ve kumsalı deniz kaplumbağalarının üreme alanı. Portakal ve nar ağaçları arasında konaklamak için çok güzel bungalovlar var.

Biz yürüyüșümüzü șimdilik burada bitirdik. Karaöz ile Çıralı arasındaki rota, Likya Yolu’nun küçük bir parçası, ama doğayla bașbașa, sırf kendi gücümüze dayanarak yaptığımız yürüyüște büyük huzur bulduk. Toza, sıcağa, bedensel yorgunluğa ve sessizliğe açık olan herkese tavsiye edebilirim.

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı