Kültür-Sanat

Çağımızın Mimar Sinan’ı; Prof. Metin Hepgüler

Geçtiğimiz günlerde Zürich Başkonsolosluğu’nda bir resim ve mimari sanatı sergisi yeraldı. Sergide eserleri yer alan eser sahiplerinden biri de Prof. Metin Hepgüler’di.

İsviçre’de ilk defa bir sergiye imza atan Hepgüler,100 civarında eserini sanatseverlerle buluşturdu.

Prof. Metin Hepgüler yapı sanatına önemli katkılar sunmuş dünyaca ünlü bir mimar.

1953 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi lisans ve yüksek lisans eğitimini birinciliklerle bitiren Prof.Metin Hepgüler, genç yaşta katılmaya başladığı ve kazandığı yarışmalarla adını başarıyla duyurdu.

İsviçre’de de bir çok yapı eserine imza atan ünlü mimarın, Dünya ve Türkiye genelinde tamamlanmış 578 çalışması var. Hepgüler’in  bu çalışmalarından dolayı 181 ödülü ve 79 proje birinciliği bulunuyor.

“Çağımızın Mimar Sinan’ı“ olarak tanımlanan Metin Hepgüler’in başarıları 14 madalya ile taçlandırılmış.Şu an 82 yaşında olan Prof. Metin Hepgüler ile yaşamı ve çalışmaları  üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

İsviçre’ye gelişiniz nasıl oldu ve ilk çalışmalarınız ne şekilde başladı?

Mesleki olarak çalışma hacmimizi arttıracak neresi olabilir diye uzun uzun düşündüm. Amerika ile isviçre arasında kararsız kaldım bir süre. Sonra hem zaman hem de Türkiye ile irtibatımın daha kolay olması açısından İsviçre’yi tercih ettim ve 1962’de buraya geldim.

Burada 900 Frank karşılığında bir mimarlık firmasında çalışmaya başladım. Daha sonra bu firma adına Wetzkion’da bir ilkokul projesinin yarışmasına katıldım ve kazandım.

Bu süre sonra da 2000 frank karşılığında Prof. Salvisberg & Dr. Rohn Mimarlık Ofisi’nde çalışmaya başladım. Bu büroda 20 ay boyunca dizayn şefi olarak çalıştım ve bu süre zarfında 3’u birincilik ödüllü olan, toplam 11 projeye imza attım.

Okuldan yaşlılar yurduna, gazinodan kültür markezlerine, araba garajlarından tren istasyonuna kadar çeşitli mimarı çalışmalara imza atan Hepgüler’in İsviçre’de yaptığı bazı yapılar şöyle;

Casino Zürichhorn, Jelmoli Alışveriş Merkezi, Zürich Merkezi Tren İstasyonu, Zürich Jelmoli Yeraltı Otoparkı, Hoffmann La Roche Merkezi Projesi, A E W Aargau Merkezi, Cenevre Kimya Binası, Liechtenstein- Vadüz Merkezi Tanzimi, Locarno Kongresi , Zofingen Hastanesi, Neuchatel Kongre Binası

İran, Libya, Sierra Leone, Abou Dhabi, Dubai, Monaco, Suudi Arabistan, Arjantin, Nijerya, Almanya ve G.Kore’de de çeşitli projeler yaşama geçiren ünlü mimar, 1988 yılında “Who iş Who“ tarafından, “Dünya rekortmeni mimar” ünvanı aldı. 2000 yılında da ABİ – USA tarafından “20. yüzyılı çalışmaları ile etkileyen 500 liderinden biri“ olarak gösterildi.

Hepgüler’in İstanbul için hazırladığı “eco-organic-modern residence projesi“, uluslararası boyutta, asrın öncü mimarisi olarak yeralır.

Mesleki çalışmalarını 1969 ve 1981 yılında yayımladığı kitaplarında toplayan Hepgüler, son olarak mimaride 50 yılının seçmelerine yer verdiği “The First International Architect of Turkey” adlı kitabını sundu.

Yaşına rağmen hala dinç, işine bağımlılık derecesinde aşık ve yaşam dolu. Her şekilde ağız dolusu gülüyor. Emekli olmayı hiç düşünmediğini söylüyor bize. Konuşma arasında bugüne kadar hiç tatil yapmadığını da dile getiriyor.

Bu kadar ödüle ve birinciliğe sahipsiniz. Nedir bu işin sırrı?

Babamı çok erken yasalarda kaybettim ve küçükken ablam ve subay olan eniştem tarafından çok disiplinli bir şekilde yetiştirildim. Yatma, kalkma, spor, yemek, banyo saatlerim hep düzenliydi. Yetistirildiğim zamanlarda köylerde, tabiatla, hayvanlarla çok ilişkim vardı. Kiraz toplar, tavuk beslerdim mesela. Doğa ile ilişkim hep oldu, hala da devam ediyor. Doğadan etkilendiğimi söyleyebilirim.

Mimarılık sanatı ile doğayı nasıl bütünleştiriyorsunuz?

Sanata karşı bir düşkünlük var bende. Bestekar Dede Efendi ile Hafız Yusuf Efendi’nin torunuyum. Sanatsal taraf herhalde onlardan geliyor. Mimarlık bence insan yaşamını en çok etkileyen ve insan-doğa için faydalı olan bir meslek. Bu mesleğin toplumsal bir boyutu da var. İyi bir şehircilik planı varsa orası daha bir yaşanılır olur. Hayatla olan ilişkisi önemli. Bu işte önemli olan doğal olanı bozmadan onu yasama entegre edebilmek.

Eserlerinizi yapmaya başlamadan önce yaşamı ve doğayı gözlemliyor musunuz?

Bu işte gözlem çok önemli tabii. Gittiğim her yerde binalara bakıyorum. Her yapı tarihsel kültürel anlayışı göre şekillenirken, aynı zamanda o toplumun düşüncesini de yansıtıyor. Sanatsal bir çalışmanın temeli tarihsel zenginlikten gelir.

Örneğin İsviçre’ de halkın homojenitesi gibi saçakların aynı seviyede gitmesi, sanatsal biçimin birbirine uygunluğu… İçiçe, benzerlikler çok ama birbirini etkilemiyorlar. Halkı gibi elele tutuşmuş yürüyor. Kesinlikle görüyorum bunları. Doğal doku korunuyor burada.

Türkiye için bu durumu nasıl görüyorsunuz?

Biz de öyle tarihsel bir zenginlik var ki, ifade etmek çok zor. Doğu-batı köprüsü diyorlar Anadolu’ya. E tabii ki o köprü asırlar boyunca gelen geçen çeşitli şeylerden sonra bir çok şey algılamış, onları kombine etmiş. Bu müthiş bir perspektif doğuruyor.

İşin çevresel boyutunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İnsanlar tabiatı da etkilediler. Bir çok doğal felaketin sebebi doğa ile oynamak. Tabiatla oynamamak lazım. Örneğin İstanbul’da açılması planlanan yeni kanal. Bu kanalı açsalar İstanbul biter. Karadeniz’den Marmara Denizi’ne doğru yoğunluklar çok farklı, balık çeşitleri farklı, akıntı farklı. Ne yapacaksın o kanalı açmakla? İnşaattan para kazanacaksın ama ondan sonra insanlar ne hale gelecek kimbilir.

Çevresel kaygı taşıyan bir mimarin sosyal kaygısı nasıl olur?

(Gülerek) Bizim yaptığımız çalışmalar sayesinde doktorların işi de azalıyor. Espri değil bu. Sağlıklı bir yaşam alanı sunmak önemli. Avukatların da işi azalır mesela. İnsanlar sağlıklı yapılarla birbirine daha saygılı olurlar, değer yargıları artarsa hukuğa başvurmanıza gerek kalmaz.

Yapılarınızdaki mimarı ilkeleriniz neler?

Doğu ile batı arasındaki toplumlar ile insanlar arasındaki diferenzleri minimalize etmek. Mimari yapılarda ora fakir bura zengin türü bir kast olmamalı. Herkesin eşit bir şekilde kullanabileceği, yaşayabileceği alanlar önemli.

Hepgüler, konuşması arasında bazı serzenişlerde de bulunuyor ve kaygılarını şu şekilde dile getiriyor;

“Türkiye’de telif hakları kanununu kaldıracaklar. Mimarlar Odası’nı kapatıyorlar. Bunun yapılaşmada doğuracağı zararlar endişe verici. İstanbul da ki kentsel dönüşümün yapılaşması çok plansız. Yapılaşma nizamı doğru değil. Hangi yöne gittiği belli değil.“

Müzikle de uğraşıyor Hepgüler. Bir sıra klüplerde müzik yapmış ve Bateri çalıyor. “My Way“i çok sevdiğini belirtip, “Bu parçanın felsefesi çok güzel ve tekrar yok“ diyor.

Yahya Kemal Beyatlı ile yakın arkadaşlığı da olmuş Hepgüler’in. Mezarını da şimdiden O’nun mezarının yanına, Aşiyan’da yaptırmış.

Neden Aşiyan?“ sorusuna gülerek şöyle cevap veriyor; “Yaşadığım süre boyunca hiç tatil yapamadım. Bari mezarım boğazı görecek güzel manzaralı bir yerde olsun.“


Etiketler

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı