Nöro futbol
Mustafa Aktaş
Eski Futbolcu
Hollandalı efsanevi futbolcu Johan Cruyff; “Futbol daha çok ayakla değil beyinle oynanan bir oyun“ demiştir.
Şüphesiz futbol, insanoğlunun ayağını kullandığı ilk oyun değil. FIFA tarafından da tanınan “cuju”, milattan önce 3. yüzyılda Çinli askerlerin eğitimlerinin bir parçasıydı.
Asırlarca oynanan oyun, Japonya’daki “kemari”yi doğurmuştu. Antik Yunan’da “episkiros”, Roma İmparatorluğu’nda da “harpastum” dışında Eskimolardan Aborjinlere, Maorilerden Mezoamerika yerlilerine yeryüzünün dört bir köşesinde topla oynanmış, ayaklar kullanılmıştı.
Ortaçağda Avrupa’nın değişik köşelerinde topla oynanan kimi oyunlar dikkat çekiyordu. İngiltere’deki Ortaçağ futbolu, Fransa’daki “soule”, İtalya’daki “calcio fioentino” bunlardan bazılarıydı. FIFA’ya göre bu oyunların futbolla bir ilgisi bulunmamakta.
Modern anlamda ise futbol İngiltere’de doğmuştu. 1848’de Cambridge Üniversitesi’nde oluşturulan Cambridge kuralları, futbolun ilk yazılı kaideleri olarak tarihe geçmişti. Bunlar çok kabul görmemiş, okullardan bağımsız olarak kulüpler yavaş yavaş kurulmaya başlamıştı.
İnsanoğlu yaklaşık 2 milyon yıl önce evriminde çok önemli bir aşama kaydederek iki ayağı üzerine kalkmayı başardı, Homo erektustan itibaren başlayan bu evrim süreci sayesinde elleri her geçen gün daha kabiliyetli uzuvlar haline geldi ve insanlık tüm medeniyetini bu ellerle kurdu.
Elleri kullanmadaki ustalık Homo sapiensi rekabet içinde olduğu diğer türlerden ayırarak dünyanın hakimi haline getirdi.
Gelelim sinirbilime. Ellerimizin ayaklarımızdan daha yetenekli uzuvlar olmalarının sinirbilimsel açıklaması nedir?
ABD’li beyin cerrahi Wilder Graves Penfield iyi bir doktor ve bir Amerikan futbolu meraklısıydı. Özellikle epilepsi hastalarında epilepsi nöbetlerini önlemek için yaptığı beyin cerrahisi operasyonlarıyla tanınan Penfield, bu operasyonlar sırasında vücuttaki tüm bölgelerin beyinde temsil edildikleri özel alanlar bulunduğunu tespit etmişti.
Penfield bir hastanın beynini açıp belirli bir alana dokunduğunda hastanın “birinin sol el başparmağına dokunuyormuş gibi” hissettiğini, başka bir beyin bölgesine temas ettiğinde ise kimse oraya dokunmadığı halde hastanın “biri dudaklarına dokunuyor gibi hissettiğini” keşfetmişti.
Penfield çalışmalarını ilerleterek tüm vücudun beyinde haritalandığını gösterdi ve yıllar içinde beyindeki bu ilginç vücut haritalarının tamamını ortaya çıkardı. Latince “Homunculus” yani küçük adam adını verdiği bu haritalar, tüm insan vücudunun beyindeki birkaç santimetrelik bir alanda temsil edildiğini gösteriyordu.
Bu şekle baktığımızda fark ettiğimiz ilginç şeylerden biri, vücudumuzdaki “hassas bölgelerin” beyindeki temsil alanlarının diğerlerinden daha büyük olduğudur. Örneğin dil gibi küçük bir uzuv beyne o kadar çok sinir gönderir ki beyinde kapladığı alan, tüm on kolun kapladığı alandan çok daha büyüktür. Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz.
Futbolla ilgili kafama yatmayan bir çok soru vardı. Mesela basketbolcular yerden 3 metre yükseklikteki potaya 6-7 metre mesafeden yaptıkları atışları kolaylıkla isabet ettirirken, nasıl olur da futbolcular kocaman kalelere bazen 90 dakika boyunca bir tane bile gol atamazlardı? Mesele futbolcuların “yeteneksizliği” miydi? Sorunun yanıtı sadece “ama futbol kalesinde kaleci var” ile açıklanabilir mi?
Basketbolda da siz topu potaya atmayasınız diye karşınızda her daim beş oyuncu vardır, yine de basketbolcular her maçta topu fileden onlarca kez geçirmeyi başarır.
Örneğin gözüme basketbolla futbolun ilginç bir karışımı gibi görünen hentbol sporunda da kaleci var ama futboldan çok daha fazla sayıda skor yapılabiliyor. Üstelik hentbol kalelerinde kaleci de var ve futbol kalelerinden çok daha küçük olmasına rağmen.
Uzun yıllar sonra sinirbilime merak salınca sorunun yanıtının futbolcuların yeteneksizliğinde ya da kalecilerde olmadığını keşfettim.
Sorunun yanıtı bence şu; bir uzuv olarak el, ayaktan çok daha yetenekli bir organ ve futbolda el kullanmak yasak!
Yapıları birbirine benzeyen ve temelde topu belirli bir bölgeden (kale, pota, vs.) geçirmeye dayanan tüm sporlarda el devreye girdiği anda sporcular daha fazla skor yapmaya başlıyorlar, çünkü ellerimiz ayaklarımızdan kat be kat üstün.
Elbette bu noktada futbol sahasının basketbol ya da voleybol sahalarına göre daha büyük olmasının skoru azalttığı gibi başka makul argümanlar da sunulabilir, ancak bu gibi argümanlar da ellerimizin ayaklarımızdan daha yetenekli olduğu gerçeğini değiştirmez.
Eller ve ayakların beynimizde kapladığı alanları karşılaştırın, ne görüyorsunuz?
Ellerimizin beynimizde kapladığı alan ayaklardan çok daha büyüktür. Bu ellerimizin ayaklarımıza göre daha kıvrak biçimde hareket edebilmesini ve ayaklardan çok daha yetenekli olmasını açıklar.
Beyinde her bir el parmağının kendine özel kocaman bölgeleri varken tüm ayak parmakları daracık bir alana sıkışmıştır.
Futbol beyindeki bu haritaları değiştirir. Profesyonel futbolcuların hem duyusal hem de motor beyin haritalarında ayaklara ayrılan bölge normal insanlardan daha geniştir, bu alanlardaki sinir bağlantıları daha komplekstir.
Ellerimizin ayaklarımızdan daha yetenekli olduğuna dair evinizde yapabileceğiniz ufak bir deney: Sağ elinizi düz bir alana koyun ve sadece orta parmağınızı yukarıya kaldırmayı deneyin. Başardınız değil mi? Peki, bu defa aynı şeyi ayağınızla yapmayı deneyin.
Ayağınızı düz bir zemine koyun, sadece ve sadece orta ayak parmağınızı yukarı kaldırmayı deneyin. Başarabildiniz mi?
Yoksa sadece orta ayak parmağınızı kaldırmak isterken tüm ayak parmaklarınızı aynı anda mı yukarı kaldırdınız? Büyük bir çoğunluğun bunu başaramayacağından eminim.
Bunun sebebi ayak orta parmağınızdaki kasların güçsüz olması değil, ayağınızın beyninizdeki haritasının “sadece ayak orta parmağına” emir verebilecek kadar hassas olmaması, verilen emrin ayak orta parmağıyla birlikte tüm diğer ayak parmaklarına birden gitmesi.
Johan Cruyff’un sözü futbolla ilgili yapılan birçok çalışmada karşımıza çıkıyor. Örneğin İsveç Karolinska Enstitüsü tarafından yapılan bir çalışmada bilişsel kapasiteleri daha yüksek 12-19 yasındaki genç futbolcu adaylarının bilişsel kapasitesi düşük yaşıtlarına göre daha iyi gelişme kaydettikleri ortaya çıktı.
Bilişsel kapasitesi yüksek oyuncular 2 yıl boyunca takip edildiklerinde kendilerini daha fazla geliştirdikleri, daha fazla gol atıp daha çok gol pası verdikleri gözleniyor.
Bilişsel kapasite futbolcuların bir “oyun zekası” geliştirmesini sağlıyor. Bu testler sayesinde futbol kulüplerinin gelecek vaat eden futbolcu adayları arasında hangilerinin büyük yıldızlar olacaklarını, hangilerine yatırım yapmanın daha mantıklı olacağını daha iyi tahmin etmeleri mümkün.
Bu testlere dayanarak gelecekte tüm profesyonel futbol kulüplerinin birer sinirbilimci çalıştıracağını iddia edenler bile var.
Futbol ve sinirbilim ilk bakışta elma ile armut gibi görünüyor olabilir ama işin aslı hiç de öyle değil. 21. yüzyıl bir sinirbilim çağı olacak ve insana dair hiçbir şey sinirbilime yabancı olamaz.