HaberPodium’un köşe yazarlarından olan Fuat Köçer, aynı zamanda Bern Belediyesi özel eğitim okulları okul komisyonu ve Kanton Bern cinsel eşitlik komisyonu üyesi olarak da görev yürütüyor. 2021 yılı Ağustos ayından bu yana ise, Bern Bremgarten ortaokulu müdürlüğü görevini icra ediyor. Fuat Köçer ile İsviçre eğitim sistemi üzerine konuştuk.
Fuat Köçer kimdir?
Bern Üniversitesi’nde 3 yıl psikoloji ve pedagoji eğitiminin ardından, ortaokul öğretmenliği alanında yüksek lisansını (Master) tamamladı. Uzmanlık alanları; Tarih, Coğrafya, Almanca ve Eğitim Bilimleri’dir. Yedi yıl Solothurn Kantonu’nda bir ortaokulda özel eğitmenlik ve Sekundarstufe öğretmenliği yapan Köçer, 2013 yılından bu yana Bern Belediye Meclisi üyesi ve Bern Meclisi’nin eğitim ve kültür komisyonu üyeliği yapıyor.
Fuat Köçer kimdir? Bir de senden dinleyelim!
Bu soruyu bende kendi kendime bazen sormuyor değilim (gülüyor). İnsanlar kendilerini tanımlarken nasıl görülmek istiyorlarsa, o yöne ağırlık veriyorlar sanırım. Eşitlik ve adalet olarak mücadele veren bir eğitimci, merak eden, öğrenmeye aç bir gezgin, elinde geldiğince insan olmaya çalışan bir yolcu diyelim.
Çocuklarına daha iyi bir gelecek amaçlayan, bir kaç yıl kalıp geri dönmeyi hedefleyen dört çocuklu bir ailenin en küçük çocuğuyum. Aradan 30 yıl geçti, ne tam gidebildik ne tam kalabildik, bir yarımız hep eksik…
6 yaşından bu yana İsviçre’desin. Buraya geldiğin ilk zamanları hatırlıyor musun? Nasıl bir dünyaydı senin için bulunduğun çevre? Ne tür zorluklar yaşadın?
Buraya geldiğimiz ilk günü adım gibi hatırlıyorum. Binanın önünde oynayan çocukları anlayamamak, aralarına girememek beni üzmüştü. İşleyen ve sağlıklı bir aile sisteminin içerisinde bulunmak, benim için çoğu şeyi kolaylaştırdı. Direk anaokuluna başlayabilmek ise, eğitim alabilmek açısından büyük bir avantajdı.
Daha sonra eğitimine devam ettin… Bu sürede sıkıntılar yaşadın mı hiç?
Sıkıntılardan ziyade ayrımcılık eğitimin her aşamasında karşıma çıktı diyebilirim. Eğitim kurumlarındaki ayrımcılığın daha çok zorunlu eğitim veren kurumların bir sorunu olduğu düşünülmekte. Halbuki kurumsal ayrımcılık sınıfsal bir sorundan daha fazlası. Bu bağlamda aklıma Almanca öğretmenliği diplomasına ulaşmak için girdiğim sözlü sınav geliyor. Sözlü sınavı yapacak olan ve başka bir yüksek öğrenim kurumundan sınav için gelmiş olan doçent şöyle bir söylemde bulunmuştu bana; “Sanırım 4, yani geçer not almanız sizin için yeterli olacaktır. Nitekim Almanca sizin anadiliniz değil“. Bu söylem karşısında çok şaşırmış, aynı zamanda eğitim kurumlarındaki ayrımcılığın en tepedeki enstitülere kadar yansıyabileceğini anlamıştım. Önce üzüntü, sonra da hırs olarak ruh halime yansıyan bu durum, eğitim kurumlarındaki mücadelem için bir pusula oldu bana. Zorluklar sanırım hayatımızın her evresinde karşımıza çıkabiliyor, asıl olan bizim nasıl bir reaksiyon gösterdiğimiz bence.
Başarılı bir şekilde üniversite okuma hakkı kazandın. Belki de bulunduğun çevrede üniversite okuyan ilklerden biriydin…Şimdi ise öğretmenlik yapıyorsun. Neden başka bir meslek değil de öğretmenlik?
Öncelikle psikoloji eğitimi almaya başladım. O alanda çok başarılı olmayacağımı anlayınca eğitim bilimlerine ilgim arttı. Yan dalda eğitim bilimleri eğitimi alıyordum zaten. Sonrasında öğretmenlik görevinin verdiği mutluluğu hissedince, doğru yola yöneldiğimi anladım.
Öğretmenlikle ilgili çalışmalarından bahsedebilir misin biraz? Ne tür zorlukları var öğretmen olmanın? Çocuklara karşı üzerinde ağır bir yük de taşıyorsun.
Günümüzde İsviçre`de öğretmenlik yapmak, kafamızda oluşturduğumuz eğitimci resmi ile tam uyuşmuyor. Çünkü ders vermek, bu mesleğin gereksinimlerinin küçük bir boyutu. Aile ve kurumlar arası iletişim, ofis sorumlulukları, değişen müfredat ve dijitalleşme farklı sorumlukları da yanı sıra getiriyor. Hayat boyu öğrenmeye açık olmak, bu mesleğin temel güzelliği ve zorluğu aynı zamanda.
Şu anda bir Sekundarschule’de okul müdürlüğü görevi yürütüyorsun…
Bir eğitim kurumunda idarecilik yapma ve fikirlerimi hayata geçirebilme düşüncesi daha çok orta vadeli bir projeydi kafamda. Şu an görev yapmakta olduğum belediyenin geçirgen eğitim modeli çocuklara şans eşitliği sağlıyor. Bu durum ilgimi daha da çok arttırdı ve bir yandan uzun yıllar çalışmamın sonucu, bir yandan da kaderin belki de bir kıyağı olarak bu işe başlamama vesile oldu.
İsviçre eğitim sistemini de konuşalım biraz. Nasıl buluyorsun eğitim sistemini? Eksiklikler neler sence?
İsiviçre eğitim sistemindeki temel eksiklik, neredeyse her belediyenin kendine özgü bir sistem ile eğitim veriyor olması diye düşünüyorum. Geçirgen olmayan sistemlerde, çocukların şansları azalıyor. Daha açık ve sürekli daha üst bir kategoride eğitim alma olanağının sunulduğu zorunlu eğitim kurumları daha büyük bir kazanç.
Bu eksiklikler nasıl giderilebilir sence?
İsviçre hükümetinin kantonlara, kantonların ise belediyelere özerklik sunması temel demokrasi anlayışı penceresinden bakıldığında, bir kazanç olarak görülmekte. Bu özerklik, eğitim kurumlarına belli özgürlükler tanımakta. Her kanton kendi eğitim bakanlığına sahip diyebiliriz. Bu durum ise genel eğitim sistemi açısından bakıldığında temel bir sorun. En azından İsviçre genelinde geçirgen bir temel eğitim modeli üzerinde mutabakata varılsa, daha adaletli bir eğitim sistemine erişiriz diye düşünüyorum.
Bir okul müdürü olarak bu önerilerini sunabileceğin kurumlar var mı? Ya da önerilerin ne kadar dikkate alınabilir.
İdareciliğini yaptığım eğitim kurumunun bağlı olduğu belediyede önerilerimi sunabiliyorum. Bern belediye encümeni olarak, siyasi kimliğimle de eğitim alanında öneriler sunma hakkına sahibim. Ama eğitim sisteminin temel sorunlarını çözmek için daha merkezi bir yapının bu durumu değerlendirmesi gerekiyor.
Eğitim sistemi içinde göçmen çocukların yaşadığı sıkıntılardan bahsedebilir misin? Bu yönlü gözlemlerin nelerdir?
Ayrımcılık ve içselleştirilmiş ırkçılık, eğitim kurumlarının bütün aşamalarında karşıma çıktı diyebilirim. İnsanların sosyalleşme şekilleri, düşünce yapılarını da etkiliyor. Örneğin Bir öğretmen, göçmen bir işçi çocuğunun İsviçreli akademik bir ailenin çocuğuna oranla daha başarısız olacağını düşünebiliyor. Bu düşünce yapısı ise kurumsal ırkçılık olarak karşımıza çıkmakta.
Ailelerin bu durumla mücadele etmeleri için gereken temel etmen sanırım eğitim kurumları, daha doğrusu eğitimcilerin kafalarındaki tabuları yıkmaları gerektiği. Öğretmenlerle iyi bir iletişim, çocuklarının ve kendilerinin bu ülkedeki sosyal hayata olabildiğince adapte olmaları, yaşadıkları bölgedeki dile hakim olmaları bu sorunların çözümünde yardımcı olacaktır.
Bazı anne-babalar ne yapacaklarını bilmiyorlar. Çocukları ile ilgili eğitimsel kaygılar taşıyan anne-babalar nerelerden destek alabilirler?
Kaygı ve endişe, öngörememenin içimizde uyandırdığı bir duygudur. Sanırım ebeveynler eğitim kurumlarını tanımadıkları için, çocuklarının bir sonraki aşamada nasıl bir yol izlemesi gerektiği ile ilintili kaygı duyabiliyorlar. Bu kaygıları yenebilmek için yaşadıkları bölgedeki temel eğitim sistemini iyi tanımaları, bir sonraki eğitim aşamaları hakkında bilgi toplamaları faydalı olacaktır. Çocuklarının öğretmenlerinden bu bilgilere ulaşabilirler. Kendileri yeterli bir dile hakim değillerse, bir tercüman desteği ile bu yolu seçmeleri faydalı olacaktır.
Okullarda üniversitelere girişler için %2’lik kota olduğu, bu kotada genellikle göçmen çocukların olmadığı, genellikle mesleki alanlara yönlendirildikleri konuşuluyor? Bunun gerçek payı nedir sence?
Böyle bir kota söz konusu değil.
Göçmen çocukların eğitimsel eksikliklerini tamamlamaları için neler önerirsin?
Çok genel ve zor bir soru. Bir reçete sunmak ne kadar doğru olur bilmiyorum. Bilgiye yönelmek, öğrenmenin hazzına varmak ve kendini geliştirme isteği diye düşünüyorum. Peki bu iç motivasyona nasıl erişilebilir? Burada çevresel etmenlerin rolü büyük. Anne-baba, arkadaş seçimi ve diğer sosyal çevremizin bizi nasıl yönlendireceği de önemli.
Politik yönden de aktifsin. Bu çalışmalarından da bahsedebilir misin biraz? Eğitime ya da eğitim politikalarına ne kadar yansıyor politik çalışmaların?
Bir eğitimci olarak bu kurumların içerisindeki sorunları tecrübe etme fırsatım oluyor. Belediye Meclisi’ne bu izlenimleri bir önerge dahilinde sunma şansım oluyor. Eğitim modelleri, şans eşitliği, okulların kurumsal yapıları üzerine şimdiye dek önergeler sunma fırsatım oldu diyebilirim.
İsviçre’de partili bir eğitmen olarak çalışmak eğitimde ne tür etkilere sebep oluyor? Parti politikaları eğitime yansıyor mu mesela?
Kendi açımdan yansımıyor ve yansımaması da gerekiyor. Profesyonel bir eğitimci, hangi ideoloji ve fikre sahip olursa olsun, bütün çocuklara eşit mesafede olmalı. Eğitimin özünde insana verilen değer olmalı. Siyasetin eğitime yansıması ideolojik olabiliyor, bir eğitimci için ise bu durum kabul edilemez.
Son olarak ne söylemek istersin bizlere?
Eğitim eken geleceğini biçer. Maddesel değerleri kaybedebilirsiniz ama bilginizi kimse elinizden alamaz. Bilgi en büyük servettir. Genç kardeşlerime tavsiyem, merak edin, okuyun ve araştırın. Bilginin zenginliği para ile satın alınamayacak kadar değerlidir.
Röportaj: Aydın Yıldırım / Zürich