Mustafa Aktaş

Futbolun kaos teorisi

Mustafa Aktas

Mustafa Aktaş

Eski futbolcu

 

 

Kaos teorisi, 20. yüzyılın en büyük bilimsel keşiflerinden biridir. İster insan yapımı, ister doğal; ister mikroskobik, ister makroskobik olsun, çevremizde kendiliğinden meydana gelen birçok olayın kaotik özellikler gösterdiğini artık biliyoruz. Kaotik, rastgele veya düzensiz davranışlar için değil, düzenli ve matematiksel kuralları olan davranışlar için kullanılır. Fakat bildiğimiz “düzenli davranışlar”dan en önemli farkı, uzun vadede ne olacağını öngöremememizdir.

Futbola da bilim dünyasının gözüyle bakacak olursak bu 90 dakikalık oyunun aslında oldukça kaotik bir yapıya sahip olduğunu görebiliriz. Bir futbol maçında, hakemin ilk düdüğü ve sahadaki oyuncunun ilk pasıyla birlikte “kaos teorisi” başlar. İkinci pastan itibaren oyuncuların nereye doğru hareketlenecekleri, topun nereye ve hangi şiddette gideceği gibi geleceğe dair durumları kesin olarak hesaplamak imkansız hale gelir. Yapabileceğiniz tek şey, bazı öngörülerde bulunmaktır. Peki, neye göre öngörülerde bulunuruz? Tabii ki söz konusu futbol ise futbol bilgilerimize göre…

Öngörülemez olayların tespiti

Futbolun en verimli şekilde oynanabilmesini sağlamak üzere hücum ve savunma prensipleri geliştirilmiştir. Zira bunlar oyunun temelini oluşturur. Takımların kadrolarındaki futbolcuların teknik ve fiziksel özellikleri de önem arz eder. Ayrıca teknik direktörlerin oyun anlayışlarına göre sahada diziliş şekilleri ve üzerinde çalışılmış maç taktikleri vardır. Futbolcular da teknik direktörün geliştirdiği oyun stratejisini sahaya yansıtma düşüncesinde olurlar. Her ne kadar maça dair birçok detay hafta boyunca antrenmanlarda çalışılmış olsa da ne yazık ki sabit verilerle önceden maç süreciyle ilgili net sonuç elde etmek imkansızdır.

En basit kaotik sistemleri hesaplama konusunda bile günümüzün süper hızlı bilgisayarları yetersiz kalmaktadır. Fakat insan beyni ve bu beyindeki henüz çözemediğimiz devreler, çoğu zaman mucizevi bir şekilde bu kaotik ve öngörülemez olayları tespit edip ona göre bir davranış ortaya koyabilme konusunda oldukça yeteneklidir.

Futbolda da birbirinden farklı genetik yapılara sahip 22 futbolcu topun, rakip oyuncuların, takım arkadaşlarının sabit ve hareket halindeki durumlarının ne ifade ettiğine odaklanırlar. Bireysel algı ve yetenek seviyelerine göre de kendilerinin ne yapmaları gerektiğiyle ilgili sonuçlar çıkarırlar. Netice itibariyle her oyuncu, her an yeni bir uygulama süreciyle karşı karşıyadır. Böylece “kaos teorisi” olanca işlerliğiyle devam eder.

Futbolda “maç 90 dakikadır” diye klasikleşmiş bir ifade vardır. Bu ifadeyi daha çok mağlup durumdaki takımın yandaşları kullanırlar. Hakemin bitiş düdüğünden evvel her an sahadaki şartların değişebileceği ve maçın kendi lehlerine dönebileceği inancı hakimdir.

Bilim ve sağduyu, yaşanan anın her zaman bir önceki andan farklı olduğunu, bir sonraki anın ise şimdiki andan farklı olacağını söyler. Bilgisayarlar, matematik modelleri, bilimin, hatta bizzat analizci aklımız, öngörülemeyen hadiseleri tespit edebilmek için çok yetersizdir. İnsan zihni, tabiatın öngörülemez kaosu içinde yoğrulmuş ve bugün “kaos” adıyla anlamaya çalıştığımız o hassas ve karmaşık düzeni çözümlemek üzere ayarlanmıştır aslında.

Deneyimli futbolcuların sahada yaşanan krizleri fırsata dönüştüren kararları, zihinlerinin kaotik doğasını çok iyi kullanmayı öğrenmeleriyle ilgilidir. Kale önünde yaşanan karambol pozisyonunda bir bakarsınız golcü futbolcu o kalabalığın arasında topa dokunur ve gol yapar. Aynı oyuncu benzeri golleri sıklıkla atıyorsa “Nasıl oluyor da her seferinde top ona geliyor?” diye bir düşünce hakim olur. Aslında olan golcü futbolcunun zihninin kaotik doğasını kullanmayı geliştirmiş olmasından ibarettir.

Şimdi bir futbol maçına gidiyoruz. Kırmızı ve beyaz takımın karşı karşıya geldiği bir maçtayız. Kırmızı takım maça çok iyi başlıyor, etkili hücumlar gerçekleştiriyor. Bir hücumda beyaz takımın savunma zaafını değerlendirerek çok net bir gol pozisyonu yaratıyor. Gol olması için oyuncunun ayak içi ile topu kaleye yönlendirmesi yeterli. Kırmızı takımın kalecisi de dahil bütün takımın tek odak noktası oyuncunun topa dokunuş anında ve topun kaleye gittiğini görüp sevinmek için bekliyorlar. Ne bulundukları konum ne de beyaz takım oyuncularının konumu ilgi alanları dahilinde değil. Bu arada oyuncu topu kaleye doğru yönlendiriyor ama beklendiği gibi olmuyor. Zemindeki küçük bir tümsek topun hafifçe sekmesine neden oluyor. Ayak içi yerine bileğine temas eden top yine de kaleye yöneliyor fakat kalenin yan direğine çarparak oyun alanına geri dönüyor.

İsviçre'de futbol

Beyaz takım oyuncusu topu önünde buluyor. Can havliyle vurarak topu tehlikeli bölgeden uzaklaştırmak istiyor. Bu beklenmeyen kısmetli an, oyuncunun beyninde o kadar hızlı işlenir ki daha defans oyuncusu meselenin bilinçli farkındalığını yaşamadan beynin otomatik ve tecrübeli devreleri kararı verir. Neticede top ayağın o kadar doğru bir noktasına temas eder ki rakip sahaya kadar gidiyor.

Bu arada kırmızı takımın defans oyuncuları az önceki kesin gol beklentilerinin böyle beklenmedik şekilde boşa çıkmasının etkisini yaşamaya devam etmektedirler. Çoktan topa odaklanmış olan beyaz takım forvet oyuncusu, kaleciyle karşı karşıya kalmıştır bile. Maçı bu golle kazanan beyaz takım coşkuyla sevinirken oyunun hakimi olmasına ve son derece etkili oynamasına rağmen verdiği tek pozisyonla maçı kaybeden takım için üzüntü had safhadadır.

Kaos teorisiyle ilgilenen bilim insanlarını bir araya getirip böyle bir pozisyonu yorumlatabilseydik kuvvetle muhtemel şöyle bir sonuç çıkacaktı: “Golün kaçtığı andan evvel bozuk zeminden dolayı topun beklenmedik şekilde sektiği anda ‘kelebek etkisi’ başlıyor ve bu ölçülemeyen minicik etki, sahanın diğer ucunda adeta bir fırtınaya dönüşüyor yani gol oluyor.

Futbol insan hayatına benzer

Böyle bakınca futbolun herhangi bir anında verilen bir kararın, sahadaki minik bir pürüzün, ufak bir rüzgarın, yapılan herhangi bir hamlenin veya özellikle futbolcuların aklına geliveren düşüncelerin, bütün işleyişi kökten etkileyebileceğini fark ediyoruz. Sonuç itibariyle de bir daha asla aynen tekrarlanamayacak ve değiştirilemeyecek olan bir geçmiş yaşanmış oluyor. Tıpkı hayatın geride kalanı gibi…

Aklımızın ve teknolojimizin taklit edemeyeceği ve anlayamayacağı kadar karmaşık, kaotik ve öngörülemez olan futbol, belki de bu yüzden tüm dünyada milyarlarca insan tarafından heyecanla takip ediliyor. Milyarlarca doların el değiştirdiği kocaman bir sektöre dönüşen futbolun özünde aslında aklımız için böylesine karmaşık ama bir taraftan da oldukça tanıdık böyle bir garip sistem var. Gerçekten de böyle bakınca futbol, önceden hesaplanamaz ve belirlenemez olan bireysel hayatlarımıza ne kadar da benziyor!

Belki bu açıdan bakınca futbola olan tutkuyu ve hatta bazılarımızın bu oyuna bir “hayat-memat meselesi” gibi yaklaşmasını biraz daha iyi anlayabiliriz. Zira, aynen gerçek hayat gibi hakem bitiş düdüğünü çaldığında her şey sona eriyor.

Saygı ve sevgilerimle

Kaynak: Haluk Kaplan

 

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı