Mehmet Meral

Göçmen kahvehaneleri

Mehmet Meral

Mehmet Meral

lic. phil. Psychologe FSP

Systemischer Therapeut

mehmetmeral@gmx.ch

 

Göçmen Kahvehaneleri

Ruhsal ve sosyal boyutlar

 

“Gönül ne çay ister ne kahve, gönül muhabbet ister, çay – kahve bahane”

Anadolu’dan İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük kentlere geldiklerinde gurbetçi genç erkeklerin yitip gitmemesi, birbirine destek olması için aynı mekanlarda toplanarak dayanışma sergiledikleri mekanlardır kahvehaneler. Buralar, gurbette ölüp gideni memleketine götürüp defin etmekten tutun da, birisine ev ya da iş aramak gibi birçok konuda yardımlaşmanın olduğu mekanlardır aynı zamanda. Büyük kentlerdeki kahvehanelerin özellikle 1950’li yıllardan sonra hemşehrilik ve meslek guruplarına göre şekillendiği dikkat çekmektedir.

Aynı yıllarda iç göçle beraber dış göçün de başlaması, birinci dalga göçün aktörlerinin genç erkeklerden oluşması, yeni geldikleri ülkelere bu kesimin kendi alışkanlıklarını taşıması da kaçınılmaz oldu. Geride bıraktıkları ülkede kahve kültürüne erkek egemen dünyanın bir ürünü olarak bakıldığında; kimilerine göre sosyal hayatın geçtiği, kimilerine göre zamanın boşa öldürüldüğü, kimilerine göre dayanışmanın yeri gibi mekanlar olarak tanımlanması biraz da kişinin kendisinin hayata bakışıyla ilintilidir.

Kanımca, göç olgusunda bu sayılan özelliklerinin ötesinde aidiyetin derin yaşanıldığı ve yaşatıldığı bir yer olarak görmekte de yarar var. İnsan bu dünyada daima nereye ait olduğunu bilmek ve hatırlamak ister. Bu ihtiyacın giderilmesinde kahvehaneler bir kısım erkekler için önemli bir mekan olmuştur.

Aslında kahvehaneler eski adıyla kıraathaneler olarak anılıyordu. Bunun temel sebebi de buralarda buluşulup sohbet ve muhabbetin yanı sıra kitap ve dergilerin okunmasıydı. İstanbul’da ilk kıraathaneler 16. yy. ortalarında açılmış okuma evleriydi. Buralarda genellikle de entellektüel kesimden okumaya ve tartışmaya meraklı insanlar toplanır, edebiyat üzerine konuşmalar yapar, satranç ve tavla oynanırdı. Mana olarak kıraat, okumak demektir. Bunun yanında çay ve kahvenin tüketilmesiyle de ayrı bir duygu yaşanmaktaydı. Özünde ²Gönül ne çay ister ne kahve, gönül muhabbet ister, çay – kahve bahane² sözü de bu tür mekanların işlevlerini güzel özetlemektedir.

Öncelikle iç göç hareketlerinde bu aidiyetin nasıl ifade edildiğine bakalım.

İç göçte aidiyet daha çok meslek gurupları ve hemşehricilik üzerinden yaşanılırken, bu durumun kendisini kahvehanelere verilen isimlere bakarak görebiliriz. Kırdan kente göçün bir sonucu olarak mahalle aralarında oluşan kahvehaneler, herkesin kendi geldiği bölgenin insanıyla buluştuğu, kaynaştığı ve dertleştiği mekanlardır. İsanların kahvehanelere, geldikleri bölgelerin adını ya da yaptıkları mesleklerin adını vererek isimlendirdiklerini görmekteyiz. Karslıların, Bitlislilerin, Anteplilerin, Tokatlıların kahvesi vs. Ya da terziciler, fırıncılar, hamallar, kitapçılar kahvehanesi vs. gibi isimlendirmelerle mekan üzerinden aidiyet tanımlanırken, mekanın ziyaretçilerinin kimler olduğuna dair bize ipuçları verilmektedir. Kahvehaneler bu tür özelliklerinin yanı sıra, politize olunan ve politikanın da konuşulduğu yerlere dönüşmesi de toplumun kendi dinamiklerinin kaçınılmaz sonucudur.

Avrupa’da göçmen kahvehaneler

Göçmenlerin yaşadıkları kentlerin en canlı bölge ya da sokaklarında bulunan kahvehanelerinde buluşmaya başlamaları bu tür yerlerin çekici olmasına vesile olmuştur.Özellikle de hafta sonları ya da iş çıkış satlerinden sonra buralarda buluşan göçmen kökenlilerin sayısının giderek artması üzerine, her kesimin kendine ait bir mekan oluşturmasına neden olmuştur. Böylece kendi ihtiyaçlarına cevap verecek kendi mekanlarını açmaya başlayan göçmenler için ortak dilin konuşulduğu yerler olarak kahvehanler göç hayatında ayrı bir önem kazanmıştır.

Yerli halk tarafından işletilen kafeteryaların isimleri genellikle, ‘Metropol’, ‘Central’, ‘Bahnhof’ vb. gibiyken, göçmenlerin açtıkları kahvehanelerin isimlerinin daha çok; Cafe Heimat, Cafe Gurbet, Cafe Vatan, Cafe Sıla ya da Cafe İstanbul gibi olması, aslında onların ruh hallerinin bir yansıması olarak kendini göstermektedir.

Göçmenler her şeyden önce dilini ve kültürünü bilmedikleri yeni bir ülkeye gelerek yalnızlaşmakta ve kendi dilini konuşamamaktan kaynaklanan somut sıkıntılar çekmektedirler. Hayatın birçok alanında kendini ifade etmede yer bulamayan bu insanlar kendilerini ifade edecek ya da yaşayacak alanlar ararlar.

Yapılan araştırmalarda ve gözlemlerde, tüm göçmenlerdeki ortak temel eğilim kendi kültürlerinde ve kendi dillerinde olan insanlar bulmak ve onlarla tanışarak yakınlaşmaktır. Bu yakınlaşma üzerinde kurulan ilişkilerde beklentiler ve didişmeler de kaçınılmaz olmaktadır. Birbirlerini bulmuşken sadece konuşmak yetmez, aynı zamanda ağız tadıyla ‘kavga’ etmeye de ihtiyaç duyulmaktadır. Bundan dolayı göçmen kahvelerinde birbirine küs olan ve barışmayı ya da barıştırılmayı bekleyen insan sayısı da az değildir. Küsmenin bile gurbette ağız tadıyla yaşanıldığı yerdir buralar.

Hemşehrilik karakterli kahvehaneler

 

 

 

 

 

Bu kahvehaneler başlangıçta gurbetçilik saikiyle göçmenlerin buluştukları bir yer iken, zamanla sayılarının çoğalmasıyla beraber hemşehrilik karakteri almaya başladı. Daha önce her kesimden her bölgenin insanının geldiği mekanlar, bölgesel, etnik ve yöresel özellikler de taşımaya başladı. Batı Avrupa’daki büyük kentlerde Adıyamanlılar’ın, Denizliler’in vs. gibi mekanları ortaya çıkmaya başladı. Bazı kahvehaneler sportif faaliyetler üzerinden bu işlevi görürken, özellikle futbol klubü üzerinden aidiyet oluşturularak biraraya gelinen yerlere dönüştü.

Temelinde daha çok hemşehri, yöresel ve etnik aidiyet üzerinden toplanılan bu mekanların sürekli müdavimleri erkeklerden oluşuyordu. Erkeklerin buluştuğu kendileriyle ya da memleketle ilgili konularının tartışıldığı, karşılıklı haberleşmenin sağlanıldığı mekanlarda insanlar bir arada olmaktan dolayı kendilerini güvende ve hoşnut hissettiler.

Bu yerlerde her meslekten insanın bulunması aynı zamanda karşılıklı bir yardımlaşma ve dayanışma mekanlarına dönüşülmesine sebep oldu. Özellikle de yaşanılan ülkenin dilini bilemeyenler, devlet ya da kurumlardan gelen yazışmaları kahvehanelerde dili iyi bilenlere okutarak ya da çevirtirerek yaşadıkları ülkede neler yapmaları gerektiği konusunda fikir alış verişinde bulundular. Bu mekanlar onların aynı zamanda yaşadıkları ülkeye uyum sağlamaları konusuda da uyarıcı bir işlev gördü. Kendi ülkelerinde kimi kahvehaneler meslek guruplarına göre ayrışırken, göç kültüründe meslek gurubuna göre oluşan kahvehaneler olmadı hiç bir zaman. Kendi ülkelerinde işlevsel olan kahvehaneler, göç toplumunda göçmenlerin ilk etapda yöneldikleri birer merkeze dönüştü. Zamanla bu merkezi rolü, ibadet yerleri olarak kullandıkları camiiler, cemevleri ve kültür dernekleri alamaya başladı. Bütün bu mekanlarda da kahve kütürünün giderildiği ihtiyaçlar sunulurken, (burada en önemli farkı belirtmekte yarar var) bu yeni mekanları erkekler kadar kadınlar da kullanıyordu.

Kahvehaneler yeri geldiğinde mağdur olan göçmenlerin imdadına yetişmiş mekanlar olmuştur. Kahvehane, birçok insanın başına mutlaka benzer olaylar geldiği için, mutlaka bir bilenin ya da danışılanın olduğu mekandır aynı zamanda.

Ancak kahvehanelerin toplumsal yapı içinde insanlara verdikleri sıkıntılar da vardır. Buralar, özellikle de evli olup çoluk cocuk sahibi erkeklerin firar ettiği mekanlardır aynı zamanda. Erkeklerin sorumluluklarından kaçarak sığındıkları yerler olan bu mekanlarda arzu edilmeyen durumlarda yaşanmaktadır. Beraberliklerin, evliliklerin bitmesine, kişinin gereğinden fazla zamanı buralarda harcayarak yapması gereken işlerini ihmal etmesi, sevdiklerine az zaman ayırması özellikle de oyun kağıdı üzerinden geliştirilen kumar alışkanlıkları da söz konusu olabilmektedir. Diğer yandan doğu toplumlarında erkeklerin içine girdikleri depresif hallerin atlatılmasında da önemli bir rol da oynamaktadır kahvehaneler. Depresyon, batı toplumlarında inzivaya çekilerek yaşanırken doğu toplumlarında daha çok göz önünde olunarak dışa vurulabilmektedir. Kahvehanelerde bu dışa vurumda ideal yer olarak kendini sunmaktadır.

Kısacası kahvehanler göçmenler için kimi zaman ortak dilin konuşulduğu, kimi zaman ortak kültürlerin yaşanıldığı, kimi zaman parası ya da yatacak yerinin olmayanın uğradığı, kimi zaman anlaşılmayan mektupların ve evrakların okutulduğu, kimi zaman iş ya da ev bulmada yardımlaşıldığı, kimi zaman da siyasetin dillendirildiği mekanlar olarak bir tür sosyalleşme-mektebi olarak karşımıza çıkmaktadırlar.

Bu mekanların en belirgin özelliği ise, erkeklere ait bu dünyanın erkekler tarafından daha iyi anlaşılabileceği mekanlar olarak zihnimizde yer ettiğidir.

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı