İSVİÇRE MANDELA’NIN ÜLKESİNE ÖZÜR BORÇLU



Tarihçi Peter Hug, İsviçre’nin Güney Afrika‘nın Apartheid-Rejim’ini güçlü bir şekilde desteklediğini hatırlatıyor ve Güney Afrika’dan bu nedenle özür dilemediğini belirtiyor.
05.12.2013 – Güney Afrika’nın efsanevi lideri 95 yaşında yaşamını yitirdi…
Mandela’nın ölüm haberi tüm dünya medyasına bomba gibi düştü. Güney Afrika‘yı -özellikle siyahileri- tesellisi olmayan bir yasa boğdu Mandela’nın ölümü. Cenaze için Johannesburg Stadyumu‘na toplanan halkın yanında dünya liderleri de vardı. Tüm dünya liderleri Mandela için insanlık, barış ve şeref gibi kavramların bolca kullanıldığı, ırkçılık karşıtı konuşmalar yaptılar; büyük üzüntülerini belirttiler. Oysa; gerçekte bu liderlerin temsil ettiği ülkelerin coğu Apartheid Rejim (Ayrımcılık – Irkçılık Rejimi) zamanlarında tamamen farklı bir tavır izliyorlardı. Cenazede, dünya liderlerinin konuşmalarındaki inanılmaz sahtecilik, inkar ve çifte standart o yılları yaşamış olanların ve hatırlayanların midesini bulandırıyordu.
Seçilmesinden sonra, Apartheid Rejim sırasındaki uluslararası suçların -uluslarası finanz endüstrisi’nin, uluslararası şirketlerin ve uluslararası istihbarat örgütlerinin ülke içindeki faaliyetleri- araştırılmamasına rıza gösterdi. Dahası, Afrika Savaş Suçları Ulusal Kongresi (ANC)‘de, Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu’nun incelemesinden, Mandela’nin toleransı sayesinde kurtuldu. Büyük bir ihtimalle, Mandela’nin başka bir seçeneği de yoktu. Ne var ki Mandela ırkçı yönetimden çıkar sağlamış olan bu cevrelerle hiçbir zaman yakınlaşmadı. Yönetimdeki devrimi de yetenekli ama önyargılı ve rüşvetçi bakanlık yetkilileriyle ve beceriksiz ANC ile kolaylaştırabildi.
İsviçre, Güney Afrika’daki Irkçı Rejime diğer ülkelerden daha uzun süre destek verdi…
İsviçre, Apartheid Rejime lojistik, ideolojik, askeri ve finansiyel olarak çok uzun yıllar güçlü bir destek verdi. Aslında İsviçre bugün de çeşitli ülkelere bu desteğini sürdürüyor; kısa süre önce küçük ve büyük meclisler, silah ihracatını özendirme kararı aldılar. Özellikle de Suudi Arabistan başta olmak üzere İran gibi derin gerici.dini rejimlerin olduğu ülkeler, İsvicre’nin sadece maddi olarak iştahını kabartmıyorlar; aynı zamanda bu ülkeler Batılı ülkelerin vazgeçilmez siperleri olan ülkelerdir. Zaten Batı, Suriye’deki ağır insan hakları ihlallerine ve terör örgütlerine bu nedenle göz yumuyor. Aslında bu silah ihracatını biraz üzücü bulmuyor da değiller, ama; gereklilik (!) daha ağır basıyor.
İsviçre ekonomi çevreleri ve politikacıları, Afrika’daki ırkçı rejimi desteklemek için de ellerinden gelen her türlü desteği -sonuna kadar- sağlamışlardı.
Kısa süre önce de insan ve işci haklarını sert bir şekilde ihlal ettiği bilinen Çin ile ticari anlaşmalar yapan İsviçre, bu tarz ülkelere karşı yapılan uluslararsı ticari boykotları bugün de önemsemiyor zaten.
İsviçre’nin Güney Afrika ile olan ilişkilerinin boyutu ise çok daha vahimdi…
Apartheid rejimin çökmesnin nedeni sadece pek çok ülke tarafından dışlanmıs olması değildi. BM’in Güney Afrika muhalefetiyle anlaşarak rejime yaptirimlar uygulamak istemesi, kamuoyu tarafından da coşkuyla desteklenmişti. Halkın baskısı ve kampanyalar başlamıştı. Bu durumda İsviçre Federal Meclisi de Apartheid Rejimi yasal olarak reddetmek zorunda kaldı. Fakat aynı zamanda da desteğini gizlice sürdürmeye devam etti. Bu işle görevli şahıs da Güney Afrika Lobicisi Christhopf Blocher ve zamanın İsviçre Gizli Servis Şefi Peter Regli’ydi. Konuya ilişkin dökümanlar İsviçre Federal Meclisi‘nin arşivlerinde bulunmaktadır ve hükümet hala kamuoyunun tepkisinden korkmaktadır.
Aslında kendi ifadelerine de bakılırsa, İsvicre’nin silah ihracatı G.Afrika’nın silahlanma boyutuna göre çok da önemli değildi.
Evet… Gerçekten de silah ve mermi ihracatının büyüklüğü pek önemli olmayabilirdi. Ne var ki İsviçre bu ırkçı rejime, İsviçre’nin yüksek nüklear teknolojisini de ihraç ediyordu. Güney Afrikalı Prezident Frederik Willem De Klerk, 1993 yılında şöyle bir açıklama yapmıştı:‚‘‘…İsviçre’nin sayesinde altı atom bombasına sahip olduk.‘‘ Uranyum da Sulzer Firması tarafından ihraç edilmişti. Tüm bunlar sadece maddi nedenlere dayanamazdı. İşin içinde daha çok İsviçre’nin politik duruşu vardı.
İsviçre apartheid‘ı (Irkçılık) şehvetle desteklemişti. Hatta bazı solculara göre bu ırkçı rejim süreci İsviçre’nin güçlü maddi ve manevi desteği sayesinde çok daha uzun sürmüştü. Solcular ne derece haklılar, karar vermek zor ama; gerçekte de İsviçre’nin güçlü finansiyel desteği olmasaydı ırkçı rejimin daha çabuk çökeceği düşünülebilir, şöyle ki; İsviçre Londra’dan yaptığı altın ticaretinden vazgeçip de, G.Afrika’dan altın almaya başlamasaydı; BM’in ambargosuna rağmen petrol ithalatı yaparak ırkçı rejimin finansiyel olarak stabil kalmasını sağlamasaydı… Ha bir de, Güney Afrika’nın en önemli petrol tüccarı Zug Kantonu‘ndan Marc Rich’di.
İsviçre bu politikası nedeniyle Güney Afrika’dan hala özür dilememiştir. Hatta Ulusal Bilim Vakfi’nın konuya ilişkin bilimsel inceleme talebine bile yanit verilmemiştir.
Federal Hükümet’in Güney Afrika Apartheid Rejimi ile ilişkilerinin dosyaları, yakın tarihinin hala halledemediği bir sorunu olarak devlet arşivlerinde duruyor. Bu dosyalar arada bir kilitlenir, sık sık tarih ve bilim vakıflarının baskısıyla tekrar kamuya açılır.
Ulusal Bilim Vakfı’nın ve Tarihçiler Meslek Örgütü’nün bu olayın halledilmesi konusundaki baskıları bitmemektedir. Hatta tarihçilerin ve bilim insanlarının arasında geçmişinde böylesine yanlış ilişkileri olmuş bir ülkenin vatandaşı olmaya dayanamadığını dile getirenler bile vardır
Görünen o ki; İsvçre tarihindeki bu kara sayfalarla hesaplaşmadan vicdani huzura kavuşamayacak.
(Tarihci Jean-Martin Büttner 14.12.2013 tarihli bir yazısından).
Haber: Gülter Locher