Mehmet Meral

İnternet bir bağımlılık mıdır?

Mehmet Meral

Mehmet Meral

lic. phil. Psychologe FSP

Systemischer Therapeut

mehmetmeral@gmx.ch

 

 

21. Yüzyılın en büyük keşiflerinden olan internet olgusu, yaşamın kaçınılmaz bir gerçeği olarak olumlu ve olumsuz yönleriyle hayatımıza girmiş durumda. Bu olumsuzluklarda bir tanesi de internetin yarattığı yeni sosyal ilişkiler ağı ve onun sonuçları.

Her ne kadar uzmanlar tarafından adı resmi bir teşhis olarak konulmamış olsa da, internet bağımlılığı herkesin dilinde. Tablet bilgisayarlar, dokunmatik ekranlı cep telefonları hayatımıza o kadar çok girmiş durumda ki, biraz ileri giderek hemen hemen her evde bitmiş ilişkilerden bahsedebiliriz. Hatta bu durumu espiri olarak irdelemek için sosyal medayada kendini bu espiride bulan paylaşımlardan biride şu:

‘Bugün internet gitti, 2 saat evdekilerle konuştuk güldük falan. Evdekiler iyi insanlarmış.’

Hiç ara vermeden internette gezinmek, bütün hafta sonunu internet üzerinden çevirim içi kalarak sanal oyunları oynayarak geçirmek, ister istemez şu soruyu ortaya atıyor: ‘Bunun ne kadarı normal?’ ‘Keyif alınan etkinliklerde ölçü nerede başlar nerede biter?’

Sabahları işime kitle iltişim araçları ile giderim. Durakta bekleyenler olsun, tren, tramvay ve otobüse binenler olsun, herkesin elinde dokunmatik cep telefonları, içine öyle gömülmüş ki bazıları, adeta dış dünya ile bağları kesilmiş gibiler.

Bazen de ineceği durağı kaçıran insanlar olmuyor değil. Hiç kimsenin bir başkasıyla irtibatı kalmamış. Kim binmiş kim inmiş, kim karşına oturmuş farkına varmadan akan giden bu zaman içinde hepimiz mesafe alırken, bu durum aslında içinde yaşadığımız yüzyılın gerçekliğini de bize anlatmaktadır.

İsviçre toplumu medya iletişim aletleriyle tam teşekkülü bir ülke.

JAMES firmasının 2012 yılında İsviçre’de yaptığı bir araştırmada, yaşları 12 ila 19 arası olanların yüzde 95’ inde bir cep telefonu olduğu tespit edilmiş.

Bunların yüzde 97’sinin internet iletişim ağına sahip olduğu, yüzde 89’unun bu araçları haftada bir defadan fazla kullandığı, oranın üçte birinin düzenli olarak video oyunları oynadığı, yüzde 82’sinin bir sosyal medya iletişim ağında hesabı olduğu, özellikle de Facebook’ta bu hesapların yüksek miktarda olduğu ortaya konmuş.

Federal İstatistik Kurumunun (BFS) yaptığı bir diğer araştırmada ise, yaşları 20 ile 49 arası olan yetişkinlerin yüzde 91,3’ünün haftada bir defadan fazla internet kulandıkları tespit edilmiş. Elli yaşından itibaren düzenli olarak internet kullananlarının oranın yüzde 55,6’e düştüğü de belirtilmektedir.

Bütün bu kullanım oranlarına göre, sadece küçük bir grup için bu tür kullanım alışkanlığının patolojik ya da tehdit edici düzeyde olduğunu bu araştırmalar belirmektedir.

Sağlıklı bir teşhis için kriterler

Patolojik internet kullanımının bir çeşit  çevrimiçi bağımlılık olduğunu söylemek yanlış olmaz kanaatindeyim.

Bir kimsenin internette bağımlılık geliştimesi bir yana, genel bir terim olarak internet bağımlılığının çağrıştırdığı kendisinden çok, içerikleriyle ilgili kavramlar olduğunu hatırlatmak isterim. Örneğin bazı bağımlılık yapan oyunlardan tutun da, alışveriş, pornografi tüketimi, sosyal ağlar vb.

Artık Facebook hesabı olmayanın neredeyse ‘ayıplanacağı’ düzeyde gelişen bu eğilim, aslında ölçüsünü yitirdiği zaman toplum ve insan için düşündürücü olmaya başlamıştır.

Psikiyatride kullanılan ICD-10 (Uluslararası hastalıklar teşhisi kataloğu) ve DSM-5 de medya iletişim kullanımıyla ilgili patoloji tanımı yapan bir katagori henüz yok.

DSM-5 Kataloğunun 2013 yılında yayınlanan bildirisinde bir dip not olarak ‘Çevirim İçi Bağımlılık’ (Internet Gaming Disorder) geçmektedir. Bu bildiride bunun bir bağımlılık hastalığı olarak kabul görebilmesi için önümüzdeki yıllarda bilimsel ampirik çalışmalar gerekliliği de vurgulanmaktadır.

Çevirim içi süresi kriter olarak yeterli değildir.

Teşhis kriteri olarak bilgisayar karşısında oynanan oyun ya da çevirim içi süresi – ki genellikle de birçok kişinin bağımlılık meselesinde üzerinde durduğu en sık konudur – sadece indirek bir faktör olarak değerlendirilmektedir. En önemli kriter olarak kişinin bu tür meşgalelere yönelerek, o güne kadar yaptığı hobilerinden vazgeçmesi ve arkadaşlıklarının ihmal edilmesidir.

Bu bağlamda bunlar, iş yerinde ya da okuldaki başarı performansı üzerindeki olumsuz etkilerdir. Bunun en önemli kriteri de Craving (=bilişsel alıkoyulma ve yorgunluk) belirtilerinin ortaya çıkmasıyla ilintilidir. Bu tür durumlarda genellikle gecenin geç saatlerine kadar oyun oynarak ya da çevirim içi kalarak gelinildiğini uzmanlar belirtmektedirler. Özellikle okul çağı çocukları bu tür durumlarda çok zaman kaybetmeleri sebebiyle ev ödevlerine yeterli zaman ayıramamaktadırlar ya da sınavlarına iyi hazırlanamamaktadırlar.

Bu tür durumlarda ebeveynelere düşen görev onlara sürekli ‘ders çalış’ ya da ‘yeter artık’ demek olmamalı. Yapılması gereken, belli başlı kuralların konulması ve bu kuralların çoçuğun hayatında okulun yanı sıra, arkadaşlarıyla da buluşmasını sağlamak, hayatın gerçek manada öteki alanlarda nelerin kaçırıldığına da dikkat çekerek, bu tür anların çocukların ve gençlerin hayatından kaybolunmasına engel olmaktır.

Ebeveynlerin en çok sorduğu soru :  ‘Çocuklar ne kadar zaman bilgisayar oyunu oynamalı?’   

Yine JAMES firmasının bu bağlamda yaptığı araştırmada yaşları 12 ile 19 olan grupta hafta içi hergün en az 2 saat çevirim içi oladuklarını, hafta sonlarında bunun 3 saate çıktığını tespit etmiş.

Hafta içi çevrim içi olunuduğunda oyuna ayrılan zamanın 48 dakika olduğunu, hafta sonlarıda oyuna harcanan sürenin ise bir saate yakın olduğu tespit edilmiş. Araştırmayı yapan kurum bunun her bireydel değişiklik gösterdiğini de vurgulamış. Yani kimilerinde bu zaman bundan daha fazla, kimilerinde de daha az.

Avrupa Birliği’nin yedi ülkesinde (Almanya, İspanya, Yunanistan vs.) yaşları 14 ila 17 olan 13’000 bin genç üzerine yapılan bir araştırmada Çevrim İçi Bağımlılığının gençlerdeki oranının yüzde 1 ile yüzde 5 arasında gelip gittiği belirtilmiş. Çevrim İçi Bağımlılığa maruz kalma riski de bu genç nüfus için yüzde 14 olarak tespit etmişler. Aynı araştırmada, bağımlılığa yatkınlığın özellikle de şans oyunlarında, sosyal iletişim ağına üye olanlarda ve bilgisayar oyunlarını tercih eden gruruplarda daha büyük bir risk teşkil ettiği görülmüş.

Kısacası İnterneti bilimsel makaleleri okumak, gazeteleri takip etmek, okul ödevlerinin yapımında araştırma yeri olarak kullanmak veya TV izlemek gibi etkinlikler için kullananlarda bu riskin çok daha düşük olduğu göze çarpmaktadır.

Zürih Yüksek Okulu’nun İsviçre’deki gençlerde cep telefonu bağımlılığı üzerine yaptığı bir diğer araştırma sonucunda, bağımlılığı olanların yüzde 5 olduğu tespit edilmiş. Bu araştımada, cep telefonu bağımlılığının psikososyal belirleyicileri olarak, araştırmacılar bu gençlerin ebeveynleriyle olumsuz bir ilişki hali yaşadıklarını, güçlü dürtüsel ve dışa dönük davranışları ile olumsuz bir ilişki tarif ettikleri de belirtilmiş.

Unutmamak gerekir ki, bu tür bağımlılıklar söz konusu olduğunuda, depresyon, korku bozuklukları ve özellikle de sosyal korku gibi diğer rahatsızlıklar da destekleyici olumsuz rol oynayabilirler.

Özelliklede WhatsApp, Twitter veya Facebook gibi sosyal medya ağlarının bazı insanlarda daha tatmin edici ilişkiler yarattığını, ama bir o kadar kırılmaların olduğunu dikkate alırsak, günümüz gençlerinin yeni internet çağının getirdiği bazı kolaylıklarından faydalandığını her ne kadar görsek de, bu gençleri üstesinden gelmekte zorlandıkları meselelerle boğuştuklarına da şahit olmaktayız.

Gençlere interneti yasaklamak ya da sert tedbirler alarak onları bu dünyadan uzak tutmak sorunları çözmez.

Bir sonraki yazımda bu sorunların oluşumunu ve çözüm önerilerini ele alacağım.

Sağlıcakla kalınız …

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı