Bülent Kaya

İsviçre’de eğitimin en alttakileri; Türkiyeli göçmenlerin çocukları

Bulent Kaya

Bülent Kaya

Siyaset bilimci ve Araştırmacı

 

 

Türkiyeli göçmen topluluğunun büyük bir çoğunluğu (% 83), sürekli kalıcı oturum anlamına gelen C oturumuna sahip. Peki kalıcılığın göstergelerinden biri olarak algılanan bu durum göçmenlerin çocuklarının eğitimine nasıl yansıyor? Ağırlıkla Almanca konuşulan büyük kent ve çevrelerinde yoğunlaşan Türkiyeli göçmenlerin çocukları eğitim olanaklarından yeterince yararlanıyorlar mı? Diğer göçmen toplulukların çocuklarına göre eğitim durumları nasıl bir evrim geçiriyor?

Adres; düşük seviyeli sınıflar

İsviçre ve başka ülke vatandaşı öğrencilerle karşılaştırıldıklarında zorunlu eğitim yaşındaki Türkiyeli öğrenciler ağırlıkla (% 55) düşük seviyeli sınıflarda yoğunlaşmaktadırlar. Grafikte de görüldüğü gibi (Grafik 1), İsviçre vatandaşı yaşıtlarına (% 23) göre iki misli daha fazla düşük seviyeli sınıflarda eğitim almaktadırlar. İtalyan (% 37), İspanyol (% 40) ve Portekizli (% 48) göçmen çocuklarla karşılaştırıldığında bu fark, farklı derecede de olsa, Türkiyeli öğrenciler aleyhine kendini koruyor. Akdeniz ülkesi bu üç göçmen topluluğun çocuklarından sadece Portekizli öğrencilerin durumu, artı 7 puan gibi bir farka rağmen, Türkiyeli öğrencilerin durumuna biraz benziyor.  Yüksek seviyeli bir sınıfa erişen Türkiyeli öğrencilerin sayısı (% 37); İsviçreli (% 67), İtalyan (% 44) ve İspanyol (% 44) öğrencilere göre hayli düşük, Portekizli öğrencilerle ise hemen hemen aynı düzeyde.

Grafik 1: Zorunlu eğitim çağında bulunan öğrencilerin 8. sınıf seviyesi ve milliyete göre dağılımı, 2013-2014, (% olarak)

Isvicre'de egitim-www.haberpodium.ch

Kaynak : İsviçre İstatistik Kurumu, OFS (2015)

Türkiyeli öğrenciler genellikle meslek eğitimi alanlarında yoğunlaşıyorlar

Zorunlu eğitim yaşındaki Türkiyeli öğrencilerin, öğrenci eğilimlerinin belirlendiği bu ilk aşamada, ağırlıkla düşük seviyeli sınıflarda yoğunlaşması onların zorunlu eğitim sonrası eğitimlerini ciddi bir şekilde etkilemektedir. Bu yüzden, Türkiyeli öğrenciler genellikle bir meslek için gerekli kapasite sertifikasıyla yetinilen meslek eğitimi alanlarında yoğunlaşıyorlar. Bu meslekler oldukça geniş ve farklı alanları kapsamaktadır; sanayi desinatörü,  kalorifer ve su tesisatçısı, laborant, metal ustası, fırıncı, duvarcı, eczacı kalfası vb. gibi. Ön çıraklık eğitiminde kız öğrenciler erkek öğrencilere göre ezici bir çoğunluk teşkil ediyorlar. Ayrıca geçici ara çözüm ve genel lise kategorilerinde de erkekler göre göreceli bir fazlalık oluşturuyorlar. Meslek eğitimde ise kız ve erkek öğrenciler arasında  sayısal dağılım acısından çok büyük bir fark yok (grafik 2).

Grafik 2: Zorunlu eğitim sonrası eğitimin ilk yılında Türkiyeli öğrencilerin bazı eğitim bölümlerine ve cinsiyete  göre dağılımı, 2013-2014, (% olarak)

Isvicre'de egitim-www.haberpodium.ch

Kaynak : İsviçre İstatistik Kurumu, OFS (2015)

Eşitsizlik ve ayrımcılık; dezavantajlı konumun besinleri 

Türkiyeli ikinci ve üçüncü kuşağın eğitim düzeylerinin düşüklüğü sadece sosyal statülerine ve eğitim düzeyi düşük ebeveynlerinin göç ülkesi dilini yeterince bilmemelerine veyahut ta öğretmenlerin ilgisizliğine bağlı bir olgu değil. Bu alanda yapılan araştırmalardan öğreniyoruz ki, İsviçre’de ortaokul öğretmenleri veya çıraklık ustaları isminden yabancı olduğu anlaşılan bir genci, eşit sonuç durumunda bile,  İsviçreli arkadaşlarına göre eşit bir şekilde değerlendirmiyor ve daha sıkı bir notlandırmaya tabi tutuyorlar (Fibbi ve Kaya 2004).

Meslek eğitimlerini tamamlayan Türkiyeli gençler iş piyasasına ilk adımlarını attıklarında karşılaştıkları en önemli engellerden birisi de milliyet temelinde ayrımcılığa maruz kalmalarıdır. 2004 yılında Almanca konuşulan kantonlarında yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, meslek eğitimlerini yeni tamamlamış Türkiyeli gençler, ilk iş başvurularında İsviçreli yaşıtları karsısında yüzde 30 gibi net bir ayırımcılığa maruz kalıyorlar. Başka bir deyimle, Türkiyeli bir genç kendisiyle aynı eğitimi almış,  İsviçreli yaşıtıyla yaptıkları ilk iş başvurularında, Türkiyeli gencin İsviçreliye göre her üç başvurusunun biri olumsuz sonuçlanıyor. Yüzde otuzluk bu net ayrımcılık durumuna Türkiyeli gençlerin başvurularında karşılaştıkları farklı muamele oranında eklersek (% 22) yüzde 52 oranında  bir “aleyhte muameleye” maruz kaldıklarını görebiliyoruz. Bazı Avrupa ülkelerinde Türkiyeli ikinci kuşağın karşılaştığı ayrımcılık konusunda dolaylı bir karşılaştırma olanağı veren bu çalışmaya göre, İsviçre’deki Türkiyeli ikinci kuşağın Almanya’dakilerine göre iş piyasasında daha çok ayırımcılığa uğradıklarını göstermektedir (Fibbi ve diğerleri 2003).

İkinci kuşak üzerine yapılan daha güncel araştırmaların sonuçları maalesef bu verileri aradan geçen zamana rağmen doğrulamaktadır. Zürich ve Basel kantonlarında yaşayan ve ankete katılan Türkiyeli ikinci kuşağın yarıya yakın bir kısmı hayatlarında arada sırada, yaklaşık % 10’u ise sık sık ayırımcılığa maruz kaldıklarını belirtmektedir. Her iki kantonda da Türkiyeli ikinci kuşak erkekler kadınlara göre daha çok ayırımcılığa maruz kaldıklarını belirtiyorlar. Ankete katılanların büyük bir çoğunluğu (% 61) maruz kaldıkları ayrımcılığın sebebini kendilerinin “etnik köken ve kültürel” bağlarıyla, yüzde 36’sı ise dinsel aidiyetleriyle ilişkilendiriyor (Fibbi ve diğerleri 2015).

Başarının sırrı; ailelerinin sosyoekonomik durumu

Amerika Birleşik Devletleri ve bazı Avrupa ülkelerinin tersine, İsviçre’de göçmen çocuklarını konu eden araştırmalar çok fazla ilerlermiş değil. İsviçre’de 80 ve 90 yıllarda yapılan araştırmalar ise daha çok çocukluk veya ergenlik çağı ve gençlik üzerine yoğunlaşmakta. Araştırmaların büyük bir kısmı göçmen çocukların eğitimle ilgili sorunları ve performansları, sosyalizasyon ortamımdaki kimlik sorunları, meslek eğitimlerini veya ikinci kuşağın meslek ve yetişkin hayatına adım atmalarını incelemektedirler .

Göçmen çocukların eğitim performanslarını araştıran çalışmalar her ne kadar göçmen çocukların eğitim düzeylerinde ebeveynlerinin eğitim düzeylerine göre göreceli bir iyileşme gözlemlese de, bu iyileşmenin çok yavaş geliştiğinin altını çizmektedirler (Lanfranchi 2002; Lischer 2003) . İstatistik analizler göçmen çocukların İsviçreli çocuklara göre eğitimlerinde daha az başarılı olduklarını gösterirken, bu olgunun çocukların ait oldukları milliyetleriyle değil daha çok onların içinde bulundukları sosyo-ekonomik konumlarıyla açıklanabileceğini işaret etmektedirler (Fibbi ve Kaya 2004; Hoffmann-Nowotny 1985 . Diğer taraftan, eğer köken ülke eğitim sistemi ile göç ülkesi eğitim sistemi arasında benzerlikler varsa, eğitiminin bir kısmını kendi köken ülkelerinde geçiren çocukların İsviçreli çocuklarla olan başarısızlık farkını biraz azaltıyor (Rastoldo ve Rey 1993) .

Zürich Üniversitesi’nden bir grup araştırmacının yaptığı çalışmalar bu genel gözlemin Türkiyeli göçmen çocuklar için de geçerli olduğunu göstermektedir (Hämmig 2000; Sonderegger 2001; Stieger 2000) . Türkiyeli göçmen çocukları sadece İsviçre vatandaşı yaşıtları karşısında değil, en eski göçmen gruplarından biri olan İtalyan göçmen çocukları karşısında da önemli derecede eşitsiz bir durumdalar; her hangi bir kalifikasyona sahip olmadan daha erken çağda eğitimlerini yarıda bırakıp işsizlik sorunu ile karşı karşıya kalıyorlar. Her ne kadar İsviçre’de doğmuş Türkiyeli ikinci kuşaktan erkek gençlerin meslek eğitim performansları İtalyan yaşıtlarına yakınlaşsa da, Türkiyeli genç kadınlar için aynısını söylemek mümkün değil.

İkinci kuşağa göre farklı din ve inançların bir arada yaşaması toplumsal bir zenginlik

Araştırmalar 2000’li yıllarda İsviçre’de gözlemlenen “Türk imajı sorunu”nun ikinci kuşaktan gençleri ya kendilerine bir “alt-kültürel kimlik” oluşturmaya  ya da dinsel bağlarını keşfetmeye ittiğini belirtmektedirler (Juhasz et Mey 2003).  Ne var ki birçok Avrupa ülkesinde birden gerçekleştirilen ikinci kuşak üzerine en kapsamlı ve en güncel bir anketin İsviçre’ye ilişkin sonuçları Türkiyeli gençlerde hiçbir şekilde “dinsel dirilme” diye tanımlanabilecek bir durumun oluşmadığını işaret etmektedir (Fibbi ve diğerleri. 2015).  İsviçre’nin Zürich ve Basel kantonlarında yaşayan ve ankete katılan Türkiyeli ikinci kuşağın çoğunluğu (ortalama % 58) örneğin farklı din ve inançların bir arada yaşamasını toplumsal bir zenginlik olarak görmektedir. Bu oran, kendilerini Sünni mezhebine mensup olarak  algılayan Türkiyeli gençlerde % 66, Alevi inancına mensup gençlerde ise % 70’tir  (Fibbi ve diğerleri 2015).

Eğitimde fırsat eşitliği; ulusal birliğin çimentosu

Isvicre'de egitim-firsat esitligi-www.haberpodium.ch

Gittikçe derinleşen toplumsal çeşitliliğin ihtiyaçlarına göre kendisini değiştirmesi gereken alanların başında şüphesiz eğitim alanı gelmektedir. Zira genel bir toplumsal uyumu sağlamanın olmazsa olmaz koşulu ancak toplumun her bireyinin, cinsiyet, aidiyet, milliyet ve sosyo-ekonomik durumundan bağımsız olarak, kendisini geliştirme olanaklarından eşit bir şekilde yararlanabilmesiyle mümkündür. Eğitimde fırsat eşitliği diye tanımlanan bu olgu, doğal olarak her şeyden önce göç toplumunun eğitim sistemi ve kurumlarının sorumluluğu alanına girmektedir. Bu aynı zamanda da, eğitim sistemi ve kurumların kendilerini toplumsal gerçekliğin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde yeniden düzenlemek zorunda olduğu anlamına gelmektedir. Elbette ki bu çaba, kalıcı sonuçlar almayı hedefleyen ve uzun bir sürece yayılacak “kurumların kendilerini açmaları” perspektifiyle desteklenmek zorundadır. Bu süreçte, öğretmenlerin kültürler arası eğitimi destekleyen yetilerinin artırılması ve göçmen ailelerin çocuklarının eğitimine destek verebilecek yetilerle donatılmaları son derce önemlidir.

İsviçre’de göçmen çocukların okul performanslarının iyileştirilmesi çabaları onların dil yetilerinin güçlendirilmesi ekseninde yoğunlaşmaktadır. Bu durum İsviçre’nin genelde dil öğrenme eksenli entegrasyon politikası ile de son derece uyumludur. Bu yüzden de, genel entegrasyon politikasında ön görüldüğü gibi, göçmen çocukların eğitimde alanındaki başarıları da ağırlıkla bireylerin sorumluluğuna gönderme yapmaktadır, özellikle de ailelerin. Böyle bir sorumluluğun öneminin değerini küçümsemeden, ailelerin içinde bulundukları sosyoekonomik konumlarını dikkate almayan, iyileşme öngören önlemleri içinde barındıran daha kapsamlı entegre politikalarla desteklenmeyen bir  yaklaşımın pek başarılı olamayacaktır.

Çocukların eğitimi Türkiyeli sivil toplum kuruluşların da önceliği olmalı

Göçmen çocukların eğitiminin eğitim kurumlarının dışında sivil toplum örgütlerinin de ilgi alanında olması son derece önemlidir. Ne var ki, ağırlıkla klasik dernekçilik etrafında örgütlenmiş Türkiyeli sivil toplum kuruluşları üstlerine düşen böylesi bir toplumsal rolü üstlenmekten çok uzaktadırlar; ne maddi ve insani kaynakları buna müsait, nede böylesi bir rol üstlenmek düşüncesi faaliyet öncelikleri arasında bulunmaktadır. Sonuç itibariyle Türkiyeli öğrenciler kendi toplumlarından gelebilecek böylesi bir yardımdan maalesef maruz kalmaktadırlar. Kaynak eksikliği vb. gibi temel faktörlerin yanında, Türkiyeli derneklere yönelik çocukların eğitim başarılarını etkileme konusundaki sorumluklarını hatırlatabilecek duyarlılık çalışmasının yokluğu da önemli bir rol oynamaktadır.

Entegrasyon politikalarının gittikçe asimilasyon eksenine çekildiği günümüzde, Türkiyeli sivil toplum örgütlerini, eğitim alanında şekillenen toplumsal tasarımlara daha güçlü bir şekilde taraf olmayı gerektiren önemli bir toplumsal görev beklemektedir.

 

Kaynakça

Fibbi, Rosita ve diğerleri (2015). The New Second Generation in Switzerland. Youth of Turkish and Former Yugoslav Descent in Zurich and Basel. Amsterdam: Amsterdam University Press B.V.

Fibbi, Rosita ve Bülent Kaya (2004). «Second generation immigrants from Turkey in Switzerland.» Zeitschrift für Türkeistudien, 16(1/2): 217-239.

Fibbi, Rosita, Bülent Kaya ve Etienne Piguet (2003). Le passeport ou le diplôme ? : étude des discriminations à l’embauche des jeunes issus de la migration. Neuchâtel: Forum suisse pour l’étude des migrations et de la population.

Hämmig, Oliver (2000). «Die zweite Ausländergeneration in der Schweiz : Strukturelle Integration, Anomie und Anpassungsformen», in  Ausländerintegration in Deutschland : Vorträge auf der 2. Tagung (…). Wiesbaden: BiB, Bundesinstitut für Bevölkerungsforschung beim Statistischen Bundesamt, s. 97-124.

Hoffmann-Nowotny, Hans-Joachim (1985). «The second generation of immigrants : a sociological analysis with special emphasis on Switzerland», in  Guests come to stay : the effects of European labor migration on sending and receiving countries. Boulder: Westview Press, s. 109-133.

Juhasz, Anne ve Eva Mey (2003). «”Desintegration” oder “gelungene Integration” der Zweiten Generation ?» Schweizerische Zeitschrift für Soziologie, 29(1): s. 115-139.

Lanfranchi, Andrea (2002). Schulerfolg von Migrationskindern: Die Bedeutung familienergänzender Betreuung im Vorschulalter. Opladen: Leske + Budrich.

Lischer, Rolf (2003). «Integrierte Fremde?: eine statistische Antwort : ausländische Kinder und Jugendliche im schweizerischen Bildungssystem.» Studien + Berichte, 19A: s. 11-23.

OFS, Office fédéral de la statistique (2015). «Population étrangère – Aperçu général, www. bfs.ch.».

Rastoldo, François ve Frédéric Rey (1993). Les filières après la classe d’accueil. Cenevre: Centre de recherches psychopédagogiques.

Sonderegger, Ralf (2001). Der Islam in der westlichen Diaspora – am Beispiel der türkischen zweiten Generation in Zürich. Zürih.

Stieger, Cindy (2000). Ethnizität : am Beispiel der türkischen und italienischen zweiten Generation im Kanton Zürich. Zürih.

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı