Özgür Tamcan

Sağlık mı hastalık mı?

Özgür Tamcan

Özgür Tamcan

Fachpsychologe für Psychotherapie FSP

otamcan@gmail.com

 

 

 

Sağlık alanındaki bilimsel çalışmalar 1980’li yıllardan başlayarak, sağlığın ne olduğunu tanımlamaya ve onu koruyacak, güçlendirecek etkenleri ortaya çıkarmaya, günden güne daha fazla odaklanmıştır. Böylelikle sağlığı hastalığın olmaması ile eş gören paradigmanın yerini, sağlığın ne olduğunu anlamaya çalışan, ona pozitif bir perspektiften bakan yeni bir pencere açılmıştır.

Sağlığı güçlendirecek etkenler üzerindeki bulgular, birçok kurum ve kuruluşun toplum sağlığını korumadaki stratejik araçları haline de gelmişlerdir. Bireye sunulan pozitif pencere ve insanların sağlıklarını korumalarına yönelik bilgilendirmeler, toplumda yeni bir sağlık bilincinin oluşmasına neden olmuştur.

İsviçre Federesyonu Sağlık Bakanlığı, toplumsal sağlığı korumak, hastalık gelişimlerini izlemek ve zamanında koruyucu müdahalelerde bulunabilmek amacı ile düzenli olarak araştırmalarda bulunur. Bu çalışmaların sonucunda geliştirilen toplumu hastalıklardan koruma önlemlerinin yanında, toplumsal sağlık bilincini geliştirmek de bu kurumun önemli stratejik hedeflerinin başında gelir.

HaberPodium`un bundan önceki sayısında yayımlanan yazımda, güney-batı ve güney-doğu kökenli göçmenlerin sağlık durumlarının İsviçreliler ya da kuzey-batılı göçmenlere oranla daha alt düzeylerde olduğunu belirtmiştim. Araştırmalar, her ne kadar 2000’li yıllardan bugüne, göçmenlerin sağlık durumlarında pozitif değişiklikler olduğunu gösteriyor olsa da, aradaki farklar halen önemli bir seviyededir. Bu araştırmaların ortaya çıkardığı önemli bir bulgu ise, yukarda bahsedilen gruplar arasındaki sağlık davranışlarında da farklar olduğudur. Yani güney kökenli göçmenlerin sağlığı pozitif etkileyen faktörlere (sağlığa etki eden kaynaklar) daha az oranda sahip olduğu gözlemlenmiştir. Bu nedenle sağlık bilincinin bu kesimlerde güçlendirilmesi, sağlık konusunda da daha fazla bilgilendirilmeleri İsviçre Sağlık Bakanlığı’nın önemli stratejik hedefleri arasında yer almaktadır.

Sağlığı belirleyici etkenler

isvicre'de is kurma, isvicre'de evlenme, Isvicre'e oturum hakki, isvicre'de iltica, isvicre egitim sistemi, www.haberpodium.ch. İsviçre gündemi, haberpodium, isvicre vatandasligi, isvicre haberleri, isvicre gezi rehberi, isvicre'de nereler gezilir

 Eğitim

Sağlık ile çok yakın ilişki içerisinde olan, göçmen kesimi ile İsviçreliler arasında farklılıklar gösteren önemli etkenlerden biri de eğitim. Eğitim düzeyi, (3 gruba ayrılmış: zorunlu eğitim, orta düzey eğitim ve yüksek okul) göçmen kesimlerde daha düşük durumda iken, artan eğitim durumu ile kendini sağlıklı hissetme birbirleri ile yakından ilişkili görünmektedir. Eğitimin sağlık üzerindeki pozitif etkisini, sağlıklı yaşam hakkındaki bilgiye daha fazla sahip olma ile açıklamak mümkünken, yükselen eğitim seviyesi ile birlikte artan orandaki gelirin yaşam kalitesine etkisini de görmek gerekmektedir. Göçmen kesimin eğitim düzeyinin İsviçrelilere oranla daha alt düzeyde olduğunu gözönünde bulundurursak, göçmenlerde algılanan daha düşük düzeydeki sağlık durumu anlaşılır olacaktır.

Aile durumu

Sağlıkla yakın ilişkisi olan önemli diğer bir etken ise aile durumu olarak görünmektedir. Araştırmalar, çocuklu ya da çocuksuz ciftlerin, tek başına yaşayan insanlara oranla hem bedensel hem ruhsal olarak daha sağlıklı olduklarını ortaya koyuyor. En riskli grup ise sadece tek başına yaşayanlar değil, tek ebeveyn olan insanlardan oluşmaktadır. Bunu hem sosyal bağlardaki kopma, boşanma ile yaşanan bireysel ve sosyal stres ve bireyin tek başınalığı ile elindeki sosyo-ekonomik kaynakların azalmasında aramak gerekmektedir.

Düzenli spor

Bu araştırmların ortaya çıkardığı ve kimseye yabancı gelmeyecek diğer bir bulgu ise düzenli spor, sağlıklı beslenmenin hem bedensel ve ruhsal sağlık üzerindeki pozitif etkisidir. Yukardaki diğer etkenlerde olduğu gibi bu etkenlerin de göçmen kesimlerde daha az oranda olduğu gözlemlenmiştir.

Göçmen kökenli ve yerli gruplar arasındaki demografik özelliklere dayalı bu farklılıklara değindikten sonra, sağlık kavramının psikolojik açıdan ne anlama geldiğini gösterebilecek iki önemli bilimsel taslağı kısaca tanıtmak istiyorum.

Psikolojik sağlık ve hastalık

psikolojik saglik

 

Yazının başında ifade edilen sağlık ve hastalığın farklı pencerelerden tanımlanması, ruhsal dünyamız açısından daha da önem arz eder. Sağlığı hastalıklardan bağımsız olarak anlama çabalarının arkasında, özellikle psikolojik çalışmalar bulunmaktadır.

Peki psikolojik rahatsızlıkların tanımları belirli kriterler ile yapılırken, psikolojik anlamda sağlıklı olmayı nasıl tanımlamamız gerekir? Psikolojik bir rahatsızlığın olmaması psikolojik anlamda sağlıklı olmak anlamına mı gelir?

Belirli bir zamana kadar psikolojik rahatsızlıklardan uzak, sağlıklı yaşam sürdürebilen insanlar, özellikle psikolojik kriz (işsizlik, ayrılık, doğum vb.) ya da travmatik olaylar sonrasında (doğal afet, trafik kazası, ölüm, şiddet mağduriyeti vb.) tahmin etmedikleri psikolojik rahatsızlıklarla yüzyüze kalabilirler. Daha önce ihtiyaç duymadığımız, psikolojik sağlığın korunması için gerekli etkenler bu durumlarda son derece önemli olmaya başlarlar. Psikolojik sağlık için gerekli kaynakların eksikliği, krizleri aşmada işimizi zorlaştırırken, psikolojik hastalıkların gelişmesinin de önünü açarlar.

Psikolojik sağlığın tanımlanmasında bilim adamlarının yönelttikleri soru tam da buradadır; Neden bazı insanlar travmatik olayları, krizleri atlatabilirken diğerleri, örneğin travma sonrası stres bozukluğu (PTSD) geliştirir ya da intihara kadar sürüklenen depresif krizler yaşarlar?

Krizleri atlatan insanların başarısının arkasındaki psikolojik gerçeklik nedir? Bu sorulara yanıt bulmaya çalışan iki bilimsel taslak Salutogenese ve Resilens’dir. Örneğin Vietnam savaşından sonra PTSD geliştiren askerlerle, aynı olayları yaşadıkları halde bu hastalığı geliştirmeyen askerler arasındaki farklar psikolojik sağlık kavramını anlamak için önemli bir kaynak oluşturmuştur. Salutogenese konseptini geliştiren Antonowsky, Nazi kamplarında yaşamış kadınlar üzerinde yapılan araştırmalardan yararlanmıştır. İnsanlık tarihinin en büyük vahşetinden kurtulup ayakta kalabilmiş insanlar bunu nasıl başarmışlardır?

 Resilens (resilience)

psikolojik saglamlik

Resilens psikolojik sağlamlığı, dayanıklılığı ifade eder. Bu konsept insanların zor olanı başetmedeki becerilerinin incelenmesi üzerine geliştirilmiştir.

Güçlü resilense sahip insanlar sosyaldirler ve çevrelerinden destek almaktan çekinmezler. Zeki insanlardır. Yaşadıklarına, olumsuz da olsa korkmadan bakabilme gücüne sahiptirler. Gerçeklikten kaçmadan, yaşadıklarında anlam bulmaya ya da onlara anlam vermeye yatkındırlar. Yaşadıklarından bugünleri için bir sonuç çıkartabilirler. İnançlıdırlar. Yaşamda bir idealinin/ vazifesinin olduğuna inanırlar. Diğer bir özellikleri ise, duygularını kontrol edebilme becerileridir. Yaşama etki edebileceklerine dair inançları güçlüdür, ama değiştiremeyecekleri şeyler varsa bunu kabul etmeyi tercih ederler. Yani kendilerinden beklentileri abartısızdır, gerçekçidir. Sorunları aktif olarak çözmeye yatkındırlar. Probleme değil problemin çözümüne odaklanırlar. Değiştiremeyecekleri ile uğraşmak yerine enerjilerini başarabileceklerine yönlendirirler. Kendi gücünü abartmadan yardım almayı tercih ederler. Belirsizliklere katlanabilme becerileri yüksektir, yani sabırlı insanlardır.

Birçok kişi yaşadıklarından kendini sorumlu tutup, olumsuzlukların sürüp gideceğine, değiştirilemeyeceğine inanıp, her alana yayılacağından korkarken, güçlü resilense sahip insanlar yaşadıklarına doğru nedenler bulmaya çalışırlar. Kişiselleştirmeden, genelleştirmeden ve felaketleştirmeden kaçınırlar. Yaşananların tüm nedenlerini bulmaya çalışırlar.

Yüksek resilense sahip insanların diğer bir özelliği ise iyi olanı görebilmeleridir. Zor durumlarda birçok insan dikkatini kötü olana yoğunlaştırır. “Kaybettiklerim, kaçırdıklarım neler?” diye sorarken, umutsuzluk ile kötünün ne zaman biteceğini beklerler.

Salutogenese

Yukarda ifade ettiğim gibi Antonowsky bu konzepti Nazi kamplarında hayatta kalmış insanlar üzerinde geliştirirken “Hastalık sağlığın tersimidir?” sorusunu ilk soran insanlardandır da aynı zamanda. Antonowsky (1970)‚ “İnsanları sağlıklı tutan şey ne?” sorusuna yanıtlar aramıştır.

Sense of Coherence (SOC) (Ahenk duygusu)

Sense of Coherence Antonowsky’nin konzeptinin en önemli parçasıdır. Yaşamda olup biteni ve onun bütünlüğünü anlayabilmeyi ifade eder. Resilience konzepti ile birçok anlamda örtüşür ve güçlü ahenk duygusuna sahip insanar yaşamlarının belirleyicisi olduklarına inanırlar (resilience; kendi etki gücüne güvenmek). Yine bu insanlar yaşamlarında bir anlam bulurlar, inançlıdırlar (resilence; yaşamda anlam aramak).

Bu insanlar için dünya ve yaşadıkları kendi içinde anlaşılırdır (zorluklar da dahil); olabilecekleri (dışardan ya da içerden gelebilecek uyaranlar ile) önceden tahmin edilebilirler ve yaşadıkları şeyler mesela borderline, depresyon, panik gibi hastalıkları yaşayan insanların tersine onlar için anlaşılırdır.

Ahenk duygusuna sahip insanlar yaşamın önlerine bir ödev koyduğunu düşünürler. Bu ödevleri yerine getirmek için uygun ve yeteri kadar güce ve kaynağa sahip olduklarına inanırlar. Olmadığını düşündüklerinde de bunları geliştirmeye, edinmeye ve bulmaya hazırdırlar.

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı