isviçreİsviçreKültür-Sanat

Yazar Muhittin Çoban: İyiler çıplakken de güçlüdür

17 yıldır İsviçre’de yaşayan Muhittin Çoban son dönemlerde edebi çalışmaları ile dikkat çekmeye başladı.

Şu ana kadar 8 edebi esere imza atan yazar, bugünlerde basılacak olan 9’uncu kitabının heyecanını yaşıyor. Muhittin Çoban ile edebi çalışmaları üzerine konuştuk;

Muhittin Çoban ilk olarak İsviçre’ye politik nedenlerle geldiğini anlatıyor bize;

“Herkesin gelme nedeni benzerliklerle dolu. Ortak noktamız kanımca şu: Ülkemizde yaşama imkanı bulamamak. Yoksa neden toprağımızdan şalgam gibi sökülüp gelelim buralara?“

Yazarın şu ana kadar yayımlanan kitapları:

  • Büyük Gün Geldiğinde (Biyografi)
  • Düşüncede Yürümek (Denemeler)
  • Her Şey Aşk İçin (Denemeler)
  • Sevgiliye Mektuplar
  • Aşka Yazdım (Mektup)
  • Bir Gün
  • Bir Aşk Hikâyesi
  • İşgal (Roman)

Yazma konusunda size ilham veren şey nedir?

Muhittin Çoban

Ben uzun soluklu yazmayı seviyorum galiba. Uzun konuşmayı beceremeyince, bu açığı yazarak kapatıyorum sanırım. Yazdıkça konuşuyor, konuştukça da yazıyorum.

Aslında yazmaya cezaevindeyken başladım. Cuntanın muhatap aldıklarından biriyim. Yaklaşık on bir yıl cezaevinde kaldım. İdamla yargılandım. İdam cezası aldım, daha sonra ömür boyu hapis cezasına çevrildi. Bu zorlu yıllarda yazım hayatına adım attım, iyi de yapmışım.

Eserlerinizde içerik olarak ne tür farklılıklar var peki?

Denemelerde daha çok hayat görüşümü dillendiriyorum; hayata dair konular var yani. Romanlarımda ise sokaktaki insanın, halkın yaşam öykülerini anlatıyorum.

Sizi yazmaya sürükleyen nedenler neydi? 

Başkalarını bilemem, ama ben biraz hesaplaşmak için yazıyorum. Hıncımı almak, içimi soğutmak, kötülerle hesaplaşmak için. Bakıyorum iyilere, kötülerden kaçıyorlar; “Bizden uzak olsun” diyorlar. Kötülerden kaçarak, uzak durarak mücadele edilmez ki. Kötülere doğruları göstermek için olabildiğince yakın olmalıyız, kaçmamalıyız; onları kendi başlarına bırakırsak kötülüklerinin sınırı olmaz.

Bizlere, bizden öncekilere iyi davranılmadı. Bizden sonraki nesile de hiç insanca davranılmıyor. Bizler üzerinde ne kadar kötülük varsa deneniyor. Onlar kadar kötü olup bana yaptıklarının aynısını yapamazdım, bunları yapabilmem için insanlıktan çıkmış olmam gerekirdi. İnsanlıktan çıkamam.

Cezaevinde bunları çok düşündüm. Yazmanın bana en uygun şey olduğunu anlayınca daha çok yoğunlaştım. Yazmak basit bir eylem değil, işin kolayına kaçmak hiç değil. “Bizi ancak biz doğru anlatırız” dedim. “Bizi başkaları, bizi bizden olmayanlar anlatamaz. Anlatırsa da küfür ederek anlatırlar.“

Edebi olarak etkilendiğiniz yazarlar var mı? 

En sevdiğim yazarların başında Orhan Kemal gelir. Dünya klasikleri arasına girmiş yazarlardan söz etmeyeyim, onların adı en başta yazılı. Okumaya doyamadığım yazardır Orhan Kemal.

Kendinizi hangi edebi akıma yakın görüyorsunuz? 

Halkın, yani okuyucuların bu akımlarla ilgilendiğini sanmıyorum. Ben materyalistim, diyalektik düşünürüm. Bu günlerde tartışılan postmodern edebiyatın da dışındayım. Ben insancıl edebiyattan, sanattan yanayım. Bir sanat insanın insanlaşma sürecine katkı sunuyor mu, sunmuyor mu; ben ona bakarım. Sistemden yana mı, yoksa insandan yana mı?

Okuyucuları güvenilir buluyor musunuz, yani insanları? 

Son zamanlarda herkesin dilinde şu var: “İnsanlara güvenmiyorum.” Kimse kimseye güvenmiyor. Güvensizlik tohumu herkeste yeşermeye başlamış. Bu çok tehlikeli bir durum. Bu sistem tarafından bilinçli yapılıyor. İnsanlar birbirine güvenmesin, güvenmesin ki birlik olmasın, dirlik olmasın, dayanışma olmasın. İyi insanlar herkese güvenmeli, güveni büyütmeli. Şimdi burada şu soruyu da sormalıyız; Sen ne kadar güvenilirsin? Güven biraz da kendine güvenden geçiyor. Hep başkalarına güvenmek istiyoruz, güveni başkasında arıyoruz. Bu çok yanlış! Güven kendimizde başlar. Kendine güvenen insan başkasından gelecek saldırıya, ihanete karşı koyabilir; yoksa yenilir, hayata küser, bir başına ezilerek yaşar. İyiler çıplakken de güçlüdür, zayıflar güçlü olmak için kötülüğe yönelirler, bu yüzden korumasız yaşayamazlar. Hayatın başkasına güvenerek yaşanmayacağını çok erken öğrenenlerden biriyim.

“Sadakatlerini çıkarlarına göre belirleyen insanlara daha bir yakınlaşıyorum, öğrenmeleri gereken çok şey var.“ diyorsunuz.  Ne demek istediniz bu sözle? 

Yukarıda da dedim ya, kötülerin öğreneceği çok doğru şey var ve biz iyiler kötülere doğruları öğretmek zorundayız. Bunun için yakın olmalıyız; uzaktan kimse kimseyi değiştiremez. “Aşkta sadakat, insanlıkta sadakat,” diyoruz. Sadakatle kendimizi güvenceye almak istiyoruz. Bu yanlış! Sadakat kölelerde, kullarda, müritlerde aranır. Bir patron işçiden, padişah ümmetinden, diktatör halkından, peygamberler müminlerinden, köle sahibi kölelerinden sadakat ister. Yani kendine güvenmeyen zayıf insanlar çevrelerindekilerden sadakat bekler, böylece güçlenirler. Bu suni bir güçtür. İnsanlar da çıkarcı, biraz da kurnaz olmuş. Çıkarları yer değiştirince hemen satarlar, çıkarı olan güce sadakat gösterirler. Sevginin olduğu yerde sadakatin yeri yoktur. Sevgide ihanet yoktur, boyun eğmek yoktur, kurnazlık yoktur, insan satmak yoktur.

Muhittin Çoban

Genel olarak edebiyatın gidişatını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Okuma oranı düşüktü, internet ve görsellik hayatımıza daha çok girince bu oran daha da düştü. Gidişat iyi değil. Hazır bilgi edinmek kolayımıza geliyor. Ama şu bilinmeli; insanın insanlaşması okumasından geçiyor.  Orhan Kemal’in bir öyküsünde, çok okuyan biriyle şöyle bir diyalog vardır:

  • Hiç bitmeyecek mi senin bu okuman?
  • Hiç mi?
  • Hiç!
  • Niyetin kâtip olmak mı yani?
  • Hayır!
  • Ya?
  • İnsan olmak!
  • Kitaplarınıza ilgi nasıl? 

Çok düşük. Bunda Korona salgınının da etkisi var, insanların okumayı zahmetli bulmasının da… Ve yayınevlerinin yeteri kadar tanıtım yapmamasının da etkisi var tabi. İsviçre’de yaşayanların da okumaya olan ilgileri çok düşük. Yıllarca politik mücadele vermiş insanlarımız bile okumuyor. Eski bilgileriyle konuşuyorlar hala.

Yeni çalışmanız var mı? 

Okuma oranının düşük olmasına rağmen inadına yazmaya devam edeceğim. Bir yazarın, bir aydının, bir insanın görevi de bu sanırım. Kötüye, yanlışa, sermayeye teslim olmak kolay; yazmazsın, mücadele etmezsin, biter. İnsan bu olamaz. Yeni romanım yayınevinde. Bir aksilik olmazsa Mart’ta gün yüzüne çıkacak.

Okurunuzun bol olması dileği ile o halde. 

Teşekkürler.

 

AYDIN YILDIRIM/ZÜRiCH

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı