Ayhan Demirden

Ayın filmleri: Mustang ve Spotlight

Ayhan Demirden-www.haberpodium.ch,derya ozgul, www.haberpodium.ch,isvicre'de is kurma, isvicre'de evlenme, Isvicre'e oturum hakki, isvicre'de iltica, isvicre egitim sistemi, www.haberpodium.ch. İsviçre gündemi, haberpodium, isvicre vatandasligi, isvicre haberleri, isvicre gezi rehberi, isvicre'de nereler gezilir, isvicre'de corona virus

Ayhan Demirden

Sinema Eleştirmeni

a.demirden@gmx.de

 

 

 

Mustang

Oscar’a yabancı Film bölümünde aday olan Mustang bir çok tartışmayı tetikledi. Fransa’da Türk bir yönetmen tarafından Türkçe çekilen bir filmin Fransa’yı temsil etmesi eleştirilirken, Türkiye’de ve Fransa’da büyümüş bir yönetmenin Türkiye’ye ve sorunlarına Fransız kaldığı, Türkiye’yi aşağılamaya çalıştığı, özellikle muhafazakar kanatta, bunun Orientalist bir film olduğu iddia edildi.

Anneleri ve babalarını kaybetmiş 5 kız kardeş babaannelerinin ve amcalarının yanında kalmaktadırlar. Bu kız kardeşler, okullar tatile girdiğinde erkekler ile oynadıkları bir oyunun ardından eve kapatılırlar ve olaylar, olaylar….

Muhafazakar bakış açısıyla erkeklerle kadınların belli bir yaştan sonra aynı mekanı bile paylaşmaları yasaklar ve günahlarla bezeli iken, bu kuralları henüz öğrenmemiş küçük kızların dünyasına nasıl müdahale edildiği bir kadın perspektifinden gayet iyi anlatılıyor bu filmde. Arada yönetmenin çok fazla batı tandanslı gözlemleri, batıdaki seyircinin hoşuna gidecek sahneler olsa da, konusunu dikkatle takip eden konunun bunaltıcı yanını masalvari anlatım tarzı ile havasını alan ve ağır temanın hakkını veren yaklaşımı takdire şayan.

Bir konuyu yeri gelmişken belirtmekte yarar var. Genç kızların erkekler ile masum oyunlarının cinsel yasaklar nedeni ile yasaklanıp cezalandırılması muhafazakarların kötülüğü ile açıklanmaya çalışılıyor; hayır durum öyle değil. Elbette bu masum oyunların cinsel bir yanı da var. Avrupa’da küçük kızlar şişe çevirme oyunu ile ilk öpücükleri tecrübe ederken ne kadar masumsa o kadar masumdur bu oyunlar. Problem, böyle masum oyunlara bile cevap vermeyen yeni toplumsal örgütlenmedir. 15 asır önce insanlar çok genç yaşta evlenebiliyor ve cinselliğini genç yaşlarda yaşayabiliyorlardı. Ancak günümüzde bu mümkün olmadığı için evlenene kadar cinselliği beklemek her iki cinsi de zıvanadan çıkartıyor adeta. Avrupa’ya gelen Ortadoğulu erkeklerin büyük bir cinsel açlıkla bazen sınırı aşan yaklaşımları reddedilebilecek gibi değil. Hayatın gittikçe tutucu hale geldiği ama buna karşı özgürlük sevdasının hiç durmadığı 5 genç kızın uzun saçlarını gururla taşıyan öyküsünün, adının özgür kırlardaki yaşamları ve estetik güzelliği aklımıza getiren Mustang olması hiç şaşırtmıyor bizi.

Sofia Coppola’nın The Virgin Suicides Filmi ile paralellikler taşıyan, bence daha çok Federico Garcia Lorca’nın ünlü oyunu ‘Bernardo Alba nın Evi’ ndeki 5 kız kardeşin ağır toplumsal baskılara karşı mücadelesini hatırlatan, Türkiye deki toplumsal problemlerin kendine ait öznelliğinden ziyade kadının baskılanmasına ve özgürlük mücadelesine yoğunlaşan yönetmen Deniz Gamze Ergüven, dar açılı kamerası ile 6. kardeş gibi aralarında olması ve ergenliğin kendi erotik doğallığını çekinmeden sahnelemeyi seçmesi ile göz dolduruyor.

 

Spotlight

Ünlü ve saygın Boston Globe gazetesine Marty Baron (Liev Schreiber) yeni şef redaktör olarak atanır. Soluklanmadan rahiplerin çocuk tacizleri konusundaki söylentilerin ardındaki gerçekleri bilmek istediğini, neden bunca zamandır bu konuya yeterince ilgilenilmediğini ve dosyaların rafa kaldırıldığını sorgular. Bu konuda gazetenin uzun araştırmaları yürütmekle yetkili ekibi Spotlight’ı görevlendirir.

Spotlight ekibi yukarıdan gelen emirle değil, kendi seçtikleri konuları araştıran ve yazan bir ekip olduğu için önce bu görevlendirmeyi yadırgasalar da, hikayenin çok çekici ve önemli olmasının yanında sadece birkaç insanın bireysel kaderi ile ilgili olmadığı, bunun ardında bir sistem sorunu olduğu bütün ekip için çok açıktır. Gerçek bir hikayeden yola çıkan Film, rejisör Thomas Mc Carthy tarafından çok sakin bir şekilde sahnelenmiş. Konusunun albenisini gölgelemek istemeyen yönetmenin her türlü anlatma oyunundan uzak durup temasını gerçekten kristal parlaklığında ortaya koyuşunda, oyuncularının da tam bir uyum içinde yer almaları filmi izlemeyi büyük bir zevk haline getiriyor.

Basın özgürlüğünün niçin gerekli olduğu, özgürlüğün bazen çoğunluğu karşına almayı göze almak demek olduğu, Katolik kilisesinin taraf olduğu taciz davalarında Boston Globe gazete okuyucularının neredeyse yarısının Katolik olduğunu bilmesine rağmen araştırmalarından ödün vermiyorlar ve saygınlıklarını arttırarak gerçek yaşamda da Pulitzer Ödülü ile mükafatlandırılıyorlar.

Ülkemiz basının tarif edilemez baskılarla bunaldığı bir dönemde bu filmi kaçırmayın derim.

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı