Mehmet Meral

Psikosomatik rahatsızlıklar

Mehmet Meral

Mehmet Meral

lic. phil. Psychologe FSP

Systemischer Therapeut

mehmetmeral@gmx.ch

 

 

 

Birçoğumuz bu rahatsızlığı duymuşuzdur, ancak ne olduğunu tam olarak kestirememişizdir. Bununla ilgili bazı bilgiler aktarmak adına, bu sayıdaki konumuzu psikosomatik rahatsızlıklar olarak seçtim.

Bu konuyu seçmemin en temel sebebi, bu rahatsızlığın toplumda, özellikle de kadınlarda yaygın olarak karşımıza çıkmasıdır.

Öncelikle, kavramsal olarak açıklamak gerekirse; Latince’de psyche “ruh”, soma da “beden” demektir. Beraber kullanıldığında buna psikosomatik hastalık denir. Yani iç dünyamızda ve hayatımızdaki duygusal ve düşünsel çatışmaların bedensel belirtiler ve fiziksel şikayetler olarak açığa çıkmasıdır.

Daha somuta indirgemek istersek…

Mesela stres anlarında açığa çıkan bazı bedensel şikayetleri sayabiliriz: Baş ağrısı, bel ağrısı, karın ağrısı, kaşıntı, uyuşma vs. Uzmanların tespitlerine göre çoğunlukla bu tür rahatsızlıkların altında kayıp ve ayrılık gibi konular yatmaktadır.

Batı ülkelerindeki Avrupalı hekimlerin bir çoğunun, göçmenlere yönelik olarak en çok bu teşhisi koydukları görmekteyiz.

Göç meselesi kendi içinde ayrılık ve kayıp duygularını da barındırmaktadır. Bazı durumlarda bu duygu yoğun yaşanıldığında, kişide kendini çaresizlik, güvensizlik, yalnızlık, umutsuzluk duyguları olarak göstermektedir.

Buna öfke nöbetleri, haset duyguları, üzüntü, hayal kırıklığı, korku ve kaygı da eklendiği zaman, kişi çıkış yolu bulamadığında ifade etmenin bir yolu olarak bilinç dışı somatizasyona (bedensel ifade etme hali) başvurur.

Kelimelerle ifade edemediğimiz korkular, sıkıntılar, ızdıraplar bedenimizde kendini bazen bir uyuşukluk, bazen bir ağrı, bazen de herhangi bir bedensel şikayet şeklinde kendini ifade eder.

Genellikle kaşıntı, uyuşukluk, bel ağrıları, ayak, bacak, kol ve el ağrılarından dolayı bir çok hasta hekime gider. Standard uygulanan tedavi sonucunda bedensel şikayeti ile giden kişide kan tahlili, ultrason veya röntgen gibi metodlarla somut olarak organik hiçbir tanı konulamadığında psikiyatriye sevk edilir. Hasta, genellikle de bu tür vakalarda önce bir şaşkınlık yaşar, bocalar ve kendisinin doğru anlaşılmadığı duygusuna kapılır.

Toplumda var olan, psikiyatriste sevk edilmenin belli bir olumsuz ön yargısından dolayı hasta ciddi bir tereddüt de yaşayabilir. Hastada organik sebebi bulunamaması durumunda, bence önemli ve yeni bir boyut gelişir: ‘Acaba beni sevenlerim organik bir şeyim yoksa, bana numaracı gözüyle bakarlar mı’ endişesi başlayabilir.

Genellikle psikosomatik teşihisi konulan hastalar bu teşhisi kabul etmede başlangıçta büyük direnç geliştirirler. ‘Nasıl olur da bir ağrı duygulardan gelir?’ ya da ‘Nasıl olur da ruh, bedende böyle bir ağrıya sebep olabilir?’ gibi sorularla işin içinden çıkamaz. Devamında duygusal ve düşünsel olarak bir karmaşa hali de kendini gösterebilir.

Bedensel bulgular ruhsal bulgulara göre toplumda genel olarak daha rahat kabul edilir. Dişimiz ağrıdığında rahat bir şekilde diş hekimine gideriz, ama ruhumuz sızladığında nedense bir ruh hekimine gitmekten çekiniriz.

Bedensel ağrılarıyla gelen bir danışanım, aile içinde kızgın olduğu ve kırıldığı insanlara bu duygusunu aktaramadığı için bacaklarında ve ellerinde yanma hissinden ve ağrılardan şikayetçi idi. Yapılan tüm organik tetkiklerden sonra bir şeyin bulunamaması üzerine bir Psikiyatri’ye havale edildi. Bunun üzerine, önce buna alınmış ve bir süre gitmekte direnmişti. Daha sonra bu yanmalar ve ağrılar şiddetlenip içinden çıkılmaz bir hal almış. Bunun üzerine daha fazla dayanamayıp nihayetinde geldiği ilk seansta psikosomatik denen bu rahatsızlığın olmadığını, uyduruk bir şey olduğunu duymak istiyordu.

İlk seanslarda genellikle temkinli yorumlarla önce bu direncini kırmıştım, daha sonraki seanslarda yapılan görüşmeler sonucunda, kişinin iç dünyasında ve hayatındaki çatışmaları bir bir adlandırıp kelimelerle ifade ettikçe gelen danışanımda bir farkındalık oluştu. Ruhun bedenle beraber karşılıklı olarak bir etkileşim içinde olduğunu kabul ettiğinde yaşadığı bu ağrılara ve yanmalara tek tek isim vermeye başladı ve yaşadığı bu bedensel şikayetlerin psikolojik olduğunu kabul etti.

Yaşantımızdaki stresi ciddiye almalıyız

Batı toplumunun baş belası olarak nitelendirebileceğimiz bir durum olarak stres pek çok rahatsızlığa davetiye çıkarmaktadır. Stersli durumlar; kalp atışlarında hızlanmalar, kan basıncında yükselme, gögüs bölgesindeki kaslarda kasılma, mide ve bağırsaklarda sıkıntılar ve bedende ağrılar şeklinde karşımıza çıkar. Stresle baş edemeyen organizma, bu tür belirtileri psikosomatik rahatsızlıklar olarak, hastalıklar gelişmeye başlar. Günümüzde stresin yol açtığı hastalıklar olarak şunları sayabiliriz: Ülser, yüksek tansiyon, alerjik reaksiyonlar, kalp-damar hastalıkları, şeker hastalığı, kanser ve vigitilo, sedef gibi deri hastalıkları. Bunların yanı sıra sigara, alkol, obezite gibi faktörler de varsa, psikosomatik rahatsızlıkların hastalığa dönüşme riski yüksek.

Peki ne yapmalı?

Her şeyden önce psikosomatik rahatsızlığı bir ‘ruh-beden’ rahatsızlığı olarak görmemiz gerekir. İster psikolojik kaynaklı olsun ister bedensel, her türlü durumlarda bir uzman desteği almanın hiç kimseye zararı olmaz. Ruhsal gerginliğin sonucu olarak bedenin fiziksel direncinin kırılması mümkündür ve bu artık günümüz koşullarında doğal bir durumdur.

Psikosomatik hastalıklarda en etkili yöntem olan psikoterapinin yanında, yeri geldiğinde ilaçlı tedavi de uygulanmaktadır. Kişi, terapiyle yaşadıklarını ifade etme olanağı bulur ve hayata daha olumlu bakarken, nelerin farkına varması gerektiğini öğrenir.Yani bir anlamda içgörü kazanır. Böyle durumlarda kişi psikosomatik şikeyetleriyle daha kolay baş edebilir ve zorlukların üstesinden gelmeyi öğrenebilir.

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı