Diziisviçreİsviçre

60 yıl İsviçre-Sebahattin Apaydın

Sebahattin Apaydın 1962 yılından bu yana İsviçre’de yaşıyor. 82 yaşında olan Sebahattin Apaydın ile İsviçre’de geçirdiği 60 yılı konuştuk.

İsviçre’de birçok ilklere imza atan isimlerden biri olan Apaydın, ticaret konusunda oldukça deneyimli ve başarı dolu bir geçmişe sahip.

Uzun yıllar deri giysi ticareti ile uğraşan Apaydın’ın, İsviçre’de imza attığı başarıları ile yeni kuşaklara örnek olabilecek bir hikayesi var.

“İlk Türk marketini, ilk döneri, ilk helal kesim etlerini ben getirdim İsviçre’ye.“ diyen Apaydın İsviçre’ye ilk geliş zamanlarını şöyle anlatıyor;

Sebahattin Apaydın

“Türkiye’nin tanınmış ailelerinden biri olan İpar ailesi aracılığı ile geldim buraya. İpar ailesi o dönemler Türkiye’nin şeker kralı idi. 1958 yılında o ailenin yanında şoför olarak çalışıyordum. 1960 yılında askere gittim, o dönem dahi bana maaş bağlamışlardı. Askerlikten sonra onlarla çalışmaya devam ettim. Ali İpar’ın ablası Şaziye İpar o dönemler burada, Waidspital hastanesinde şef doktor olan Profesör Otto Spühler ile evliydi. Şaziye İpar ile tanıştım İstanbul’da ve bana burada, özel şoför olarak iş teklifinde bulundu. Ben de hemen kabul ettim tabii. İlk iş olarak Otto Spühler’in şoförlüğünü yaptım. Sonra Almanca öğrenip farklı işler aramaya başladım. 2 yıl sonra ayrıldım onlardan. Bir dönem Amag’da çalıştım, daha sonra da yardımcı mekaniker olarak başka bir firmada iş buldum. Bu şeklide kendi yaşamımı idame etmeye başladım.“

Osman Fuat ile tanışma

Apaydın bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun son henedanlarından olan Osman Fuat Osmanoğlu ile tanıştığını da aktarıyor;

“Zürich’e gelirdi sık sık. Osman amca derdik ona, yaşlıydı. Osman Fuat o zamanlar Türkiye’ye giriş yasağı listesinin başındaydı. Paris’te ve Nice’de kalırdı ailesi. Ufak bir Citroen marka arabası vardı o zamanlar, onunla gelirdi buralara. Ona bazen şoförlük yapardım. Çok iyi derecede Fransızca, Almanca, İtalyanca ve İngilizce bilirdi. Kendisinin Filistin’de Lawrence’a karşı mücadele ettiğini anlatırdı hep. Orada yaralanmış üstelik.

Sebahattin Apaydın
Osman Fuad

Atatürk’ten sonra sınırdışı edilince, önce İtalya’ya oradan da Fransa’ya geçiyor ailesiyle. Fransız general De Gaulle’ın yakın arkadaşıymış. O zamanlar maddi durumu iyi değildi pek. Buna rağmen çok cömert ve eli açıktı. De Gaulle ve Şaziye hanım kendisine destek olurlardı hep. Kadıköy taraflarında çok arazileri vardı. Orada bir avukat bu arazileri satıp para gönderirdi kendisine. O zamanlar 100 dolar bile çıkaramıyordu insanlar. Genelde parayı Şaziye hanım getirirdi ona. 1973 senesinde Nice’de vefat etti.“

Sebahattin Apaydın
Osman Fuad ve Şaziye İpar

Sabahattin Apaydın bir süre sonra ticarete atılmaya karar veriyor. Saat üretimi ile başladığı ticari hayatına İsviçre’nin farklı bölgelerinde açtığı Türk marketleri ile devam ediyor. “İsviçre’de İlk Türk marketlerini ben kurdum“ diyen Apaydın bu sayede Türkiye’den gıda ürünleri getirerek İsviçre pazarı ile tanıştırıyor. Bir süre sonra market sayısını 8’e çıkaran Apaydın; Vatan, Piyale, Tamek gibi markaların İsviçre temsilciliğini de üstleniyor.

1978’e kadar sürdürdüğü gıda işini bırakan Sebahattin Apaydın daha sonra tekstil ve moda sektörüne yöneliyor.

“İsviçre’ye ilk döneri ben getirdim“

Sebahattin Apaydın

Tekstil ile İsviçre pazarına hareketlilik getiren Apaydın bu kapsamda Avrupa çapında birçok fuara katılırken, İsviçre çapında da dikkat çeken organizsayonlara imza atıyor.Bu organizasyonlardan birini şöyle anlatıyor;

“Jelmoli’de Bazar Türk ismiyle 1 hafta süren bir kültür haftası yaptık. Çok yoğun bir kalabalık oldu o zaman. Orada Türkiye’ye dair herşeyi sergiledik. Müzik, dans, yemek… Orada ilk kez döneri de tanıttık İsviçrelilere. O günden sonra da Jelmoli’de uzun süre döner satışı yapıldı ve her yere yayıldı. Daha sonra Mövenpicklere takdırdık döneri. Suat Sadok isimli biri vardı orada. O Mövenpicklerin 7 kişilik CEO’sundan biriydi. Çok destek oldu bize. Türkiye’den özel olarak döner ustası getirdik buraya.“

Konser organizasyonları da yapan Apaydın, Zeki Müren, Safiye Ayla gibi sanatçıları getiriyor Zürich’e.

Sebahattin Apaydın
Zeki Müren ile
Sebahattin Apaydın
Safiye Ayla ile

1990’lı yıllara kadar tekstil işi ile uğraşan Apaydın; Vİtali, Altınyıldız, Mithat Giyim, Vakko, Teodem gibi dönemin tanınmış birçok moda markasının İsviçre temsilciliğini alırken, birçok modelle birlikte de çalışıyor.

Sebahattin Apaydın
Tekstil ürünlerinden örnekler

“Tekstileri Türkiye’de hazırlayıp, İsviçre pazarına sunuyorduk. O zamanlar tekstil işi çok iyiydi. Hindistan’dan da çok ürün getirdim buraya.“

Neden devam etmediniz peki?

Çok riskli bir iş tekstil…Zorlukları çoktu. Burada çok büyüdüm, Hindistan’dan mallar getirirdim buraya. Yeni Delhi’de ofisim ve çalışanlarım vardı. İsviçre’nin en büyük üçüncü firması olmuştuk. Bir Hitli mahfetti beni.

Nasıl mahfetti?

120 bin adet sipariş verdim ona. Göndereceğim dedi göndermedi. Oraya gittim sonra. Hepsi hazır dediler, ben de İsviçre pazarındakilere “tamam, mal hazır“ diyorum. Sonra da göndermediler malları. Siparişleri yetiştirememişler. Bir süre sonra da iflas ettik. Ondan sonra unuttum Hindistan’ı. 1988’e kadar da gitmedim oraya.

Ticari anlamda Türkiye’ye yönelmeyi düşündünüz mü hiç?

Önceliğim İsviçre’de ve Avrupa’da büyümekti. Türkiye’ye yönelmeyi düşünmedim hiç.

Hedefiniz neydi peki?

Avrupa’da en büyük olmaktı. Hindistan olayı olmasayı önümüz çok açıktı. Milyon franklarla ifade edilebilecek bir bütçemiz vardı bu iş için.

Bu çalışmalarınıza İsviçrelilerin yaklaşımları nasıldı?

Çok yardımcı oldular bana. Beklemediğim kadar çok hem de. İlk mağazamızı açtığımız sıra üzerinde madalyon olan tişörtler getirmiştik. Bunları Denizli- Buldan’dan yaptırmıştım.
Bir adam gelmiş iki tane almış bu tişörtleden. 1 hafta sonra elinde bir dergiyle tekrar geldi. Elindeki dergi Schweizer İllustrator dergisiydi. Derginin kapağında sattığımız tişörtlerin üzerindeki madalyon resmi vardı. O zaman ona bir karton şam fısıtığı hediye etmiştim.Daha sonra da gidip 15 tane dergi aldım ve sağa sola dağıttım. Jelmoli’de standlarım vardı, oralara da koydum dergileri. Sonra o tişörtten binlerce getirdim buraya. İyi para kazandık o zaman.

Sebahattin Apaydın

Şans mı bu, yoksa başarı mı?

Şanstı ama iyi değerlendirdik o zaman. O zamanlar çok zordu herşey. İlişki bulmak, organize etmek çok sıkıntılıydı.

“Helal etleri de ben getirdim ilk“

Helal et konusunda da ilke imza attığınızı söylediniz?

Çetin isimli bir arkadaşımıza Oerlikon’da bir işyeri açtırmıştık. Ona birileri gelip beni sormuş. Sonra ilişkilendik onlarla. Meğer bunlar Othmarsingen’de bir kesimhanenin sahipleriymiş. O zaman Marti isimli adam dedi ki; “Senin ismini çok işittik. İsviçre’de Yahudiler helal kesim yapıyorlar ama Türklere yaptımıyorlar. Benim kesimhanem var. 350 kişi çalışıyor yanımda. Helal kesim işinin importunu alacağız ama öncü olarak senin olman gerekiyor. Gerisini biz halledeceğiz“. Kabul ettim. Avukatlar vs. tuttular o zaman ve işlemlere başladılar. Politik yönüyle de ciddi bir destek lazım. Bund’dan izin çıkmadı tabii. Sonra Radyo 24 örneğini anlattılar bana.

Hikaye şu; Schawinski isimli biri İsviçre’de Radyo 24 isimli bir radyo kurmak istiyor. O zaman izin vermiyorlar ona. Çünkü İsviçre devlet radyosu var deniyor. O da gidip İtalya’nın Como şehrinde kuruyor radyosunu ve İsviçre’ye yönelik yayın yapıyor. Bir süre sonra radyo çok tutuyor ve İsviçre’de kurulma koşulları oluşuyor. Helal kesim işi de aynı şeklide olacak dediler. O zaman İsviçre’de 11 kesimhane vardı. Hepsine mektup yazdık. “Biz Müslüman usulü kesim yapmak istiyoruz, kim bize yardımcı olabilir diye sorduk“ hepsine. Bu arada resmi makamlardan bize hep uyarı geliyordu. “ İsviçre’de kesim yasak, burada kesilenlerden alın“ deniyordu. 1 tanesi dışında bütün kesimhanelerden hayır cevabı geldi. Kabul eden kesimhane Bern’deydi. Koca bir dana aldık oraya gönderdik kesim için.Ben de bir hoca ayarlayıp, kesime gittik. Tam kesim olacağı zaman Bundesamt’tan bir haber geldi. “Canlı canlı kesim yok, önce bayıltıp sonra keseceksiniz“ dendi. Sonra bıraktık herşeyi. Bu durumda kesilmiş import helel et getirmemiz gerecekti. O zaman belli bir kota vardı. Onun dahilinde arayışlara girdik. Derlerki en güzel kuzu İskoç kuzusudur. Eti hiç kokmaz. O sıra Marti ile birlikte atladık İskoçya’ya mezbahanelere gittik. Sonra da işi çözdük. Helal Et AG’yi kurup tonlarca et getirdik o zaman. Helal et hikayesi de böyle çıktı.

Şu an İsviçre’de helel kesim durumu nedir?

Gelende yasal değil ama kontroller de eskisi gibi değil, göz yumuyorlar.

Bunca zaman sonra iyi ki buradayım diyebiliyor musunuz?

Tabii ki, İsviçre bize çok şey verdi.

Türkiye’de olsaydınız…?

Bu kadar olmazdı tabi. Belki de hiçbirşey olmazdı. O zamanlar Türkiye’de para yoktu.

Daha çok hangi konularda kendinizi deneyimli görüyorsunuz?

Tekstil ve deride tecrübelerim iyidir. 1990 yılında bu yana deri işi de yapıyorum.

Sebahattin Apaydın

Deri giysi için hayvanları öldürüyorsunuz eleştirisi geldi mi hiç?

Bunlar kuzu derisi daha çok. Diğerleri yok.

Yeni kuşaklara ticareti tavsiye eder misiniz?

Şiddetle tavsiye ederim ama tam yapmak lazım, yarım yamalak değil.

Türkiye’ye temelli dönmeyi düşündünüz mü hiç?

60 yıldır buradayım. 6 ay burada 6 ay oradayım zaten.Temelli geri dönmeyi düşünmedim ama ölünce gideceğim yer memleketim Rize olacak…

Aydın Yıldırım / Zürich

Derya Ozgul

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı