Özgür Tamcan

Beyniniz düşünmek için değildir!

Özgür Tamcan

Dr.Phil. Özgür Tamcan

Fachpsychologe für Psychotherapie FSP

otamcan@gmail.com

 

 

 

Bu başlık bana ait değil. Kanadalı psikoloji profesörü Lisa Feldman Barrett`in NewYork Times için yazdığı bir yazının başlığı bu.

Bilimsel araştırmaların şöyle bir sonuca vardığını düşünün; davranışlarınızın, kararlarınızın hiç birine sizin bilinçli bir şekilde etki etme şansınız yok. Bir robot gibi. Önceden planlanan ne ise onu hayata geçiren bir varlık olarak insan…

İnsanın robot bölümünün ise, zaman içerisinde şekillenen duygusal inançları ve alışkanlıkları olduğunu ve sizin bu robota söz geçirme şansınız olmadığını varsayın.

Tanıdık geliyor mu? “Bin kere yemin edip yine şarap içeriz“ de olduğu gibi, yüzlerce kez istediğiniz halde değiştiremediğiniz alışkanlıklar, yenemediğiniz korkular bundan başka bir şey değildir.

Ama daha ileri gidin. Mesela hırsızlık yapan bir kişinin, bu kararını bilincinin değil de bilinçaltının aldığını düşünün. Ve bilimsel araştırmaların da, bu karar sürecine bilincin etki etmediğini kanıtlıdığını varsayın. Bilinçaltının oluşumu ise sosyal çevre, anne-baba etkileşimi ve bireyin onun müdahalesi dışındaki genetik özellikleri ile oluştuğunu varsayın. Bu durumda suç ve suçlu kim olurdu?

Bugün bütün sosyal-hukuk-sistemi “bireyin irade özgürlüğü olduğu“ doğması üzerine kuruludur. Nörobilimsel araştırmalar bu doğmayı sorgulama kapısına dayanmışa benziyor. Yukardaki başlık bunun örneklerinden biri.

Beyin ve irade

Gelişen nörobilim, beynimizin bilinç adını verdiğimiz bölümünün mü yoksa duyguların olduğu bilinçaltımızın mı davranışlarımıza karar verdiğini tartışıyor. Davranışlarımızın asıl emirlerini bilinçaltından aldığını ve bilincimizin sadece indirek bir şekilde bu sürece etki edebileceğini savunan isimlerden biri ise Alman nörobilimci Prof. Gerhard Roth. Roth`un bu tezinin arkasında yıllar önce gerçekleştirilen nörobilimsel bir deney yatar; Libet deneyi.

Libet deneyi

Amerikalı fizyolog Benjamin Libet 1979 yılında birçok deneyde bulunur. Deneyin amacı kişinin göstermiş olduğu davranıştan önce beynin hangi merkezlerinin karar sürecine etki ettiğini göstermektir.

Deneyin bilim alanında bugün halen süren büyük tartışmalara yol açan sonucunu kabaca özetlemem gerekirse; bilincimiz ya da irademiz davranışlarımızın hayata/harekete geçtikten sonra bunun farkında olması. Prof. Gerhard Roth ve birçok bilim insanının çok daha gelişmiş teknoloji ile geliştirmiş olduğu deneyler bu tezi doğruluyor görünüyor. Şimdi dönelim “beyniniz düşünmek için değilse, ne içindir?“ sorusuna.

Lisa Feldman Barrett`e göre beyin

En gelişmiş beyin insana aittir. Ve beynin en önemli görevi bizim sandığımız gibi düşünmek değildir. Beynin temel görevi; bizi canlı tutan, sağlıklı yaşamamızı sağlayan sistemi hayatta tutmaktır.  Evet, beyin tabii ki duygu ve düşünce üretiyor, ama asıl görev vücudun yaşamsal ihtiyaçlarını düzenleme üzerinedir. Ve biz bunun farkına varamayız.

Barrett bir örnek veriyor. Sabah yatağımızdan kalkmak için enerjiye ihtiyaç vardır. Beyin bunun için damarlarımıza hemen cortisol hormonu yollar (ya da bazı kişilerde yollamaz). Beyin bunu ama gelişi güzel yapmaz.

Barrett beynin bir hesap uzmanı olduğunu öne sürüyor. Bunun adı Allostatis. Beyin, vücudun hangi enerjiyi ne zaman ve hangi miktarda kullanacağına karar verir ve uygular.

Peki bu sadece bedensel ihtiyaçlar için mi böyledir? Barrett`e göre beyin, her yaşanılan duygunun (mutluluk, öfke, korku, şefkat vb.) bedenimiz üzerine olan etkisini hesaplar ve enerjisini ona göre ayarlar. Ardından da oluşan vücut ihtiyaçlarının giderilmesi için emir verir.

Bu noktada Berrett ilginç bir noktanın altını çiziyor; fiziksel ve psikolojik sıkıntılarımızı karıştırdığımızın.

Örneğin; mide ağrısı. Mide ağrısını yediğimiz yemekten sonra yaşıyorsak bir mide uzmanı hekime gideriz. Ama aynı mide ağrısını biri sizi terk ettiğinde de yaşamıyor musunuz? Bu durumda bir psikolog ya da psikiyatrist ararız.

Burada işin ilginç tarafı, beynin vermiş olduğu tepkidir. Niye mi? Çünkü beyin hangi doktora gittiğinize bakmaz, her iki durumda da bütçe yönetimini aynı şekilde yapar.

Yine Barrett`e göre, dertler bizim ağrı çekmemize neden olmaz. Bedensel rahatsızlık durumunu yaratan beyindir. Çünkü her türlü psikolojik sıkıntının arkasında beden bütçesindeki fiziksel bir eksiklik durumu mevcuttur. Dinlenmek, uyumak, hareket etmek, gülmek… Bunların dertlere iyi gelmesinin arkasındaki neden de Barrett`in tespitinden başka birşey değildir.

Yaşadığınız sıkıntı anlarında sorunun ne olduğunu düşünmek yerine şu soruyu sormak daha sağlıklı görünüyor; bedenimin neye ihtiyacı var?

Akıldan sezisel varlığa doğru

Mistik dogmanın yıkılmasına neden olan aydınlık çağ, aklın üstünlüğünü ortaya koydu. Bilim yavaş yavaş aklın varlığını, daha doğrusu onun belirleyeciliğini dogmalaştırmaya başladı. Tabii ki akıl var. Bilinç var. Ama davranışlarımızı ne kadar belirliyorlar tartışılır durumda.

Bu yüzden çok kafa yormak yerine, sezilerinize, duygularınıza ve bedeninize yönelmeniz daha sağlıklı bir yaşamın yolu gibi görünüyor.

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı