Yüksel ve Sıdıka Yeşil çiftinin Aarau Kantonu’na bağlı Buchs şehrinde bulunan mütevazi evlerine konuk oluyoruz. Ev sahiplerinin misafirperverlikleri, Anadolu’ya özgü olan o sevecen karşılamayı aratmayacak türden.
1938 doğumlu olan Yüksel Yeşil, buraya gelmeden önce İstanbul’da bir dokuma fabrikasında elektronik teknikeri olarak çalışıyor. Yüksel Yeşil, buraya gelmesinde Adnan Menderes Hükümeti döneminde Eski Yugoslavya’dan Türkiye’ye çalışmak için getirilen ucuz işgücünün etkili olduğunu söylüyor ve şöyle diyor;
“O dönem Tito dönemiydi. Onları çifçi olarak getirdiler ancak daha sonra fabrikalarda çalıştırmaya başladılar. Biz o dönem saat ücreti olarak 1 lira 20 kuruşa çalışıyorduk. Onları ise 80 kuruşa çalıştırmaya başladılar. Bu durum bizi etkiledi tabi. Onlara uymak mecburiyetinde kaldık, saat ücretlerimiz düştü. Yoksa işimizi kaybedecektik. Sonra bu yurtdışı mevzusu çıktı. Menderes Hükümeti Almanya ile anlaştı. Bu anlaşma çerçevesinde birçok işçi gönderdiler Almanya’ya. O dönem Türkiye’den gelenleri davul-zurnayla karşılıyorlardı Almanya’da.“
Sizin gelmeniz nasıl oldu?
1960’lı yılların başında İsviçre çok ciddi bir iş gücüne ihtiyaç duyuyordu. Aziz Balkanlı isimli biri vardı İstanbul’da. Bir firmanın muhasebecisiydi. Burada da, Winterthur’dan Karl Ketterer isimli bir politikacı vardı. Her ikisi beraber Türkiye’den İsviçre’ye eğitimli işçi getiriyorlardı. Bir şekilde Balkanlı ile tanıştım ve onun vesilesiyle buraya geldim.
Balkanlı buraya gelmek isteyen insanlardan para alıyordu. O dönem birçok kişi getirdiler buraya. Benimle birlikte kırkın üzerinde insan geldi. Bütün işlemler Türkiye’de yapılıyordu. Buraya gelir gelmez bizleri karşılayıp, gezdirmek için fabrikaya götürdüler. Daha sonra şehir içinde büro tarzı odalara yerleştirdiler bizi. Oralarda yaşadık uzun süre.
Buraya gelenlerde hangi kıstaslar aranıyordu peki?
Diploma soruyorlardı. O zamanlar gelenler eğitimli işgücüydü. Meslek sahibi insanlardı hepsi. Tornacı, frezci, demir dökümcü gibi mesleklere sahip insanlar çoğunluktaydı. Kimisi Winterthur’a kimisi ise Schaffhausen’a gönderildi.
Buraya gelenlerin hepsi Balkanlı ve Ketterer sayesinde mi geldiler?
1965 yılınadan sonra gelenlerde Aziz Balkanlı ve Karl Ketterer’in etkisi pek yoktur. Onlar aradan çıktılar artık. Buraya ilk gelenler sonraki aşamalarda Türkiye’deki tanıdıklarını getirmeye başladılar. 70’lere doğru gelenlerin yoğunluğu daha da arttı. Bu şekilde gelenlerin kalifiyesi de düşmeye başladı. Eğitimsiz iş gücü artmaya başladı bu kez. Buna rağmen gelenlerin hepsi başarılı oldular burada. Fabrikalarda çalışıyordu hepsi.
O dönem neden İsviçre’de çalışmayı tercih ettiniz? Bir tesadüf müydü bu?
Tesadüf değildi. Balkanlı ile tanıştıktan sonra benim tercihim oldu İsviçre. O dönemde genelde Almanya’ya gidiyorlardı. Ancak İsviçre’ye yönelik bir sempati vardı. “İsviçre’de kavga-dövüş olmaz, hırsızlık olmaz, gürültü olmaz, çantanı düşürsen gören kişi onu alıp bir kenera koyar.“ diye bilinirdi burası.
60 yıldır İsviçre’de yaşıyorsunuz. Bunca yıldan sonra “iyi ki İsviçre’ye gelmişim“ diyebiliyor musunuz?
Burada olmaktan memnunun. İyi ki buraya gelmişim evet. Çocuklar da bu konuda benimle hemfikirler. Bizler ekonomik bakımdan geldik buraya. O dönem Türkiye’de koşullar iyi olsaydı gelmezdik tabi. Ne işimiz vardı buralarda!
Gelmeden önce Türkiye’de Almanca kursuna giden Yüksel Yeşil, buradaki insaların dil ile ilgili zorluklarına da şahit oluyor;
“Adam markete alışverişe gidiyor, yumurta alacak. Almanca yok, nasıl söyleyeceğini de bilmiyor. Sonra tavuk gibi gıdaklıyor, orasını burasını gösteriyor. Bu olaydan sonra herkesin elinde sözlük olması gerektiğini söyledim. Türkiye’den sözlükler getirip dağıttım. İş biraz daha kolaylaştı sonra.“
Sıdıka Yeşil ile 47 yıllık evlilik
Yüksel Yeşil 1975 yılında Sıdıka Yeşil ile evleniyor ve eşini buraya getiriyor. Şu an iki çocuk sahibi olan Yeşil çifti aynı zamanda iki de torun sahibi.
Sıdıka Hanım gelir gelmez yara bandı fabrikasında çalışmaya başlıyor. Burada 5 yıl kadar çalıştıktan sonra çocuk sahibi oluyor ve fabrikadan ayrılmak zorunda kalıyor. “Çocuklar doğunca zor oldu artık. Çalışamadım, çocuklarla uğraşıtım hep.“ diyor söz arasında.
Sıdıka Hanım size dönelim biraz da. Burada olmaktan kaynaklı sıkıntılar yaşadınız mı hiç?
Biz değil de, Almanca’dan dolayı çocuklar sıkıntı çekti biraz. Bundan dolayı dışlandıkları da oldu. Bu sıkıntılara rağmen iyi yönlendiler. Çok büyük sorunlar olmadı pek. Sonra eğitimlerini tamamladılar. Kızım bankacılık oğlum ise satış temsilciliği eğitimi aldı.
Sosyal ilişkileriniz nasıl? Eski zamanlarınızla şimdiki zamanları kıyasladığınızda nasıl bir fark görüyorsunuz?
Öncelikle burada ihtiyarladığımıza hala inanamıyorum. Bu süre zarfında burada çok arkadaşlıklar edindik. Eskiden geceler vardı ve sıklıkla bir araya gelirdik. Misafirlikler daha yoğundu. Sonra bir video furyası çıktı. Herkes birbirine film izlemeye giderdi. Elimizdeki film kasetlerini değiş- tokuş yapmaya başladık. O film olayı çıkınca gidip gelmeler, sohbetler azaldı. Daha sonra televizyon kanalları da çıkınca daha da zayıfladı ilişkiler. Dışarda buluşup kahve içer olduk artık. Bu arada Türkiye’ ye çok dönenler oldu, kesin dönüş yaptılar. Aradaki mesafeye rağmen birbirimizi telefonla ararız hep. Oraya gittiğimizde ziyaretlerine gideriz.
Siz dönmeyi düşündünüz mü hiç?
Yüksel Bey 41 yıl boyunca çalıştığı firmadan 2003 yılında emekli oldu. Bir ara temelli dönmeyi düşündük. 6 ay bir deneme yapıp Türkiye’de kaldık ama yapamadık. Şimdi sürekli olarak git- gel yapıp yılın belli zamalarını orada geçiriyoruz. Şimdi gidiş geliş uçakla daha kolay. Eskiden mümkün değildi bu. Oradayken burayı özlüyoruz. Çocuklar, torunlar burada. Özlemlerine dayanamıyoruz.
Çocuklar büyüttünüz şimdi de sıra torunlarda anlaşılan. Bunca yıldan sonra kendinize zaman ayrımayı düşünmediniz mi hiç?
Onlarla mutluyum ben. Çok seviyorum torunlarımı. Onlarsız yapamam.
Yüksel Bey, size dönelim yine. İsviçrelilerle ailesel boyutta ilişkileriniz nasıl?
İşyerinde, dışarda ilişkimiz var ama ailesel olarak kimseyle ilişkimiz olmadı. 47 yıldır bu bloktayız, bu süre boyunca evime gelen İsviçreli olmadı pek. Kendi arkadaşlarımızla gidip geliriz ama. İsviçrelilerin kendi aralarında da ilişkileri pek yok zaten. Sosyal paylaşım konusunda bizim gibi değiller. Bizim dönemde herkes kendi şehrinden eş seçerdi kendine. Şimdiki gençler farklı kültürlerdeki insanlarla evleniyorlar. İsviçreli, İtalyan, Fransız mesela. Kızımız da bir İtalyan ile evli. Gençler mutlular ama, dünürlerimizle bile ilişkilerimiz pek yok. Kendi aramızda olduğu gibi sıkı-fıkı değiliz mesela.
Eski arkadaşlarınızla bir araya gelmeleriniz nasıl oluyor?
Emekli olanlarla biraraya gelir kahve içeriz. Aşağı yukarı hergün görüşürüz eskilerle.
Hangi ülke gündemini takip ediyorsunuz daha çok? İsviçre? Türkiye?
Türkiye gündemini takip ediyoruz hep. Arkadaşlarımla sohbetlerde de gündem hep Türkiye’dir.
Röportajımızın sonuna gelirken, son sözleri Sıdıka Hanım söylüyor. Buraya 23 yaşında geldiğini söyleyen Sıdıka Hanım; “Artık uçağın altında mı üstünde mi gideriz Türkiye’ye bilmiyorum ama ömrümüzü burada geçirdik, burada yaşlandık“ diyor.
Aydın Yıldırım / Zürich