Özgür Tamcan

Kişilik bozuklukları – Yaşam tuzakları

www.haberpodium.ch

Dr.Phil. Özgür Tamcan

otamcan@gmail.com

 

 

 

 

Geçen ay kaleme aldığım ‘Tekrarlama obsesyonu, ölüm güdüsü’ adlı yazımda Jeffry Young’ın ‘yaşam tuzakları’ adını verdiği, tekrar tekrar yaşayıp ama kurtulmamız mümkün olmayan negatif yaşam deneyimlerimizden bahsetmiştim. Bu yazıda yaşam tuzaklarının ne olduğunu biraz daha yakından anlatmaya çalışacağım.

90 yaşına dayanmış bir dev

‘Nietzsche ağladığında’ adlı kitabı ile birçok insanın yakından tanıdığı biri haline gelen Irvin Yalom, Amerikalı emekli bir psikiyatri profesörüdür. Varoluşçu psikoterapinin yaşayan ve var olan en önde temsilcisi olarak kabul edilir. Yalom’un yaşamını anlatan, ‘Yalom’un mutluluk kılavuzu’ adlı film onun 83’üncü yaşında sinemalarda izlenime girer. Filmin başlangıcında Yalom, arka plana katıldığı büyük bir sempozyumda yaptığı sohbet filme yansırken, kendinden şöyle bahseder; “Yüzlerce kilometre öteden beni dinlemek için gelen insanların önünde dururken, anlattıklarımı onlar büyük bir heyecanla alkışlarken ben, bunları yapan, bu eserleri üretenin gerçekten kendim olduğumdan tereddüt ederim. Bunları başaran gerçekten ben miyim? Geçen tüm yıllara, terapilere rağmen, bunları başaranın ben olduğuma, kendimi halen tekrar tekrar inandırmam gerekir.“

www.haberpodium.chOnlarca roman ve bilimsel eserin sahibi, dünyanın en önde gelen üniversitelerinden Stanford’da psikiyatri profesörlüğü yapmış, kendisini örnek alan milyonlarca psikolog, psikiyatrist ve benzer meslek grubundan insana, ya da milyonlarca okuyucusuna rağmen nasıl bunları söyleyebiliyor Irvin Yalom? Bu duyguyu aşmış olması gerekmiyor mu?

Yalom, onun yaşamını anlatan filminde çocukluğundan bahseder. Rus-Yahudi kökenli göçmen bir ailenin çocuğu olarak Amerika’da dünyaya gelir. Babası aşırı derecede eleştirel, suçlayıcı ve aileden kopuk bir insandır. Anne ise uyumlu, suçlayıcı ve yüksek moral değerlerine sahip bir insandır. Onların ilgisizliği, sevginin olmadığı, soğuk bir ortamda büyür Yalom. Bir gün babası onların gözlerinin önünde kalp krizi geçirir. Annesi o an Yalom’a “Babani sen öldürdün, ölümünün sorumlusu sensin.” diye bağırmaya başlar. Korkudan donup kalan Yalom’un imdadına aile doktoru yetişir. Babası krizi atlatır. Onun korkmuş halini gören doktor, elini tutar ve gülümseyerek ona; “Senin bir suçun yok. Her şey yoluna girecek” der. Yalom o anda hekim olmaya karar verir. Çünkü kendi evinde tanımadığı güven duygusunu ilk defa o hekimden almıştır. Ve kendi kendine, hekim olarak o güven duygusunu başka insanlara vermenin yaşamın anlamı olacağına inanır. Ve öyle de yapar.

Nedir Yalom`un hikâyesi?

Yukarıdaki küçük anekdot yaşam tuzaklarının nasıl oluştuğuna, nasıl etkili olduğuna ve ondan kurtulmanın nasıl mümkün olabileceğinin de izlerini taşır.

Yalom’un tüm başarılarına rağmen, bunlara ulaşmış olabileceğine kendisini halen inandırmak zorunda kalması, ‘yetersizlik/değersizlik’ şemasının onu tekrar tekrar bulup, önünde bir engel durmasından başka bir şey değil aslında. Yüksek zekâsı, güvenebileceği insanları bulması, kararlılığı ve bunun sonucunda elde ettiği başarılar onu ‘yetersizlik/değersizlik’ tuzağından kurtarmış olmalı. Yalom’un hikayesi bu şekliyle, yaşam tuzaklarının sadece ne kadar güçlü olduğunu değil, ne kadar güçlü olursa olsunlar onlardan kurtulmanın da mümkün olduğunu anlatıyor bize.

Yaşam tuzaklarının gelişme süreçleri

Sağlıklı bedensel bir gelişim için nasıl temel ihtiyaçların varlığından bahsediyorsak (sağlıklı beslenme, hareket, sağlıklı ev ortamı vb.), “kendini ruhsal olarak iyi hissetmek” de ancak belirli psikolojik ihtiyaçların giderimi ile mümkündür. Çocuk için nasıl anadil evinde, sokakta duyduğu dil ise, dünya da onun için yasadığı evin içi, mahallesidir. Çocuğun dünya ve kendisi ile bilgileri de o evin içindeki deneyimlerinden başka bir şey değildir.

Çocuğun anne karnında başlayan normal biyolojik değişim ve gelişim süreci yaklaşık 20 yaşında tamamlanır. Çocuk açısından bu sürecin en kırılgan dönemini 0-13 yaş (ergenlik öncesi dönem) arası oluşturur. Çünkü çocuk sadece henüz gelişmemiş yeti ve becerileri yüzünden değil, aynı zamanda içgüdüsel olarak da sadece anne-baba varlığı ile yaşamda kalabileceğine inanır. Bu çocuk açısından ikili bir bağımlılığı ifade eder; birincisi, henüz yaşamda tek başına kalma yetilerine sahip olmayan çocuk (örneğin ilk yılında daha yürüme yetisine dahi sahip olamaması) bedensel ve ruhsal ihtiyaçlarının giderilmesinde tamamen anne-babaya bağımlıdır. Bu yüzden çocuğun kendini iyi hissetmesi, ancak anne-babanın çocuğu ve onun ihtiyaçlarını doğru tespit edip, gidermeleri ile mümkün olacaktır. İkinci bağımlılık ise, çocuğun tek başına hayatta kalamayacağına dair içgüdüsel inancı sonucu, anne-babasına karşı duyduğu sonsuz bağdır.

Bu içgüdüsel-hayvani inanç çocuğu, hoşuna gitmese de ona karşı yapılanları ve anne-babasını sorgulamaktan uzak tutar. Çünkü çocuk için anne-babadan kopmak, ya da anne-babanın çocuktan uzaklaşması, sevgisizlik göstermesi, önem vermediklerini hissettirmesi çocukta, tanımadığı ‘vahşi’ bir dünyada yalnız kalacağına dair derin bir korku uyandırır. Bu korku yüzünden çocuk, kendine görev olarak anne-babayı sorgulamayı değil, onların yakınlık ve sevgisini tekrar nasıl kazanabileceğini seçer.

Cocuk ve baba iliskisi-www.haberpodium.chBunu anlamak için bir örnek verelim. En ağır şiddete, aşağılamaya maruz kalmış, yalnız bırakılmış çocuk ebeveynlerini sorgulamaz, çünkü yanlışı onlarda aramak çocuğun doğasına aykırıdır. Eğer sevilmiyor ve istenmiyorsa çocuk için doğru olan “hatayı” kendisinde aramasıdır. Böylelikle ‘doğru’ yaparak ebeveynlerinin sadakat ve yakınlığını kazanmanın yollarını bulabilecektir. Örneğin ilerleyen yaşında okulda ya da başka alanlarda başarılarla (sportif yetenek, iyi not getirmek) ya da uyumlu davranışlarla (her denileni yapma, kendinden feragat etme vb.) ile ebeveynlerinin yakınlık, ilgi ve kabulünü bulmaya çalışır. Bunu ya çevresinde gördüklerinden (kardeşlerden ya da diğer çocukların anne-baba ilişkilerinden), ya anne-babanın direk ifade ettiği beklentilerinden (sözden çıkmama, başarılı olma, kendinden feragat etme vb.) ya da tesadüfen göstermiş olduğu bir davranışa verilen pozitif bir tepkinin sonucunda öğrenecektir (başarı, öfke, boyun eğme, hastalanma vb.).

Çocuğun uyuma dayalı içgüdüsel tepkisinin arkasında evrim süreci vardır. İnsan, insansılar ve hayvanların milyonlarca yıl süren evrim sürecinde öğrendikleri ve genetiksel olarak sakladıkları bilgi, dünyaya gelen bebeğin büyüme sürecinde hayatta kalabilmesinin sadece anne-babanın varlığı ile mümkün olabileceğidir. Bu yüzden çocuk için (ergenliğe girene kadar) en başat ve vazgeçilmesi mümkün olmayan şey anne ve babadır (ergenlik ile başlayan anne-baba-genç çatışması birçokları için beklenmedik gelir, çünkü o yaşa kadar çocuk bağımlı olduğu için birçok şeye katlanmak zorunda kalır. Gençlik dönemi ile çocuk artık onların bağımlılığından kurtulur ve yaşamını boğmaya çalışan şeylere artık dur diyebilme gücünü kendinde bulur).

Yaşam tuzaklarının psikopatolojik boyutu; kişilik bozuklukları

Kişilik bozuklukları haline dönüşen yaşam tuzakları çok ciddi ve ağır travmatik ya da ağır yaralayıcı olayların sıklıkla tekrarı sonucunda oluşur.

Örneğin kişilik bozuklukları içerisinde oldukça sık rastlanan borderline-kişilik bozukluğu çocuklukta yaşanan ağır travmatik olayların (aile içi cinsel istismar, taciz, aşırı şiddet, mobbing vb.) sonucunda gelişir. Bu olayların sonucunda çocuğun bağ-güven duygusu, bedensel sınırlarının korunması ve değer duygusu tamamen çöker.

Bu tür deneyimlere mazur kalan insanlar derin bir yalnızlık duygusu yaşarken, karşılaştıkları insanlara derin bir yakınlık isteğini yansıtırlar, çünkü bunun arayışı içindedirler. Böyle bir yakınlığın oluşmaya başlaması durumunda ise, ilişkileri apar topar terk ederler. Ya da değersizlik ve yalnızlık duygusundan kurtulmak için bedenlerini, gelişi güzel verilmiş cinsel tercihlere bırakırlar. Borderline bozukluğu olan insanlar yakınlık ve ilgiyi cinsel istismar anlarında yasamışlardır. Bu yüzden o an deneyimleri “iki yüzlüdür”: bir taraftan anlayamadıkları bir cinsellikte kendi sınırları dikkate alınmayıp, bedenleri istismar edilirken, diğer yandan kendilerinin, bedenlerinin değersiz olduğu duygusunu yaşarlar. Diğer yandan ise, hayatlarında görmedikleri ilgi ve yakınlığı bir tek istismar anlarında bulurlar. Yaşam tuzaklarının doğasında olduğu gibi bu cinsel deneyimlerinde de ayni şeyle karşılaşırlar: bedenlerinin istismar edilmesi. Kendileri ile baş başa kaldıkları ilk anda bu duygu onlarda geçmişin izlerini tetikler. Değersizlik duygusunun arkasındaki kendinden nefret duygusu ve derin içsel acı onları birçok kez kendilerine zarar vermeye yönlendirir (jilet ya da makasla bedenlerini çizme, ellerinde sigara söndürme vb.).

www.haberpodium.ch

Sadece Borderline değil, bilinen tüm kişilik bozukluklarına modern psikoloji bilimi, özellikle ise şema terapileri artık “kişiliğin bir bozukluğu” olarak bakmıyor; kişilik bozuklukları dediğimiz şey, sağlıksız ortamda büyüyen çocuğun en temel psikolojik ihtiyaçlarını gidermek için öğrendiği şemalardan başka bir şey değildir.

Örneğin yaşamında her türlü ilgi ve yakınlıktan uzak, aşağılanan, eleştirilen ve şiddete maruz kalan bir çocuk zaman içinde “değersiz ve önemsiz olduğuna” inanmaya başlar. Çocuk için bu duygu yok edicidir. Bununla baş etmek için çocuk, duygularını hissetmemeyi (kendi ve başkalarının duygularına kendini kapatmayı), kimseye güvenmemeyi öğrenirken, diğer yandan önemsenmek, değerli olmak ve kabul görmek için başarılı, ünlü, zengin, mevki sahibi vb. olmak gerektiğini görür. Sayıları az olmayan bazı başarılı insanların ileri derece narsist özellikler taşıması, empatiden yoksun olmaları, hayatlarına benzer insanları alıp, sevilenin kendileri değil başarıları olduğu gerçeği ile yüzleşmeleri tesadüf müdür?

Kişilik bozuklukları ile belki aşırı derecede patolojik bir örnek vermiş olabilirim. Ama yaşam tuzakları, tekrarlama obsesyonunu anlamak için en etkili yolun bu olduğu kanaatindeyim. Şema terapilerinin kurucusu Jeffry Young’un bu terapiyi kişilik bozukluklarının tedavisi için geliştirmiş olması da bunu ifade etmektedir. Bir sonraki yazımda, gelişen sorunlu şemaların neler olduğunu ve bunları nasıl tanıyacağınızı anlatmak istiyorum.

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı