Mehmet Meral

Narsizim ve narsistik kişilik bozukluğu

Mehmet Meral

Mehmet Meral

lic. phil. Psychologe FSP

Systemischer Therapeut

mehmetmeral@gmx.ch

 

 

 

Batı toplumunda bireyin özerkliği ve önemi vurgusu her ne kadar gözümüzün içine sokulsa da, özünde öyle olmadığını bilmemizle beraber, her dönem bireylerde kendi karakter yapısının aşırıya kaçmış halini temsil eden özel hastalık türlerini üretir.

Çağımızda ‚özerk birey’ adı altında iki yaygın patolojik kişilik yapısı kendisini çoğunlukla kadınlarda ‚borderline kişilik bozukluğu’, erkeklerde ise ‚narsistik kişilik bozukluğu’ olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu patolojik hallerin giderilmesinde batı ülkelerinde yaygın olan psikoterapide gidenlere kendi arzu ve isteklerine göre yaşamalarını önerilirken, öte yandan danışanların terapistlere bağımlı hale gelmesinde katkıda bulunacak ilişkilerin oluşmasına ve özünde özerkliğini yitirmiş bireyleri bir para kazanma nesnesi olarak görmektedirler. Terapistlker bu iki bozukluğu yaşayan danışanlarında oldukça zorlanmaktadırlar ve terapi süreci de sıklıkla kesintiye uğrayabilmektedir.

Daha önce ki bir yazımda Borderline kişilik bozukluğu’nu ele almıştım. Bu yazımda ise narsistik kişiliği ele alacağım.

Narsiszim nedir?

Narsiszim, erişkinliğin erken dönemlerinde başlayan, beğenilme ihtiyacı, üstünlük hisleri ve kendilerini ötekinin yerine koyamayıp, insanlararası uygun yaklaşımda bulunamama ile seyreden bir kişilik bozukluğudur.

Narsistik kişilik bugün batı toplumlarında başarılı insan tipinin abartılmış ve şişirilmiş halinden başka bir şey değildir. Bu halin kendisine günümüzde en çok sanal alemde ve sosyal medyada karşılaşıyoruz. Tek amacı görünmek ve göstermek üzerine kurulu bu ruh halinin kendine aşık ya da sevdalı olması, bu insanların hayatı bir sahne olarak görmeleri ve bu sahne de kendilerini gösterirken, çoğunlukla yüzyüze karşılıklı ilişkilerde samimiyet ve içtenlik hallerinin kaybolması, yakınlık ve uzaklık duyguları içiçe geçerek karmaşık hale gelmiştir.

Bilindiği gibi sanal alemdeki yakınlık aynı zamanda bir uzaklıktır. Zygmunt Baumann bir tespitinde günümüz insanın teknoloji ile beraber yakınlık ve uzaklığının görece olduğunu, bir yandan fiziksel komşuluk yakınlığın tarifine yetmezken, öte yandan sanal alemdeki uzaklıkta yakınlığın yerine geçebilmektedir. Bütün bu ilişkilerde bireyler kendi benliklerini alabildiğine yücelterek narsizm duygusu içinde yüzerken, kendilerini teyit edecek, övecek ve elle gösterilecek şekilde görülme arzusuyla yaşamaktadırlar. Kısa ya da uzun vadeli ilişkiler, yakınlık ya da uzaklık, samimiyet ya da içtenlik gibi konulara mesafeli kalarak, bütün hallerde kendilerini merkeze koyarak kendilerini yaşamayı hedeflerler. Beraberliklerindeki eşlerini dahi ‘gel beraber olalım ama bir tek beni sevelim’ gibisinden yaşarlarken, en küçük bir eleştiriye en küçük bir yanlışlarının yüzlerine vurulmasına tahammül etmezler. Narsistik yaralanmaları olan kişilerin yapamayacakları tek şey kendileriyle yüzleşmeleridir. Yaptıklarından dolayı asla pişman olamazlar ve aynada kendilerine bakamazlar.

Sosyal medya ağlarında sahip oldukları arkadaşlıkların kendisi nicelik yönünden ağır basarken, kendisini dilediğince öne çıkararak öteki üzerinde etki yaratabilmenin peşindedirler. Çok çabuk birilerini bir klavye tuşuyla arkadaşlıktan atabilir ve çok çabuk bir şekilde kendini takdir eden ilişkilere de yelken açabilirler. Kendini sunarken denetimin daima kendilerinde olduğu duygusunu yaşamak isterler. Başkalarının onay ve beğenisini kazanmak için çırpınırlarken, başkalarına ilgi ve empati gösterememeleri en büyük handikaplarıdır. Herkesin onay ve takdirini alıp, kutsanmalarını beklerken, kutsarken, ötekilerin kendisi tarafından onaylanmaları ve kutsanmaları gereksizdir. Kendisini saygı duyulacak kişi olarak kabul ederken, başkasına saygı duymaya gerek duymaz. Otoriteyi temsil eden üst düzeyde kişilerle iletişim kurarak, bu kişilerin (profesör, başhekim, hakim, komutan vs.) fikirlerine daha fazla önem verirler.

Başka birilerine içinde bulundukları durumdan dolayı aşağılayıcı, küçük düşürücü, ilgisiz ve hafife alır bir tavır sergileyebilir, birilerinin başarılarını çekemeyip, kendisininde bunu kolayca başarabileceğini düşünürler. Dostluk ilişkileri kısa ömürlü olur, benmerkezci ve hesaplayıcı düşünce tarzlarından dolayı, birilerine bağlanmaları, güven ve sadakat duyguları geliştirmeleri zordur.

Narsistler kendilerinin özel ve benzerlerinin olmadığına inanırlar. Kendilerini ancak zeki ve üstün niteliklere sahip insanların anlayabileceğini düşünürler ve sadece bu tür insanlarla ilişkiler kurup, dostluklarını bu kişilerden seçmeyi düşünürler. Konuşmalarda genellikle kendilerinden bahsederler ve ötekinin anlatacak bir şeyleri olup olmadığıyla pek ilgilenmezler.

Narsist bir insanla ilişkilerimiz nasıl olmalı?

Her şeyden önce bu kişi hayatımızda değiştiremiyeciğimiz birisi ise, özelikle babamız/annemiz, kardeşimiz ya da evladımız ise, bu tür durumlarda kendi özerkliğimize saygı duyulması ve kabul görmesini talep etmemiz ve ilişkinin inişli çıkışlı bir seyir izlemesine baştan tahammülümüzün ve kabülümüzün olması şart. Sancılı da olsa, ilişkinin bizler tarafından bitirilmemesi, kapının daima açık olduğunu belirterek, kendi benliğimizinde zarar görmemesi için duyarlı olmalıyız. Kendi duygu dünyamızı iyi koruyarak narsistik kişilik profiline sahip birinin ancak uzun vadede ‘sağlıklı’ bir iletişim ve ilişkiye sahip olabileciğimizi kendimize hatırlatmalıyız. Eleştirilerimizi yaparken daha çok dozajlı ve genelleştirerek kişiyi hedef almayan, ama düşünmeye de sevk edecek hamleler halinde olmasına dikkat etmeliyiz.

Şayet narsist bir kişi yaşamımızda yeri değişebilir bir niteliğe sahipse, bu gibi durumlarda öncelikle bu kişiyi eğitmek, değiştirmek ya da etkilemek gibi bir sevdadan vaz geçmeliyiz. İlişkideki zorlukları aşmada uzman yardımı almayı tercih etmek ve buna katkısı olabilecek her adımı teşvik etmeliyiz. Bu kişiye karşı yine kendimize has içten ve samimi duruşu sergileyerek, ona üstünlük duygusu vermeden onu kendimizle eşit ve bir sayarak ilişkimizi uzun soluklu bir maraton koşusu olarak düşünmeliyiz. Meseleye çabuk havlu atıp gidenlerden değil, emek verip sevginin galip geldiğini görenlerden olmak için, bu uzun soluklu birlikteliğin sonunda sevgininde galip deldiği anlarda mümkün olabilmektedir.

Tedavi

Tedaviye başvurduklarında, terapistten şahsına özel, tedavi alan diğer kişilerden farklı bir tedavi uygulanacağı düsünceleri ve davranışları içindedirler. İlk görüşme için randevu aldıklarında terapisti kendi oturduğu yere en yakın kişi olduğunu vurgulayarak seçtiklerini de belirtebilirler. Ya da kendilerinin diğer kişilerle bir sayılmaması konusunda uyarılarda bulunurlar.

Bireysel uygulanacak psikoterapide, kişiliğe ait abartılı beklentiler, duygular, düşünceler ve davranışlar daha gerçekçi ve uygun olanlarla değiştirilmeli, insanlar arası yaklaşımların düzeltilmesi ve kişideki kırılgan yapının güçlendirilmesi hedeflenmelidir. Tedaviler genellikle uzun yıllar alabilmektedir.

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı