Bülent Kaya

Göç toplumlarında anadilin değeri

Bulent Kaya

Bülent Kaya

Siyaset bilimci ve Araştırmacı

 

 

Basel’de doktor asistanı arayan özel bir sağlık merkezi, gazeteye verdiği iş ilanında adaylardan Almanca’nın yanında iyi derecede Türkçe bilmeleri gerektiğini belirtir. Bu ilanın “asıl muhataplarının” meslek eğitimini İsviçre’de tamamlamış, ikinci kuşaktan gençlerin olduğu aşikâr. “Burada bir gariplik göremiyorum?” demekte haklısınız. Ama ilginçtir ki böyle bir ilanı en çok garipseyecek olanlar tam da bu ilanın asıl muhatapları dediğimiz ikinci kuşak göçmen gençleri olacaktır.

Anadil mi temel dil mi?

Göçmen çocuklar için anadil konusu (aile içinde konuşulan dil), herkesin hıncını aldığı “şamar oğlanı” gibidir. Eğitim kurumları, ikinci kuşağın eğitim performansının düşüklüğünü aile içinde konuşulan anadile bağlar; ailelerin köken ülkesi ikinci kuşağı, anadillerini yeterince iyi bilmeyen, bu yüzden de ana kültürden uzaklaşmış “kayıp kuşak” olarak görürler. Birçok göçmen aile de anadili, göç ülkesinin dilini iyi öğrenmenin önünde engel olarak görür, ama çocuklarının anadili iyi konuşmasını da çok arzularlar.

İkinci kuşak gençler, yetişkin yaşa geldiklerinde eğitiminin tümünü ya da büyük bir kısmını yaptığı göç ülkesinin dilini kendi anadillerinden daha iyi bilirler. Böylece göç, anadil tanımında ciddi bir değişikliğe neden olur. Aile içinde konuşulan tek dil bile olsa anadil, eğer ciddi bir şekilde teşvik edilmezse, göç ortamında en iyi bilinen dil özelliğini kaybeder. Örneğin ailenizde sürekli Türkçe konuşulsa bile, Türkçe, anadili de olsa, çocuğunuzun bildiği en iyi dil olmayabiliyor. Bu yüzden, en iyi bilinen dile göç ortamında anadil değil “temel dil” demek daha doğrudur. Bundandır ki, genellikle kendilerini göç toplumları olarak gören Kanada Avusturalya vb. gibi ülkeler, nüfus sayımlarında insanların dil yetileri ile ilgili soruda bu ayrıma dikkat ederler. Ayrımcılık konusunda duyarlı iş çevreleri de iş ilanlarında anadil terimini kullanmamaya özen gösterirler. Aksi halde, anadilleri en iyi bildikleri dil olmayan göçmen çocukları otomatik olarak dışlanmış olurlar, göç toplumunun dili, örneğin Almanca veya Fransızca, temel dilleri olmasına rağmen…

Anadilin değeri

Sosyal bilimler farklı dilsel gerçekliklerin analizleri sonucunda anadilin değeri ve anadilde eğitim konusunda şu temel argümanları ileri sürmektedirler.

Dil psikolojisinin yaklaşımı

İki dilliliğin bilişsel (kognitif) boyutuna ilgi duyan dil psikologları, anadilin öğrenilmesinin iki dilli çocuğun bilişsel gelişmesine, hatta ikinci bir dili öğrenmesine nasıl bir etki yaptığı sorusuna cevap ararlar. Dil psikologları için anadilin öğrenilmesi en azından şu üç nedenden dolayı gereklidir:

  1. Çocuğun düşüncesini daha iyi organize edip düzenleyebilmesi;
  2. Çocuğun öğrenme ve dile ilişkin kavramsal kapasitesinin gelişmesi ve iyileşmesi;
  3. Çocuğun bilgiyi işleme sürecinde daha iyi bir bilişsel kontrole sahip olabilmesi.

Kültürlerarası eğitimsel yaklaşım

Kültürlerarası pedagoglar dilsel çeşitliliği kendi içinde bir zenginlik olarak algılıyorlar ve bu çeşitliliğin farklı dilsel ve kültürel değerlere sahip bireyler ve gruplar arasında sosyal uyum ve bütünlüğe katkı sağlayacağı görüşündeler. Bu yüzden de eğitim alanında birey ve toplumun çıkarına uygun, dilsel çeşitliliğin akılcı idaresini hedefleyen pedagojilerin geliştirilmesi hedeflenmelidir.

İnsan haklarını temel alan perspektif

Dil ile insan hakları kavramı arasındaki ilişkiye vurgu yapan bu perspektif, dünyada birçok dilsel azınlığın – göçmen azınlıklar da bunlara dahil- kendi dillerini kullanma ve geliştirme haklarından yoksun oldukları ve bu durumun da bir dilsel adaletsizlik yarattığı fikrini öne çıkarıyor. Bu adaletsizlik, ancak anadillerine yaşama hakkı tanımakla mümkündür.

Çok kültürcü perspektif

Dilsel çeşitliği inkâr edilemeyecek toplumsal bir olgu olarak algılamanın gerekliliğine vurgu yapar bu perspektif. Dilsel ve kültürel alanda asimilasyonist yaklaşımın meşruluğu savunulmaz ve mutlaka terk edilmesi gerekir. Dilsel çeşitliğin kendini ifade edebilmesinin koşullarının yaratılmasında anadilin öğretilmesi ve kamu politikaları ile teşvik edilmesi son derece önemlidir. Bu durum, dil ve kültür kaynaklı sürtüşmelerin yaşandığı bir ortamda optimum bir nokta olabilir ve dilsel çeşitliğinin zenginlik olarak varlığını sürdürmesine ve gelişmesine katkıda bulunabilir.

Ekonomik perspektif

Dil ekonomisi alanında araştırmalar yapan birçok ekonomist, dilsel çeşitliliğin korunup geliştirilmesinin bireye olduğu kadar kamu ekonomisine de olumlu katkılar sağladığının altını çiziyorlar. Anadilin öğrenilmesi, bireylerde özgüven duygusunun gelişmesini sağlar dolayısıyla da ekonomik girişimciliği güçlendirir.

Dil ekonomistlerin en güçlü argümanı ise şu: Dil, gizli bir hazine, bu nedenle de bir insan sermayesidir (human capital), değerlendirilmelidir. Tıpkı İngilizce gibi, herhangi bir yabancı dil bilmenin iş bulma şansını arttırması, hatta daha fazla kazanç sağlaması gibi.

Dilin ekonomik değeri

Son yıllarda iş piyasasında dillerin ekonomik değeri alanında çalışmalar yoğunlaşmaya başladı. Alanında ilk ve öncü çalışma İsviçre’de Romandi bölgesinde yaşayan 800 Türkiyeli ve İtalyan göçmen nezdinde yapıldı. Araştırma, göçmenlerin anadillerini mesleki faaliyetlerinde kullanıp kullanmadıklarını ve eğer kullanıyorlarsa bu durumun maaşlarına nasıl bir etki yaptığı sorusuna cevap arıyor. Bulgular hayli anlamlı ve ilginç. Türkiyelilerden ankete katılanların yüzde 97,8’i işyerinde en çok kullandıkları dil olarak Fransızcayı, yüzde 33,7’si ise en çok kullanılan ikinci dil olarak Türkçeyi belirtir. Türkçeyi kullananların kullanmayanlara göre -azda olsa- daha fazla maaş alıyorlar. Bu oran, Türkçenin Türkiyeli göçmenlerin mesleki faaliyetlerdeki önemini teyit etmektedir.

Basel’de doktor asistanı arandığına dair verilen iş ilanında adaylardan iyi derecede Türkçe bilmelerini istemenin arkasında yatan gerçek de işte bu. Göçmenlerin anadillerinin mesleki faaliyetlerde kullanılabileceği ve bu yüzden de kimliksel-kültürel ve psikolojik değerlerin yanında anadilin, göç toplumunda bir de “ekonomik değeri”nin olduğu bir gerçek.

İkinci kuşak göçmen gençler, anadillerinin iş piyasasında aranır ek bir yeti olduklarını gördüklerinde, “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu”, “hani anadilin öğrenilmesi topluma entegrasyonun önünde bir engeldi…?” diye sorsalar haklıdırlar.

Ama bundan çok daha önemlisi, göç toplumunun eğitim kurumlarının ve politik çevrelerin göçmen çocukların anadili öğrenmesi konusundaki alışık, çekingen ezberlerini bozararak anadil eğitimini teşvik edici, daha yapıcı ve köklü stratejiler geliştirmenin ekonominin de çıkarına olduğunu kabul etmeleri ve bu yönlü adımlar atmalarıdır.

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı