İsviçreisviçreKültür-Sanat

Savaş Aslan

İsviçre’de halk müziği ile ilgili çalışmalarıyla adından söz ettiren Savaş Aslan ile buluşuyoruz. Savaş Aslan İsviçre’deki halk müziği alanında önemli bir boşluğu dolduruyor.

Temel olarak bağlama ve gitar eğitimi veren Aslan’ın İsviçre genelinde ders verdiği yaklaşık 100 öğrencisi mevcut. İstanbul Teknik Üniversitesi’ne bağlı Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nda Temel Bilimler Bölümü okuyan Aslan ile müzikal çalışmaları üzerine konuştuk.

“Ailede bağlama çalanlar vardı. İlk bağlamamı onların etkisi ile 7 yaşında elime aldım ve öğrendim. Daha sonra genel teknikleri öğrenmek için, o zaman bağlama eğitiminde önemli bir merkez olan Arif Sağ Müzik Evi’ndeki kurslara katıldım. Asıl çalışmalarım bu dönem başladı diyebilirim. Bu müzik evi 90’lı yıllarda çok önemli müzisyenler yetiştirdi. Mesela Aynur Doğan oradan yetişti. Daha sonraki aşamada konservatuar fikri belirdi bende. Bu süre zarfında Güneşe Türkü isimli bir grup kurduk ve uzun süre bu grupla çalışmalar yaptım, bu ekiple birde Albümümüz var “

9 yıldır buradasınız ve hala müzikle uğraşıyorsunuz. Buraya geldiğiniz ilk zamanlarınızda zorluklar yaşadınız mı?

Buraya gelmeden önce okul dönemimde önemli müzisyenler ile birlikte çalışmalarımız oldu. Bundan dolayı geldiğimde burada bir bocalama devrem oldu. Sonuçta çıkabildiğiniz en son nokta sizin zirvenizdir. Bu durumu zirveden aşağı düşmek gibi de açıklayabiliriz. Sıfırdan başlamış gibi oldum müziğe, biraz da yalnızdım. Dil yeterli değildi ama müziğin o evrensel dili birçok açığı kapattı.

Nasıl oldu bu?

İlk geldiğim zamanlar değişik kurumlarda bağlama dersleri vermeye başladım. Hatta  Basel Konservatuarı’nda bile özel bağlama dersleri verdim. Konservatuar öğrencileri farklı bir enstrüman öğrenmek istiyorlardı ve derslere ilgi gösteriyorlardı. O zaman dil sorunumu müzikle giderdim diyebilirim. (Gülüyor)

Sonraki aşamada ne yaptınız?

Türkiyelilere ait çeşitli kurumlarda müzik dersleri vermeye devam ettim. Sonra bu kurslar duyulunca farklı bölgelerden talepler gelmeye başladı. Zürich’ten, St.Gallen’den talepler geldi örneğin. Bunun üzerine buralarda da dersler vermeye başladım. Şu an Alman kantonlarının bir çoğunda bağlama ve gitar dersleri veriyorum.

Yeniden müzik eğitimi almayı düşündünüz mü?

Bir dönem düşündüm aslında. Ancak ben Türk müziği üzerine eğitim aldım. Aldığım  eğitimin formasyon olarak burası ile hiçbir uyumluluğu yok. Buradaki eğitim, daha çok klasik müzik ve Jazz üzerine kurulu. Her şeye sıfırdan başlamam gerekiyordu. Bu ise benim için 5-6 yıl demekti. Tabi bu bahsettiğim konservatuar düzeyindeki akademik eğitim. Pek göze alamadım bu süreyi. Aile yaşantısı ve yaş itibarı ile benim için zorlukları vardı.

9 yıl önce yaptığınız müzikle şimdi yaptığınız müzikler arasında farklılıklar var mı?

Zaman birçok yeni şey katıyor insana. Bir sürü katkısı oldu tabii. Müzik sanatı zaman geçtikçe olgunlaşıp gelişiyor, kendini buluyor. Bir süre sonra “rengim buymuş meğer“ diyorsun artık. Benimki de öyle oldu aslında. Yıllar öncesi ile kıyasladığımda bir şeyler daha iyi oturdu.

Eğitim dışında ne tür müzikal faaliyetleriniz var?

2012 yılından beri  5 kişiden oluşan bir ekiple müzikler yapıyoruz. Kısa zamanda oldukça güzel ve samimi çalışmalara imza attık. Kendi tarzımızı sunduk insanlara. Anadolu’nun farklı yörelerinden, dillerinden ve inançlarından  ezgileri,  kendi sazları ile  seslendirdik. İnsanlar  üzerinde olumlu etkileri oldu. Bize de çok güzel geri dönüşler var.

Nasıl bir etki yaratıyor yaptığınız müzikler?

Anadolu coğrafyasının en büyük özelliği, farklı kültür ve inançları bünyesinde barındırıyor olması. Bu coğrafyada diller, inançlar her ne kadar birbirine uzak duruyor olsa da, müzik insanları ve kültürleri birbirine yakınlaştırıyor, bir çok kapıyı aralıyor. Bu etki bana hep rehberlik etti. Müzik, insanlar arasındaki sınırları kaldırmanın en güzel yolu bence.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ekip, “Aynı Göğün Ezgisi“ adı altında ilk konserini St. Gallen’de veriyor. Bir sonraki aşamada konserlerine Zürich Volkshaus’da devam eden müzik grubu, bu kez de “Colors of Anatolia“ (Anadolu’nun Renkleri) ismiyle İsviçrelilerin karşısına çıkıyor. Bu konserden sonra, genelde hep bu isimle anılmışlar.

İsviçreli müzisyenlerle yaptığınız çalışmalar var mı?

En son St. Gallen’de verdiğimiz bir  konseri İsviçre Halk müzikleri yapan bir grupla birlikte verdik. “Tritonus“ isimli 7 kişilik bir gruptu bu. Onlarla birlikte 4 şarkı seslendirdik. Gayet de iyi geçti. Birlikte sahne alırken ortak düşünce şuydu aslında; kültürler ne kadar farklı görünse de kökende birbirine yakın çok benzerlikler de var.

İzleyici kitleniz nasıldı?

Katılanların çoğu İsviçreli idi. Oradaki müzik okullarından birçok öğrenci ve eğitmen de katıldı bu konsere.

Son olarak; bundan sonraki aşamada, müzikle ilgili yeni projeleriniz olacak mı?

Evet, yeni projelerimiz var. Öncelikle seslendireceğimiz şarkılarda daha çok düzenlemeler yapıp kendimize ait motifler üreterek olgunlaşmak önceliğimiz. Bir de; örneğin farklı türden ve etnik yapıdan müzisyenlerle çalışmalar yapmak… Tritonus ekibi ile beraber birkaç konser daha verebiliriz. Bu grupla birlikte yapacağımız müzikler ilginç bir noktaya gidebilir. Müzikal buluşma, aradaki bütün sınırları çok rahatlıkla ortadan kaldırabiliyor.

AYDIN YILDIRIM/ZÜRICH

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı