isviçreİsviçre

Sibel Arslan ile parlamento yaşamı üzerine

Başkent Bern’de bulunan Federal Parlamento’da, özellikle de görüşmelerinin yapıldığı dönemlerde telaşlı koşuşturmalar hakim olur.

Oylama zilinin çalmasıyla birlikte içeceğini ve yemeğini geride bırakıp oy vermek için koşanlar, bir köşeye sinip önergelere dair hazırlıklar yapanlar, lobi faaliyetleriyle ilgili olarak orada bulunan kimi ziyaretçilerle vakit geçirenler, basın mensuplarına demeç verenler ya da meclis salonunda oturup internette gezinmeyi tercih edenler rutin Parlamento yaşamını gözler önüne sererler.

Bu rutin yaşam Yeşiller Milletvekili Sibel Arslan için de geçerli.

Sibel Arslan, 2015 yılında yapılan genel seçimlerde Yeşiller`in bileşenlerinden olan BastA! Partisi tarafından Kanton Basel Stadt’dan aday gösterilmiş, seçimleri kazanarak Bern’e gitmeye hak kazanmıştı.

Genç politikacı, federal parlamenterlik görevini 30 Kasım 2015 yılından bu yana sürdürüyor. Sibel Arslan ile, parlamenterlik yaşamı ve çalışmaları hakkında görüştük.

Parlamento’da 1,5 yıllık bir tecrübeniz var. Alışabildiniz mi buraya?

Burada şu an 6. oturumuma katılıyorum. Federal Parlamento’ya hayli alıştığımı söyleyebilirim. Diğer parlamenter arkadaşlar beni zamanla kabullendiler.

Görevinize başladığınızda size karşı herhangi bir önyargı var mıydı?

Yeşiller Milletvekili Sibel Arslan
Sibel Arslan

Evet, önyargılar vardı. Hatta sağ parti çevreleri burada olmamı kabullenemediler. Göçmen kökenli genç bir politikacının Federal Parlamento’ya seçilme başarısını gösterebileceğini tahmin etmiyorlardı sanırım. Doğal olarak bunu sindirmeleri de zaman alıyor.

Şu anda durum nedir?

Federal Parlamento`da çalışmaya başlayalı yaklaşık 1,5 yıl oldu. Müstehzi tavırların yerini ciddiyete bıraktığını söyleyebilirim. Şimdi siyasi çerçevede göçmen kökenli bir milletvekili olarak hayli önemseniyorum. Partiler üzerinden birlikte çalışabiliyoruz onlarla. Komisyonlarda, bu partilerle birlikte çalışıyoruz. En sağından en soluna kadar birçok üye var bu komisyonlarda.

Hangi komisyonlarda calışıyorsunuz?

Dış ilişkiler ile hukuk komisyonlarındayım. Aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerle ilişkileri sağlayan bir komisyonda görev alıyorum. Burada Dışişleri Bakanı’na danışmanlık yapıyoruz.

Bu durumda sık sık yurtdışına ziyaretlerde bulunuyorsunuzdur.

Duruma göre değişiyor. Geçen sene Ukrayna’ya, Belçika’ya ve Lüksemburg’a gitmiştik. Bu sene de Ürdün’e ve Avusturya’ya gideceğiz.

Diplomatik pasaporta sahip misiniz?

Evet sahibim. Ancak İsviçre’de bu durum biraz farklı. Diplomatik amaçla bir yere gideceğimiz zaman, bize bu göreve özel olarak, Dışişleri Bakanlığı`ndan diplomatik pasaport veriliyor.

Bugünlerde Türkiye konusu basında oldukça sık işleniyor. Dış ilişkiler komisyonunda Türkiye’yi de ele alıyor musunuz?

Türkiye`deki gelişmeler bu aralar bizim çalışmalarımızda da sık sık gündeme geliyor. Görev alanımız itibariyle Türkiye ile ilgili birçok sorunun muhatabı oluyoruz. Türkiye’deki siyasi atmosferin buraya yansıması da ayrı bir önem taşıyor. Oradaki sorunların buraya taşınması, buradaki Türkiyeli göcmenlerin huzursuzlukları ve kendilerini emniyette hissetmemeleri, bazılarının siyasi düşüncelerinden dolayı Türkiye’ye iade edilmek istenmeleri, çifte vatandaşlık gibi konular son dönemlerde Türkiye`ile ilgili ele aldığımız belli başlı gündem maddeleri diyebilirim.

Zamanınızın ne kadarını burada geçiyorsunuz?

Yeşiller Milletvekili Sibel Arslan

Parlamento görüşmeleri üçer aylık periyotlar halinde ücer haftalık çalışma dönemlerine bölünmüş durumda. Yani her üç ayda bir üç hafta burada toplanıp çalışıyoruz. Yani Parlamento görüşmeleri için yılda 4 kez bir araya geliyoruz. Bu süreçler oldukça yoğun geçiyor. Oturumlar sabahın erken saatlerinden akşama kadar sürebiliyor çoğu zaman. Arada önergelerimiz oluyor. Bunun dışında toplantılar oluyor. Özellikle özel toplantılar hep öğle üzeri olur. Kimi zaman lobi organizasyonları ya da içinde bulunduğumuz parlamenter grupların düzenlediği bilgilendirme toplantıları oluyor. Basın burada olduğu için sürekli olarak basınla da görüşüyoruz. Bu 3 hafta inanılmaz yoğun geçiyor yani.

Bunun dışındaki zamanlarda ne yapıyorsunuz?

İsviçre Federal Parlamento üyeleri “Milis Parlamenter“ olarak bilinirler. Yani yüzde yüz parlamenter değilsiniz. Kendi işinizin yanı sıra bu Parlamento’da yer alıyorsunuz. Bazıları hem burada çalışıp hem de kendi işlerini yapıyorlar. Onlar daha çok lobi faaliyetleri ve iş bağlantıları için buradalar. Büyük firma sahibi olan milletvekilleri ağırlıklı olarak özel işleriyle ve firmaları ile ilgililer daha çok. Bu kesimlerin siyasi faaliyetlerinin ciddiyeti tartışılır. Bir kere Parlamento gündemine hakim değiller ve yürütülen tartışmaları yeterince takip etmiyorlar. Halkın temsilcisi olduğu için mi, lobi temsilcisi olduğu için mi ya da kendi iş takipleri için mi buradalar belli değil pek.

Sizin durumunuz nedir?

Ben tamamen siyasetle uğraşıyorum. Hukukçuyum ancak hukukçu olarak çalışmıyorum. Daha önce bir iş başvurum olmuştu. İş başvurum kabul edilmiş ve hukukçu olarak çalışmaya başlayacaktım. Ancak bu işim sağ kesimler tarafından engellendi. Bu olay yaklaşık 2 yıl önce oldu. Ulusal Parlamento’ya seçildikten sonra kendimi tamamen buradaki çalışmalara verdim. Hafta içlerinde sohbetimizin başında bahsettiğim komisyonlarda çalışıyorum ve bu calışmalar oldukça yoğun geçiyor.

İsviçre’de milletvekili olmanın avantajları nelerdir?

Ben İsviçre’deki 246 parlamenterden biriyim. İsviçre Parlamentosu 200 Ulusal Parlamento milletvekili ile 46 senato üyesinden oluşuyor. Bu, benim icin tabii ki büyük bir onur. Ayni zamanda büyük bir sorumluluk. Çünkü insanlarımız ve yaşadığımız ülke için çaba gösteriyor, elimizden ne geliyorsa yapmaya çalışıyoruz. Çok değerli bir iş. Yanı sıra, birçok oluşum ve organizasyonla birlikte çalışıyoruz ve bu da politikacılar olarak kişisel etkinliğimizi muazzam ölçülerde genişletiyor. Özetle, bir milletvekili kısa zamanda devlet düzeyinde oluşan bireysel bir güce sahip olabiliyor. Önemli olan bu gücü doğru bir şekilde kullanabilmek.

Kazandığınız ücreti ögrenebilir miyiz?

İsviçre`deki milletvekili maaşlarının, diğer ülkelerle kıyaslandığında hayli mütevazi olduğunu söyleyebilirim. Aldığınız ücret kaç komisyonda çalıştığınıza bağlı. Ben 3 komisyonda çalışıyorum ve yıllık olarak 120-130 bin frank gibi bir ücret alıyorum. Bunun bir kısmı vergiye tabi tutuluyor ve partilerimize farklı miktarlarda aidatlar ödüyoruz. Ayrıca üyelik ücretlerimizi, ve iş masraflarımızı kendi cebimizden ödüyoruz. Bu nedenle, İsviçre’de siyasetin ana meslek olarak ele alınması kişinin ekonomik yaşamı açısından çok mantıklı görünmüyor aslında. Özellikle sağ kesimler zenginlerin siyasette olmasını istiyorlar. Parlamento üyeliği için çok da yüksek bir ücret alınması gerekmiyor, ancak insanların yine de geçinmeleri gerekiyor.

Size özel tahsis edilen bir araç ya da koruma var mı?

Ben Basel’de kalıyorum ve buraya trenle gelip gidiyorum. Tren istasyonlarından gideceğim yerler için bisikletimi kullanıyorum. Korumam da yok. Bu ülkede bakanların bile korumaları yok.  Bakanlar, meclis önündeki pazarda hafta sonları alışverişlerini yaparlar. Kimi zaman trenlerde ve tramvaylarda karşılaşırsınız onlarla. Buradaki siyasetçilerin çok mütevazi bir yaşamları vardır. Sürekli halkın içindedirler. Bakanlardan milletvekillerine, belediye başkanlarına kadar herkes halkın içindedir. Hiçbirinin koruması yoktur. Özel şoför uygulaması çok az görülür. Özel şoför sadece bakanların görev icabı özel bir yerlere gitmeleri gerektiği durumlarda tahsis edilir.

Milletvekili olarak nasıl bir yaptırım gücünüz var?

Göçmenler için önemli olan konuları burada tartıştırmak ve soru önergeleri sunmak çok önemli. Bunları yapmaya çalışıyorum. Yanısıra bir göçmen, bir kadın olarak Parlamento’da olmam sosyolojik bir önem taşıyor. Burada birçok azınlığı temsil ettiğimi düşünüyorum Bu bazı önyargıların kırılmasına vesile oluyor. Çünkü ben bu ülkede azınlık durumunda olmadığımı, bu ülkede benim gibi birçok insanın olduğunu, bunlara eşit şanslar sunulması gerektiğini savunuyorum. Bunu buradaki varlığımla daha güçlü hissettirebiliyor ve tartıştırabiliyorum. Basında yer alarak, göçmenlerle ilgili pozitif konuların da tartışılmasını sağlayabiliyorum. Diğer yandan, göçmenlerin siyasette ne kadar azınlıkta olduklarına dikkat çekiyorum. Onların daha çok çalışmaları ve kendilerine daha çok güvenmeleri gerektiği mesajını vermeye çalışıyorum. Mesajlarımın adresi özellikle yeni kuşak gençler.

Burada olmanız, bir sonraki seçimlerde daha çok göçmenin Parlamento’ya girmesine etki edebilir mi?

Kesinlikle eder. Örneğin benim seçilmemden önce, Parlamento’daki birçok milletvekili göçmen kökenli olduğunu söylemiyordu. Anne ya da babasının göçmen olduğunu söyleyen birçok parlamenter var şimdi. Bunlar kendilerini daha rahat ifade edebiliyorlar. Partilerin dışında, partiler üstü bir hal aldı bu durum. Sağ partiler de olmak üzere her partide göçmen kökenli insanlar var. Bir araya gelmenin ve diyaloğun önemini daha iyi anladılar. Bazı parlementerler bilmedikleri birçok şeyi basından öğrendiler. Basın ise, göçmenler söz konusu olduğunda kamuoyunu çoğu zaman yanlış yönlendiriyor. Parlamento’da ve komisyonlarda yer almam, var olan önyargıları kırmak için çok büyük bir olanak.

Bir ekleme daha yapmam gerekiyor; Parlamento’da göçmenlere yönelik önyargılara direkt cevap verebiliyor ve karşı çıkıyorum. Mesela komisyonlarda hiç olmadık şeyler söylenildiğinde, o kişiye çok sert bir şekilde saçmaladığını, söylediği şeyin kesinlikle doğru olmadığını söyleyebiliyorum. Bu tepkim komisyon protokollerine de giçiyor. Önyargıların direkt politikanın kalbinde, Federal Parlamento’da hakettiği cevabı bulması büyük önem taşıyor. Kısacası bir şeylerin hızlıca değişmesi için, buraya daha çok göçmen kökenli politikacının seçilip gelmesi gerekiyor.

İsviçre basınının size yaklaşımı nasıl?

İlk seçildiğim zamanlarda inanılmaz şaşkınlardı. Büyük ve göze çarpan haberler yapmaya çalıştılar. Daha çok benim kişiliğim ön planda idi bu haberlerde. Göçmen bir kadının seçilmiş olması ön plandaydı hep. Bundan uzun süre rahatsızlık duydum. Diğer taraftan bu haberler aslında önemliydi de. Çünkü insanların kafalarında yanlış resimler vardı ve bu resimlerin değişmesi gerekiyordu. Genellikle göçmenler genel bir şüphe altındalar. Kişilerin sağ ya da sol görüşte olmaları birşey ifade etmiyor. Bütün „yabancılar“ aynı potaya konuluyor. İsviçre medyasında genel olarak kadınlar da, erkeklere nazaran daha az yer alıyorlar. Ayrıca burada erkek bir parlamenter konuşurken basın bu olayı genel hatlarıyla ve politik içerigiyle verir. Ancak bir kadın konuşurken tamamen yüzüne odaklanılır ve dış görünümüne ilişkin ince detaylar mercek altına alınır. Bu gibi kadını aşağılayan ve fazlasıyla rahatsız edici yaklaşımları değiştirmek için de çaba sarf ediyoruz.

Şu an İsviçre basını ile ilişkileriniz ne durumda?

İsviçre basını şu sıra Türkiye’de olan gelişmelerle oldukça ilgili. Dış ilişkiler komisyonunda yer almamdan dolayı, bu sıra oldukça yoğun sorular yöneltiliyor.

Daha önce hakkınızda, İsviçre devleti tarafından fişlendiğinize dair haberler çıkmıştı. Bu durumu gündeme getirdiniz mi hiç?

Fişlenmiştik evet. 12 yıl önce, Basel’de seçildiğime dair bir haberin yapılmasından sonra oldu bu fişleme durumu. Daha sonra görüştüğüm bir yetkili fişlemenin kaldırıldığını söyledi bana. Bununla kendim ilgilenmedim pek. Belki tekrar sorulabilir. Fakat bilinmesi gerekiyor ki, genellikle göçmenler genel bir şüphe altındalar. Kişilerin sağ ya da sol görüşte olmaları birşey ifade etmiyor. Bütün yabancılar aynı potaya konuluyor. Herkes hakkında böylesi fişlemeler olabilir. Bunların ne kadar anti demokratik olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Burada savaştığım konulardan biri de bu.

Parlamento’da zorlandığınız zamanlar oluyor mu?

Yeşiller Milletvekili Sibel Arslan

Olmaz olur mu! Çok önemli şeylerden bir tanesi de benim buraya şanssız bir dönemde seçilmiş olmamdır. Çünkü şu anki Parlamento yapısının büyük bir çoğunluğu sağ ve muhafazakarlardan oluşuyor. Bu da demektir ki, sürekli kaybedenler tarafındayız. Çok çalışıyoruz ancak taleplerimizi pek de kabul ettiremiyoruz. Mesela bir örnek vereyim; Bir komisyon çalışmasında üye olarak 25 kişiyiz. Sadece SVP ve FDP gibi sagcı ve muhafazakar parti üyelerinin sayısı 13. CVP ve BDP gibi ortanın sağında duran partileri de yanlarına aldıklarında Yeşiller ve SP olarak azınlıkta kalıyoruz.

Çözüm ne olabilir peki?

Çözüm sandığa gitmek. Burada oy hakkı olan göçmenlerden talebim, seçimlerde ve referandumlarda oylarını mutlaka kullanmaları. Bu sadece Ulusal Parlamento seçimleri için değil, Kanton ve Belediye seçimleri için de geçerli. Oylamalara katılım çok önemli, çünkü bu oylamalar direk buraya yansıyor ve bir şekilde güç kazanmanın imkanı ortaya çıkıyor. 2 ,5 sene sonra yapılacak olan seçimlerde Ulusal Parlamento’nun daha yeşil ve sol olması için herkesin seferber olması gerekiyor. Yeşiller son süreçte Ulusal Parlamento’ da 2 koltuk kaybetti. Bu kayıplar Avrupa Parlamentosu’na da yansıyor. AP’de de koltuk kaybımız oldu. Bu kayıpların geri alınması bizlerin elinde.

Üçüncü jenerasyona kolaylaştırılmış vatandaşlık hakkının verilmesi elinizi güçlendirebilir mi?

Tabii ki, kesinlikle güçlendirir. Ancak bilinmesi gerekir ki, üçüncü jenerasyondakilerin oy hakları olsa bile, oylarını sadece sola ya da yeşillere vermeyeceklerdir. Onların oyları bütün partileri etkileyecektir. Fakat demokratik ilkelere göre, burada doğup burada büyüyen, burada eğitim alıp vergi ödeyen insanların kolaylaştırılmış vatandaşlıktan yararlanmaları ya da otomatik olarak vatandaş olmaları gayet doğal. Referandumla, 25 bin kişiye kolaylaştırılmış hakkın verilmiş olması bir başarı değil aslında. Burada sadece sembolik bir başarıdan bahsedilebilir. Talepler daha da ileri gidebilir. Bunları takip edeceğiz.

Okuyucularımıza son mesajınız ne olur?

Seçim zamanlarında aktif bir şekilde kampanyalara katılmak ve oy kullanmak önemli. Oyunlarınızı mutlaka kullanın ve siyasi hayatın içinde aktif rol alın.

 

Ropörtaj ve foto: Aydın Yıldırım 

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı